Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '16

 
Kategori
Felsefe
 

Filozofça

Filozofça
 

Düşünen filozof


Varlık nedenimiz nedir? Neden evrendeyiz? Burada ne arıyoruz? Nereden geldik? Nereye doğru yol almaktayız? Ölüm nedir? Yeniden bir yaşama dönecek miyiz? Belirgin bir yerden geldikse o yer bizim tüm davranışlarımızı daha önceden belirlemiş mi? Tüm soru ve sorulara ilişkin doğru ve kesin bilgiler elde edebilir miyiz? Davranışlarımızı belirleyen temel ilkeler var mıdır? Tüm bu soru ve sorunlar hepimizin zihninden zaman zaman geçer, bizleri düşünmeye iter. Çeşitli yanıtlar veririz. Kimimiz maddeci açıklama şemalarına sarılarak her şey maddedir, maddenin oluşturduğu ilişkiler vardır deriz. Kimimiz başka bir maddeci açıklama şeması ile maddeler arası ilişkilerde adeta akıl arar, oldukça yaygın ve ilgi gösterilen astroloji anlayışın ürününde olduğu gibi tüm evreni gök taşlarının geometrik ilişkileri içinde anlamaya çalışırız. Bir diğerimiz ise evreni soyut “ide” kavramıyla açıklayıp idealist oluruz; ideyi zihnimizde soyut bir kavram ya da Tanrı olarak beliririz.

Şu ya da bu şekilde hepimiz, şaşarak yaşadığımız bu dünya ve bu evreni anlamdırır, kökenini arar, çeşitli açıklama şemalarına sarılırız. Asıl ve önemli olan bu sorunların içine bilimsel olarak dalıp, bilimsel yaklaşımlarda bulunabilmektir. Sistemsiz bilgi edinmek ve onu kullanmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Hepimiz çevremizdeki insanların arkadaşlarımızın şu veya bu davranışını “iyi-kötü” diye niteler, ahlaklı veya ahlaksız davrandığı konusunda değer yargılarında bulunuruz. Yalan söylediği, kalleşlik ettiği, düzenbaz olduğunu ileri sürer, onu ahlaken kötü olarak mahkum ederiz. Ama hangimiz iyi-kötü, ahlaklı-ahlaksız, mert-kalleş düalite kavramlarını üzerinde derinlemesine düşünürüz?

İyi nedir? Ahlaklı olan nedir? Evrensel, herkes için geçerliliğe sahip ahlak kurallarının varlığından söz edebilir miyiz? Yoksa bu kavramlar kişiden kişiye değişiyor mu? Hangimiz bu sorunlarla derinliğine uğraşırız? Aslında hepimiz bu sorunlarla karşı karşıyayız. Ama bilimsel sistemli bir şekilde değil, gelişigüzel yanlış ve doğruluğu tartışmaya açık, çevremizin değer yargıları ile koşullanmış olarak bu sorunları ele alır, değerlendiririz.

O halde bu ön yargılardan, stereotiplerden (kalıp yargı) arınmış bir şekilde, Evrenin içeriğini, esasını arayarak gerçek bilgiye nasıl ulaşacağız? İç dünyamızı nasıl temizleyeceğiz?, davranışlarımızı nasıl iyiye evireceğiz?, nasıl ahlaklı olacağız?

Sadece kuru soyut bilgi bize yeter mi? Davranışlarımızı kontrol etmeyi, akıllıca hareket etmeyi, aşırılıktan kaçınmayı, kendine egemen olmayı, zor durumlarda mücadele etmeyi nasıl başarabiliriz? Yaşamın anlamını bularak, bu anlama uygun biçimde nasıl yaşayabiliriz? Bilgi edinmeyi, aynı zamanda doğru davranmayı, ahlaklı yaşamayı nasıl başarabiliriz?

Evet, tüm bunlar için gerekli olan şey yeterli miktarda felsefe öğrenmektir.

Felsefenin amacı sağlam bilgiler elde etme çabası kadar doğru, ahlaklı ve mutlu olma çabasını da içerir. İnsanın bilme ihtiyacı, tinsel yaşamın, zihni yaratılışın doğal bir sonucu olduğunu biliyoruz. Her insan felsefe yapar ve biraz da filozoftur. İnsanın gerçeği bilme çabası için bilim gerekir, bilimde felsefeye hizmet eder.

Kesin bilgiye ya da salt gerçeğe ulaştığını sanan kişi filozof değildir. Yani “Benim inandığım, bildiğim doğrular gerçeği tanımlar, benim dediğim, doğrudur.” diyen kimse filozof olamaz. Bırakın filozofluğu, bu kişiler cahil, fanatik, acımasız, saplantılı kafalı, epistomolojisi bozuk, at gözlüğü ile dünyaya ve evrene bakan zavallılardır. Ama hiçbir şeyin de bilinemeyeceğini düşünerek koyu bir kuşkuculuğa düşen kişiyi de filozof olarak tanımlamak olanaksızdır.

Filozof, tüm bilgileri eleştirir; yani bilgiyi önce kuşku ile ele alır ve tartışır. Daha sonra kanıtlama işlemine girişir. Ancak ondan sonradır ki o bilgi gerçeği tanımlar. Buradaki kuşku, salt bir kuşku değil bilimsel, metodik bir kuşkudur.

Özetlersek eğer; ne fanatik, ne de kuşkucu, bilinmezci insan filozoftur.

Çevremizde yaşanan olayların nedenini araştırmak, ön yargılardan, stereotiplerden arınmak, kör inanç ve tutkulardan uzaklaşmak, alışkanlıkları yenebilmek, her şeyi eleştirip, sorgulamak irdelemek (ukalaca değil alçak gönüllü samimi bir tavırla) insan olmanın en temel özelliğidir.Nasıl filozof olunur meselesi ile ilgili ilk gerekli şeyin insanın düşünmesi için gerekli olan boş zamanının olması gerektiği, aylak olma hakkına sahip olmasıdır.

İsmi felsefe ile özdeşlemiş Sokrates’ten bildiğimiz üzere filozof olmak istiyorsanız sorular sormaktan geri durmayın ve kendinize zaman ayırıp, günlük yaşamı, dünyayı, genel kabulleri, doğruları ve yanlışları, iyileri ve kötüleri düşünün önerilerini dikkate almalıyız. Bunları yaptıktan bir süre sonra zihninizde beliren, dilinize yansıyan özlü sözleriniz ile etrafınızın ilgisini çekebilirsiniz. Kim bilir belki de 21. Yüzyıl filozofu sizsiniz. Filozof olmak insan olmak demek olduğuna göre;

Gelin hep beraber filozof olmayı deneyelim ne dersiniz?

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..