Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '22

 
Kategori
Turizm
 

FİNANS KRİZİ

FİNANS KRİZİ

Bir kişi yapmış olduğu borçları ödeyemez hale gelmiş ise, örneğin taksitli borçları var ve herhangi bir sebeple işinden ayrılmış ise ve eğer kenarda da ihtiyat gayesiyle fevkalade durumlarda kullanmak üzere kendisini ve ailesini idare edecek bir miktar parayı ayırmamış ise, böyle bir durumun vuku bulması o kişi için bir krizi doğurur. Çünkü artık çalışmıyordur ve düzenli para akışı kesilmiştir...

Hizmet ya da mal üreten bir işletme de aynı şekilde nakit sıkıntısı içerisine girebilir. Böyle durumlarda işletme yönetimi ya işletme sahiplerinden borç alır, ya da bankalar gibi finans kuruluşlarından sağlayacağı nakdi kredilerle sıkıntılı dönemi atlatır...

Bankalarda ise durum biraz farklıdır; Öncelikle banka bilançolarına bir göz atalım. Banka bilançosunun sağ tarafı kaynaklarını, yani parayı nereden temin ettiğini gösterir. Sol tarafı ise temin ettiği kaynakları nerelere plase ettiğini bize söyler...

Hepimizin bildiği gibi bankalar Faiz adını verdiğimiz belli bir bedelle parayı toplar ve ihtiyaç duyanlara yine belirli bir bedelle belirli bir dönem için kredi olarak verir. Yani en basit anlatımla 2 ye toplar, 3 e kredilendirir 1 de bankanın karıdır... Görüldüğü gibi bankalar kişi ve kurumlara para akışında aracılık ederler...

Şimdi bir bankanın nasıl krize girebileceğini görelim ancak önemli bir hatırlatma daha yapalım. Banka parayı ödünç alır ve aynı şekilde ödünç verir. Parayı ödünç aldığı kişi ve kurumlar aynı anda süresinden/ vadesinden önce bankaya giderde “Ver kardeşim bizim paramızı” derse, bu talebi karşılmaya dünyanın en güçlü bankası olsa dayanamaz, ödünç aldığı parayı geri ödeyemez. Çünkü para, MB karşılıkları ayrıldıktan sonra Banka yönetiminin kararları doğrultusunda plaselenmiştir... Nerelere plaselenmiştir? Örneğin banka yönetimi dövizde bir artış olacağını öngörmüş ise bir kısmı dövize, bir kısmı borsada kağıda yatırılmış olabilir, aynı şekilde bir kısmı reel sektöre kredi olarak verilmiş veya  paranın çok büyük bir kısmı Devlet iç borçlanma senetlerine yatırılmış da olabilir... Böyle bir durumda banka öncelikle elindeki dövizi satıp mudilerin parasını öder, yetmedi borsadaki kağıtlarını satıp ödeme yapar, Oda yetmedi ne yapacak? İç borçlanma senetlerini geri veremez aynı şekilde Reel sektöre verdiği krediyi istese de süresinden önce geri alamaz. Çünkü para fabrikanın, otelin duran varlıklarındadır. İşte bu noktada banka tıkanır. Devlet de bankaya yardımcı olmaz ise Banka uçurumun eşiğindedir.

Bazen şu da olabiliyor, çok çirkin ve ahlaksızca olsa da, geçmişte örneğini yaşadık; Banka nakit yönünden güçlü ise suni bir panik ortamı yaratılıp mudilerin özellikle o bankaya koşarak, vadeli mevduatlarını faizinden vazgeçerek tahsil yoluna gitmeleri sağlanıyor ve dolayısıyla işlemiş faiz yükünden kurtuluyor banka. Fona devredilen bankaların birkaçında birkaç kez yaşadık bunu...

Tam tersi bir durumda bnkada bir krize yol açabilir; Ödünç verdiği paraları tahsil edemiyorsa da aynı durum yaşanır. Tahsil edemediği için mudilerine ödeme yapmakda güçlük çeker, paralarını ödemek istemez, bankada kaydi olarak tekrar vadeli yatırmalarını ister, hatta cazip olsun diye piyasanın hatırı sayılır kadar bir puan üzerinde faiz verir vs.vs. Ancak bu durumun devam etmesi bir noktaya kadar gelip dayanır ve o noktadan sonra yavaş yavaş ve artan bir şekilde panik başlar. Böyle bir anda da devlet müdahalesi yok ise banka batışa sürükleniyor demektir.

Amerika birleşik devletlerinde yaşanan son olayda okuyup dinlediğimiz kadarıyla iki bankanın başına gelen bu son örnekteki bir olay (Mortgage geri ödemelerinin tahsil edilemeyişi). Fakat özellikle medyanın şişirmesiyle önce ABD de insanlar panik olarak bankalara hucum etmiş ardından kriz/panik havası uluslar arası basın aracılığıyla Avrupaya ve dünynın diğer bölgelerine son derece hızlı bir şekilde taşınmıştır. (Burada basını eleştirdiğim anlaşılmasın, basın işini yapmıştır. Olan biteni geniş kitlelere duyurmuştur. Unutulmamalıdır ki, koca bir yangına sebep olan da küçücük bir kıvılcımdır. Basın işini yapmıştır ama bunun sonucu, insanları paniğe sürüklemiştir, ve sonunda kıvılcım yangına dönüşmüştür. Kıvılcımın büyümesinde dünyadaki sorumsuz basının da payı büyük olsa gerek.) Özellikle İngiltere, Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa gibi ülkelerde devlet paniği yatıştırmak için bankalara yoğun bir şekilde para pompalamaktadır. Ve tüm çabalar paniği yatıştırmaya yöneliktir. Panik bitince eninde sonunda insanların korkarak sistemden çekip aldıkları paralar mutlaka yine sisteme akacaktır...

Gelelim ülkemize; Bizim ülkemizde de sağolsun basınımız bu paniği epey pompalamıştır. Spekülatörlerimizde bunu çok iyi bir fırsat bilip borsada kağıtlarını boşaltmışlar ve dövizde pozisyonlarını vakit kaybetmeden almışlardır. İşte borsanın durumu, işte dövizin durumu. Bence USD ve EURO nun bu suni şişkinliği kısa bir müddet daha devam eder, ki spekülatörler şu anda borsanın yerlerde sürüneceği günleri ağızlarının suyu akarak bekliyorlar, daha sonra borsada kağıda dönerler, döviz de yine 1,15 – 1,20 seyrine devam eder.

Çok önemlidir ki, dünyanın yaşamakta olduğu paniği biz yaşamıyoruz. Sebebini ben iki şeye bağlıyorum; Birincisi dünyanın gözünde büyüttüğü bu finans krizinin çok daha büyüğünü geçmişte yaşadık (Fona devredilen banklarvs.). Bankacılık kanunun değiştirilmesi, BDDK gibi bir üst kurul oluşturulması, bankaların sürekli denetlenmesi ve bu kurulun da bağlı olduğu ilgili bakanlıkça denetlenmesi gibi önlemlerin yanında yapılan son düzenlemelerle ülkemizde gelinen noktada, Finans sektörümüzün bence oyunu kuralına göre oynayan ve ekonomiye gerektiği gibi aracılık eden çok güçlü bir sektör haline gelmiştir. İkincisi de şu an çok güçlü bir Hükümetin olması... Eski koalisyon dönemlerindeki gibi zayıf ve birbiriyle çekişen Hükümetlerle bu global durumu yaşasaydık olmuş olabilecekleri siz söyleyin...

Ancak şu da bir gerçek ki, bankacılık sektörümüz dünyada yaşananlardan sonra, kredilendirme prensiplerini süratle gözden geçirmiş olmalı ve çok daha ihtiyatlı davranmalıdırlar. Umuyorum -ki mutlaka öyledir-bankalarımızın yöneticileri bu krizi yaşamadan, görerek, izleyerek, ders alarak kendilerine çeki düzen vermişlerdir.

Daha düne kadar bankalar bir çok değerli müşterisini telefonla arayıp, “gelin şu kadar kredi verelim, kefilsiz, senetsiz, teminatsız ...” diyorlardı... Şimdi aramalar kesildi, hiç ses yok. Demek ki artık karşılıksız kredi yok, demekki dünyanın öbür tarafında da olsa olan bitenden hemen ders almışız...

Bir müddet öncesine kadar bütün ekonomistler, finansmancılar bağırıyorlardı “Dünyada para bolluğu var....” diye, şimdi neden sustular bilemiyorum.... Dünyada para bolluğu var ise neden finans krizi olsun...

İnsanın aklına açıkçası şu da gelmiyor değil; ABD de, seçimi tekrar kazanamasınlar diye Demokratların, daha muhafazakar olan Cumhuriyetçilere son dakika golü de olabilir bu yaratılan finans krizi... İşin kötüsü garibim Avrupalılar da yuttu bunu ki bankalara koşuyorlar...

Son söz;

Evlatlar ana babaya güvenmezse evde kriz olur, Çalışanlar yönetime güvenmezse işletmede kriz olur, mudiler bankaya güvenmezse bankada kriz olur, millet devlete güvenmezse ülkede kriz olur. İhtiyacımız olan tek şey GÜVEN, güvenin olduğu yerde krizlerden söz edilemez...

Ülkemizde güvensizlik ortamı var mı sizce?

Bence yok.

Finans sektörümüz zayıf mı sizce?

Hiç sanmıyorum... Bu güne kadar bir yerlerden bulup, buluşturup devleti fonladıklarına göre, aksine güçlü bir finans sektörümüz var...

15-20 yıl sonra ulaşacağımız yeri şimdiden görebiliyor musunuz?... Görmeye çalışalım...

Bence Atamızın emanetine sahip çıkan şimdiki gençlerle, her alanda çok daha güçlü ve sarsılmaz bir ülke olacağız... İhtiyacımız olan tek şey onlara güvenmek. 

Sevgi ve saygılarımla,

11.11.2008

Adnan Şişman

 
Toplam blog
: 177
: 9
Kayıt tarihi
: 21.08.15
 
 

1961 yılının sıcacık Temmuz ayının 12. Günü sabah serinliğinde, Üsküdar Zeynep Kamil doğum hastan..