Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '07

 
Kategori
Sinema
 

Fırça darbeleri ve darbeli matkap...

Fırça darbeleri ve darbeli matkap...
 

Bir filmin asıl başarısının ancak seyircisine düşündürebildikleriyle ölçülebileceğine inanıyorum. Beynelminel'e giderken herhangi bir beklentiyle, olumlu ya da olumsuz bir düşünceyle gitmediğimi öncelikle belirtmek isterim. Herhangi bir yorum okumamış olmam ya da giden birinden dinlememiş olmam filme karşı nötr olmamın sebebi olabilir sanıyorum. Kısaca size filmin bana düşündürdüklerinden bahsetmek istiyorum...

Filmi seyrederken aklıma nedense bir söz geldi. 'Ne kadar cahilseniz, o kadar mutlusunuzdur!' Çünkü bildikçe, gördükçe, öğrendikçe hatta belki de daha önemlisi doğru ya da yanlış bazı görüşlere inandıkça içinizi birşeyler kemirmeye başlıyor. Birşeylere inanmaya başladığınızda da , inancınıza ters düşen herşeyi reddetmeye başlıyorsunuz. Daha da kötüsü sorumluluk hissetmeye, birey olarak birşeyleri değiştirebileceğinize inanmaya başlıyorsunuz. Oysa ki hiçbirşey bilmezseniz fikirde yürütemezsiniz. ' Bilgisi olmayanın fikri de olmaz.' Bu film bunun kanıtı sanki... Herkes aynı durumu kendine göre değerlendiriyor. Aynı olay herkes için değişik bir şey ifade ediyor. Herkes anlıyabildiği oranda yaşıyor aynı olayı. Bakış açıları değiştikçe insanın değişimi de adım adım gözlemleniyor.

İnsan hayatının rotası dış etkenlerden dolayı nasıl da etkileniyor bazen... Ama asıl düşünmemiz gereken şu olmalı bence; bazı olayların bedelini gerçekten suçlu olanlar mı ödüyor... Hayatın fırça darbeleri, bazılarının tualini haddinden fazla hırpalamıyor mu? Hatta bazılarını, darbeli matkaba dayanmak zorunda olan bir duvara dönüştürmüyor mu?

Yeniden hayretle farkettiğim başka bir şeyde , hayat insandan aynı anda ne kadar çok şey olmasını bekliyor... İyi bir evlat, iyi bir sevgili, kendi doğruları olan bir vatandaş... Bunlar için her konuda bilgi, görgü sahibi olmak gerekiyor. Hem örf ,adetleri iyi bilmek hem de kanunlara uymak gerekiyor. Bunların hepsini yaparken de aynı zamanda mutlu olabilmek gerekiyor. Köyde ya da şehirde olmak hiçbir şey farkettirmiyor, herkes sizden hem kendiniz olmanızı bekliyor ama kendiniz olduğunuzda da tepki alıyorsunuz...Belki de toplumsal paradoks buradan başlıyor...

Bir de filmin aşk boyutu var tabi, olaylar o kadar güzel harmanlanmış ki sürekli bir duygudan diğerine yavaşça geçişler yaşıyorsunuz... Filmin içinde buluyorsunuz kendinizi ve aynı zamanda kendinizi de sorguluyorsunuz, hayatının en güzel döneminde bir genç kız sadece sevdiği adamın mutlu olması için neleri göze alabilir diye düşünüyorsunuz... Mesela aşk diye adlandırdığımız şey çok tehlikeli bir işin içinde olduğunu göremiyecek kadar gözlerini kör etmiş olabilir mi bir insanın?

Beynelmilel arapçadan dilimize yerleşen eski sözcüklerden biri, türkçedeki anlamı uluslararası... Adının beynelmilel olduğuna bakmayın, hiçte beynelmilel bir film değil :) Tam tersine o kadar bizden ki inanamazsınız. Tabi filmin adının beynelminel olmasının başka bir sebebi var, onu burda açıklamıyacağım büyüsü bozulmasın diye:)

Başta filmin senaryo yazarı ve yönetmeni Sırrı Süreyya Önder ve diğer yönetmeni Muharrem Gülmez olmak üzere emeği geçen herkese sonsuz teşekürler...Filmin Berlin Film Festivaline katılacağını duydum... Kaleminize, gönlünüze sağlık..... Yolunuz açık olsun...

 
Toplam blog
: 20
: 1230
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Yunan dili ve edebiyatı mezunuyum.. İçimdeki yazma isteğine mani olamayınca, madem yazıyorum yazdıkl..