Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '06

 
Kategori
Perakende / Toptan
 

Fiyat ticareti

Fiyat ticareti
 

Pazarlamanın 5 P'sinden biriydi bir zamanlar. Ne kadar önemliydi. PSF, toptan fiyat, piyasanın fiyatı, tüketicinin aklındaki fiyat... Hem sonra maaş, prim, kar cinsinden kazancınız da sizin fiyatınızdı. Evet konum FİYAT. Bugün ise artık fiyat hususunda yapılacak bir şey kalmadı. Çünkü fiyatlarımız oturdu. Ekonomimiz henüz tam oturmamış olsa bile malesef fiyatlarımız oturdu. En önce o oturdu aksi gibi.

Sırtında PSF baskısı olmayan az sayıda marka var. Onlar da zaten ya dünya markası yada kendi alanlarında lider konumdalar. Geriye kalanların hepsi dar bir aralık içerisinde diğerinin %10 altında satmak için didinip duruyorlar.

Bir zamanlar aslanlar gibi, üretim maliyetlerimizin üzerine satış maliyetlerimizi ve kar haddimizi koyup yuvarlayarak PSF'larımızı oluşturur işimize bakardık. Ne günlermiş. Ama bittiler ne yazık ki. Şimdi aşağıdan yukarıya doğru PSF hesaplanmıyor. Bilakis yukarıdan aşağıya doğru hesaplanıyor. Artık piyasaların kabullendiği Perakende Satış Fiyatları Normalleri diye bir olgu var. Ya!

Tabi arada inat edenler olmuyor değil. İlle de üretim fiyatlarını alıp üzerine çarpanını çakacak. Azınlık da olsa var. Genellikle piyasanın değerini kabul ettiği ürün kalemlerinde zorlanıyor onlar. Mesela cümle markaların 14,90 - 19,90 dediği basic bir uzun kol tshirt için 24,90 demek zorunda kalınca tercih edilmeme riskinin altında kalıp stok yükünde boğuluveriyorlar. Sorsanız sorun kendilerinin dışında her yerde bir de. Ya işler kötüdür yada birileri indirimi körüklüyordur, onlar da sezonda satamadıklarını indirimde tüketiyorlardır.

Biz katılamıyoruz tabi. Ukalayız da biraz.

Gelmek istediğim mevzuya biraz yaklaşabildim sanırım. Bu diğer bloglarda anlatmaya gayret ettiklerimle de ilintili aynı zamanda. Sevgili okurlarım! Demiştik ya işimizle ilgili yeni bir şeyler icat etmeliyiz diye. Bu sanırım üretim teknikleriyle ilgili bir yerlerde ve bulmamızı bekliyor olabilir diye düşünüyorum hep.

Çünkü, nasıl ki pazarımızın açılıp saçılarak dünya pazarıyla bir bütün oluşturduğu ve dolayısıyla dünya fiyatlarının etkisi altında olduğu bir gerçektir, aynı şekilde üretim alanında da dünya fiyatları ile karşı karşıyayız. Ve bu da bir gerçektir. Yani uzakdoğuda yapılacak üretimin, standardı da, adedi de, termini de, maliyeti de belli. Öyle değil mi? Farkı işletme maliyetlerimizle ve satış hızımızla oluşturmaya gayret ediyoruz bu aralar. Yada eğer satış alt yapımıza güveniyorsak gidip oralara fabrika kurup, insanları eğitip, birkaç dolarlık daha fark yaratmaya çalışıyoruz. Yeni trendimiz bu.

Ama çuvallama riskimiz hala yüksek. Peki nedir cevap?...

Birileri katma değeri yüksek ürün yapmalı, az adet ile dönmeli ve firma için tatmin edici fiyat koymalı dedi sanki. Duyar gibiyim. Hem indirim döneminde de mark up yeterli olur diyerek görüşünü destekledi de peşinden. E tabi bu da bir yol. Ukalayız ama eyvallah demesini de biliriz.

Kalıcı bir sistem olması için sektörümün daha fazlasına ihtiyacı var ama. Pansumana değil, bir daha açılmamasına yaranın tedavi edilmesi, ardından fizyoterapi edilerek bölgenin kuvvetlendirilmesi ve yeniden 4/4 lük çalışması için bu gerekli. Zira denileni yapmak için müşteri zihnine ve o fiyat aralığı ile iyice konumlanmak lazım önce. Bu da ciddi bir maliyet ve başlı başlına bir iş zaten. Yani bir tarz o iş. Volümü olmayan bir tarz. Biraz daha bizden bir şeyler lazım. Belli bir kesimden ziyadeTürkiye'mize hitap edebilmeli.

Ne demiştik, üretim teknikleri. Bu da tasarımı yönlendirme aşamasından itibaren başlayan uzun bir süreç. Toptan satış, mağazacılık, dış ticaret satış, ürün yönetimi, arge, üretim ekibi, üreticileriniz, mağazalarınızdan aldığınız feed back'ler, toptan müşterilerinizden aldığınız feed back'ler, yurtiçi ve yurtdışı fuar izlenimleri, uzakdoğu seyahatlerinizde gördükleriniz ve kendi benliğiniz, genleriniz, ve hatta güvenlikçileriniz bile. Ekiplerinizin birlikte bulacakları bir çözüm.

Aikido'da yeni başlayanlar için teknikler hep aşamalıdır. Biir, ikii, üüç gibi yapılır. Elbette içinden sayılarak. Ama 3. yada 4. dan olanlara "teknik başlar ve biter" denir. Üç aşamalı bir teknik "bir" olur. Beyin algılar, vücut uygular. Tecrübe ve kondüsyon müsaittir çünkü. Bu da öyle bir durum. Tasarım bir aşama, üretim bir aşama, satış bir aşama, organizasyon bir aşama dündü. Bugün hepsi bir...

Zor tabi.

Şimdi sözüm girişimcilere. Senelerce kurtuluşu bazen pazarlamacılarda, bazen tasarımcılarda, bazen kumaşçılarda, bazen de para babalarında aradınız. Neticede buralara kadar geldik. Devam edeceksek eğer, kimsenin elinde sihirli değnek olmadığını bildiğimizi hatırlamalıyız. Yok. Sihirli değnek yook! Mükemmel insan yok. Ama mükemmel ekipler var. Zara'nın sahibine soruyorlar yılda kaç kolleksiyon yapıyorsunuz diye. "Ben en son 6 diye biliyorum ama artmış olabilir. Şirketi çalışanlar yönetir. Organizasyonu onlara sorun" diyor. En azından ondan daha iyi bilmediğimizi varsayarsak bir şeyler konuşmaya başladık demektir.

Fazla sıkmayayım. Nasılsa bizde çene bol. Allah sağlık versin uzun uzun irdeleyeceğiz bu konuları. Zira bu da bizim davamız. Çünkü iktisadi bir savaşın tam ortasındayız ve düşman Çanakkale'deki gibi yine formunda. Topu, tüfeği, alengiri, dostu, askeri bol. Bu kez uyanık davranıp direkt karşımıza da çıkmıyor. İçerden çalışıyor bu kez. İç dinamiklerimize yönelik vuruyor.

PSF ve üretim fiyatlarımızın hemen hemen belli olduğu bir dönemde fiyat ayrıcalığını çok da mükemmel olarak satışlarımıza avantaj olarak yansıtamadığımızı, çözümün üretim tekniklerinde aranmasının olumlu olacağını düşündüm ve bunu sizinle paylaştım. Olur ya, birisi çıkar "yok canım" der ve konuya girer. Derken tartışmanın bir yerinde bir şeyleri buluveririz. Belli mi olur. Allah'ın işi işte.

Gayem, paralel düşünenleri bir araya toplayabilmektir. Ordasınız biliyorum. Zamanı gelince görüşeceğiz.

 
Toplam blog
: 29
: 1420
Kayıt tarihi
: 18.10.06
 
 

Evli ve 2 çocuk babasıyım. Üniversite terkim. 17 yıldır tekstil sektöründeyim. Ama konuşmak ve yazma..