Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mayıs '07

 
Kategori
Felsefe
 

Fizik ışığı altında ölüm ötesi

Su kristalleri üzerine bir japon bilim adamının yaptığı çalışmaya yoğunlaşmışken konu bağlamında daha önce, kaynağını aşağıda belirteceğim alıntı ve sadeleştirme yaparak yazdığım bir yazıdaki sorulara cevaplar verilmeye çalışıldığını gördüm. Yazı umarım okuyucu için yararlı olur.

İnsanlık vaktiyle astronomi, jeoloji, biyolojiye bunlar boş şeyler diyerek önem bile vermemişlerdi. Bu ilimlerin ortaya koyduğu realiteleri yalnızca şurada burada birkaç insan kabullenmişti. Normalüstü olayların gerçekleştiğine dair pek çok örnek var. Anlaşmazlık bu olayların olduğunda değil, bunların nasıl açıklanması gerektiği konusundadır.

Psiko-fizik ve zihni olayların hepsi acaba kanıtlanmış mıdır? Yoksa tamamen duyu organlarımızın bir kabullenişinden mi ibarettir? Pozitif ilimlerde dahi birçok konu bu şekilde bir kabullenme temeline dayanıyor. Örneğin, atomun oluşumu, elektronların yörüngelerinin oluşumuna ait hükümlerimiz duyu organlarımızla değil belki ama soyuta dayanarak verdiğimiz hükümlerdir. Bu konudaki çalışmalar gittikçe daha çok aydınlatıcı bir nitelik kazanarak eksik metotların mükemmelleşeceğini umuyorum.

Normalüstü olayların gerçekliğini araştırmak, matematikçilerin çalışma tarzına benzer; Matematikçiler nasıl bir takım varsayım ve akıl yürütmelerden faydalanıyorlarsa normalüstü olayların araştırılmasında da aynı yol izlenir.
İlmi kontrolde ki güçlük, olayların gözlenebilirliğinde ki zorluktan değil olaylar hakkında önyargılı olmaktan kaynaklanıyor. Örneğin, gezegenlerin hareketleri ruhsal olaylara, şimşeğin çakması Zeus’un hiddetine bağlanıyordu. Hastalık ve kıtlıklar insanların günahlarının çokluğuna atfediliyordu. Newton ile Laplace ortaya çıkarak gezegenlerin hareketleri, genel çekim kanununa bağlıdır diyerek bu anlayış karşısında zafer kazandılar. ( Müslümanlıkta, her derdin bir devası olduğu inancıyla hastalıklara karşı tıbbi önlemler alınması ve bu tedavi yöntemlerinin araştırılarak geliştirilmesi anlayışı vardır. Ayrıca Melek inancı bilim ve fennin kabul edemeyeceği şekilde değildir. Dip Not)

Modern ilim bununla doğdu. Bundan sonra ilmin amacı; Tabiatta her şeyin fiziki sebebini araştırıp bulmak oldu. Bütün olayların altında fiziki bir neden araştırılmaya başlanarak, Kozmos’ta fizik ve kimya kanunlarının hüküm sürmekte olduğu anlaşıldı.

Bu başarıdan sonra bilim, manevi ve zihni olaylara da bu gözle bakmaya başladı. Normalüstü olayların, beyin hücrelerinin uğradığı fizikoşimik faaliyetlerin bir sonucu olduğuna inandılar. Fakat biraz felsefi boyutta düşünmeye başladıkları zaman bizzat biyolojistler, konunun hiçte görüldüğü gibi kolay olmadığını anladılar. Çünkü fiziki olaylarda mekanizme uygunluk varken, bilinç işlevlerinde mekanizm bir yere kadar işliyor sonra mekanizme sığmayan noktalar görülmeye başlıyordu. Mesela, güzellik duygusu gibi. Kendi güzelliğini sezen bir mekanik unsur olabilir miydi? Kendi işlevini idrak edebilen bir mekanizma olabilir miydi? İnsan nasıl oluyordu da bir takım projeler , planlar üreterek evreni anlama yolunda teoriler yapabiliyordu...?

Materyalist felsefe, bilincin bir hayal olduğunu ve eğer yeterince anlaşılabilirse bunun da bir mekanik işleyişinin ortaya çıkarılabileceğini iddia etti. Fakat bu iddia mantıki olamaz. Çünkü eğer böyle yapılırsa İlmi alandan çıkılmış ve realitenin bir kısmı kabul edilerek diğer kısmı reddedilmiş olur.
Fiziki enerji, fiziki ve kimyevi usuller organizmanın faaliyetinde çalışıyor olabilir. Fakat her önemli olayda bunların ötesinde kişilik dediğimiz şeyde hissedilmektedir. Basit bir renk ve ses olayına fiziki açıdan bakıldığında bunlar çeşitli frekanslardan ibaretken, şiir, dram, müzik ile meydana gelen heyecanlar fiziki esasa sığdırılamayan olgulardır. İnsan, tabiat kuvvetlerini bir takım yüksek amaçlara göre ayarlayarak bunu planlamaktadır. İnsanın varlığındaki bu unsurlar beyindeki kimyevi metotlarla çözülemez. Bunlar belki kimyevi yollarla yok edilebilir. Fakat sonuçta bunlar kimyevi esastan ayrı, maddeyle kaynaşan, maddeyi kullanan başka varlıklara ait değerlerdir. İşte bu bugün pek çok filozofun ulaştığı sonuçtur.
Realite, mekanik açıklamaların ötesinde bir gerçekliğe sahiptir. Ölümden sonraki hayat ve ebediyet kabul edilemez bir durum olmamaktadır. Fakat ölümden sonraki hayat kavramından ne anlıyoruz? Bunun açıklanması gerekir.
Bedenin yok oluşundan sonra kişiliğin devam ettiğini gösteren birçok işaret ve kuvvetli deliller vardır. Son yıllarda bu deliller daha da kuvvetlendi. Şimdi artık, insanın yüce özelliklerinin de diğer realiteler gibi bir realite olduğu kabul edilmektedir. Bir zaman sonra zekâ, duygu, yeteneklerin sonsuz olduğuna, Evrene hâkim olan kuvvetin aşk olduğuna tamamen inanılacak ve böyle bir inancın yaşatıldığı dünya sadece maddi oluşumlarla açıklanılmaya çalışılan dünya anlayışından daha büyük ve yüksek olacaktır. Berkeley Moynihan’ın dediği gibi; İlmin bulduğu Tanrı, kelamcıların Tanrısından daha büyük ve şereflidir.

Yararlanılan Kaynak ; “ Son Asrın İlim Ve Fen Adamların Göre, İlim-Ahlak-İman” ( Derleyen ; M.Rahmi BALABAN, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Gaye Matbaacılık Sanayi Ve Ticaret A.Ş., 1984-ANKARA)

 
Toplam blog
: 177
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

1965 Almanya doğumluyum. Atatürk üniversitesi İlahiyat fakültesi mezunu olup, öğretmen olarak çalışm..