Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mayıs '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Flu Bir Aşk Masalı

Flu Bir Aşk Masalı
 

Etrafta müthiş etkileyici bir parfüm kokusu. Yine o gelmiş olmalı...Seviyorum onu ben. Mum ışığı, kırmızı şarap ve hafif bir müzik. Onu görünce kısa cümleler kuruyorum çocuklar gibi, dilim tutuluyor seviyorum diyemiyorum. Belki de gerek kalmıyor gözler anlaştıktan sonra. El ele tutuşup sokağa atıyoruz kendimizi. Kolundan saatini çıkarıp fırlatıyor… Bugün zaman yok, düşünmek yok, biz varız yalnızca. Kimseye aldırmadan sokağın ortasında boynuma sarılıp dudaklarını dudaklarıma değdiriyor. O an bütün hayatımı kollarına bırakıp bir nehir gibi akmak istiyorum. Aşk dedikleri sevdiğinin kollarında titremek midir yoksa herşeyi unutup zamana meydan okumak mıdır onu düşünüyorum. Yalnızca ikimizin yaşadığı bir caddede öpüşüyoruz dakikalarca, kar başlıyor. Beyaz bir örtü gibi gecenin koynuna sarılıyor.


Saçlarıma ak düşüyor, aldırmıyorum. Herşey daha flu, daha sisli ve biraz daha dramatik bir efekt oluşturuyor hayatın dekorunda. Buz gibi havada sıcak bir şarap içmek istediğini söylüyor. Şarap…Aşkın kutsal içeceği. Yeniden çocuk olmak gibi bir şey aşık olmak. Hiçbirşey umrumda değil. İnsanlar Ay’dan gelmişiz gibi bakıyor bize. El ele koşarak geçiyoruz yanlarından. Mutluluğu unutmuş gibi bakıyorlar arkamızdan. Üzgünüm, bu bizim dünyamız…


Kar taneleri yüzümü ıslatıyor, önümü göremiyorum. Rüyalarımın değil, buğulu camlarımın aşkı o. Her yağmurda penceremde uzun uzun bakıştığım aşkım. Elini daha sıkı tutuyorum sanki parmaklarımın arasından kayıp gidecekmiş gibi. Benimlesin, burada kal…


Bu gece beraber son gecemiz ama umrumda değil. Zamanı çoktan unuttuk, bırak o da ıslak saçlarım gibi rüzgarda dalgalansın. Gökyüzü kızıla boyanmış romantik bir renge bürünmüş. Ölüm de aslında en az aşk kadar romantik ama ayrılığın acısı romantizmi bozuyor.


Ara sokaklardan geçiyoruz, kapılar açılıyor, kapanıyor. En sonunda bir mahzende, şarap kokuları arasında buluyorum kendimi. Rastgele bir şişe kapıyor ve dışarı açılan kapıdan avluya çıkıyoruz. Cennet bahçesi olmalı bu. Gecenin karanlığı yok olurken kar taneleri rengarenk çiçekler üzerinde eriyor. Elime bir kadeh şarap tutuşturuyor, yürüyoruz. Bir süre hiç konuşmadan yürüyoruz ve sonunda bana dönüp zamanın gediğini söylüyor. Ayrılıklar hep zordur ama bu farklı, bu delice…


Ölmek üzere olan biri başka ne isteyebilir ki? Muhteşem bir bahçede dünyanın en iyi şaraplarından birini içerken sevdiğiyle beraber unutulmaz bir gece geçirmek. Cebinden küçük bir şişe çıkarıp şaraba birkaç damla damlatıyor ve şarabından birkaç yudum alıp gözlerime bakıyor. Ölümü izlemek insanın en kötü korkularıyla yüzleşmesine benzer. Benim en büyük korkum ölmek değil, onun ölmesiydi. Dengesini kaybedip bana tutunuyor, o muhteşem yeşil gözleri kıpkırmızı bir hal alıyor. Gözümde tek damla yaş yok. Elindeki kadehi tutuyorum fakat yere yığılıyor ve acı çekiyor. Şarabın hepsini içip yanına uzanıyorum. Bana dönüyor ve:


“Rüyada mıyız?”
“Nerde olmak isterdin?”
“Yokluğunun yaşanmadığı bir ülkede, tam burada. Söyle şimdi, rüyada mıyız?”
“Rüyada mıyız…Bilmiyorum. Kapat gözlerini, tut nefesini, uçuyoruz…Uçuyoruz…”

Gözlerimi kapatıp sarılıyorum ona. Tekrar gözlerine bakmaya cesaret edemiyorum. İkimizin yaşadığı bir dünyada uyanmak üzere, hoşçakal...

 
Toplam blog
: 128
: 1989
Kayıt tarihi
: 03.10.06
 
 

Gözlerini kapat ve düşün: bir cümle kaç kişide farklı etki yaratır? Birbirimizi anlamanın gittikçe z..