- Kategori
- Öykü
Foça'nın rengi
Sabah henüz yeni oluyordu. Güneş kızıllığını muazzam bir şekilde veriyordu. Gök yüzünün berraklığı ışığı her yerine kabul ediyordu. Tepe kızıllığın rengindeydi.
Radyolar öğlen güneşin kavuruculuğundan dem vuruyordu. Ses dalgaları bir den değişti. Coal Chamber'in ‘Fiend' parçası çalmaya başladı. Müziğin başlardaki kaygan tınıları Mehmet'i heyecanlandırdı. Nicedir bu anı bekliyordu. Birkaç yıl önce düşlediği atmosfer şimdi ona sesleniyordu.
Saat henüz on bir. Mehmet masasına gelecek olan hamburgeri sabırsızlıkla bekliyordu. Plajın müziği biraz fazlaydı. Mehmet ipotunun sesini biraz açtı. Fiend plaj müziğini bastırdı. Şimdi kulakçaktan geçen sesten başka müzik yoktu.
Mehmet sürekli karşısındaki büyük tepeye bakıyordu. Deniz sahille tepe arasında dalgaları ile bir başka manzaraydı. Mehmet ritüeline henüz başlamamıştı. Çünkü ritüel konsantre ve sessizlik isterdi. Önce karnını doyurması gerekiyordu.
İpot taki müzik başa gelince hamburgerler de geldi. Mehmet kulakçaklarını ve ipotunu masanı üzerine koydu. Ardından ilk hamburgerini yemeye başladı.
Güneş sıcaklığını iyice artırmıştı. Mehmet üç adet hamburger ve kola ile karnını doyurunca yerinden kalktı. İpotunu alıp Kumsala ilerledi.
Pliaj yarıya kadar dolmuştu. Misafirlerin çoğu kumda güneşleniyordu. Denize girenler ise üç beş kişiyi geçmiyordu. İlerilerde denizin içinde bir adam kulaçlarıyla hala uzaklaşıyordu. Plajın hemen sağındaki şamandıranın üzerinde birkaç kişi oturmuş yüzmeyi bilmeyenlere karşı ayrıcalıklarını yaşıyordu.
Mehmet'te kumun üzerindeydi. Ritüeline başlayacaktı. Önce gözleri ile büyük tepeye bağlantısını kurdu. Tepenin içini düşünüyordu. İçindeki sert kayadan damarları. Oradan Mehmet'in kalbine kızıl renkte kutsal ışık akıyordu. Bunu düşünmek ona heyecan vericiydi. Çünkü Mehmet'in ritüeli bir düşünce kadar sağlamdı. O buradan gidince tepeyi düşündüğünde bıraktığı iz ile aynı anı Fiend müziği eşliğinde yaşayabilecekti.
Mehmet kalbinde sıcaklığın gittikçe arttığını hissetti. Yavaş yavaş zirveye çıkıyordu. Tepeden kalbine gelen sıcaklık öylesine arttı ki kutsal ışığın şiddetine dayanamayıp gözlerini açtı. Ritüelini bıraktı. Yerdeki saatine baktı. Ritüeli yarım saat sürmüştü. Bu sefer tepeye ritüelsiz baktı. Mehmet o an dağın renginin geldiğini gördü. Çünkü dağ artık kutsal ışık rengindeydi.
Mehmet az sonra duş kabinine gidip yıkanacaktı. Yerinden kalktı. Kumda uzananların gerisinden plajdaki kumsalı geçti.
Soğuk ve tatlı olan duş suyu zihnini açıyordu. Mehmet israf olmayacağını bilse saatlerce böyle kalabilirdi. O an aklına kumlar geldi. Kabinin yanındaki kumlardan bir avuç aldı. Tekrar duş kabinine geçti. Su tepesinden akarken kumu kafasına döktü. Bir süre kumlu şekilde duş aldı.
Mehmet Foça için delirebilirdi. Foça'yı ve özellikle içinde bulunduğu bakanlığın plajını çok seviyordu. Bir daha belki buralara hiç gelemeyebilirdi. Kafsını kumla yıkaması düşündüğünde buraya ait bir izin kendisinde bulunabilmesi içindi. Mehmet böylelikle Foça'nın manevi nüfusuna geçmiş oluyordu.
Mehmet delilik yapmanın zihinde en iyi kayıt şekli olduğunu düşünüyordu. Aklına bir türlü başka bir uygun delilik gelmedi. Duşun altında iyice serinleyince soyunma kabinine geçti. Üzerini değiştirdi. Sonra eline çantasını alıp soyunma kabininden çıktı. Saatine baktı. Henüz öğlen yeni bitmişti. Çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladı. Arabasına atladı. Ardından plajın kapısından çıkarak Foça'nın şehrine doğru ilerledi. Niyeti akşama kadar bekleyip Bornova'ya öyle gitmekti.
Mehmet pencerenden gelen esinti ile şimdi daha mutluydu. Artık rüyası gerçek olmuştu. Aynı tatlı anı yaşayabilmek için bir iki yıl daha beklemesi gerekiyordu. Çünkü heyecanlı şeyler ancak zamanla pişerdi. Ama akşam olunca Foça'dan çıkacak ve ana yola kadar arabasında Coal Chamber'in Fiend ini dinleyerek gizemi yeniden yaşayacaktı. Macera o zaman başlayacaktı. Çünkü müzik karanlıktı. Vakte uyacaktı. Tınıları ise o zaman ona ezoterik bir bilmece yaşatacaktı.
Mehmet arabasını şehrin kuytu bir yarine park etti. Kapısını kilitleyip yapay rıhtıma doğru ilerledi.
Denizin içinde demirden kafeslerde balıklar vardı. Kaya balıklarıydı. Lokanta sahiplerinin hepsi böyle yapmıştı. Çünkü balıkların taze pişirilmesi müşteriler için önemliydi.
Hemen yolun kenarındaki lokantaların önünde masalarda oturan insanlar vardı. Kimi çay içiyor kimi karnını doyuruyordu. Hepsi bir şeylerin tadını çıkarmaya çalışıyor gibiydiler.
Şehirdeki kalabalığın çoğu burada yaşamıyordu. Foça İzmir'e yakın olduğu için insanlar buraya her gün gidip gelirlerdi. İnsanların arasında turistler de vardı. Diğer taraftan turistlere benzeyen entel insanlarda vardı. Onların görünüşü bir değişikti. Her şeyden önce elittiler. Çünkü top sakallısı, uzun saçlısı ve uçuk giyinişlileri hep onlardı.
Vakit çabuk gelmişti. Mehmet Arabasının yanına gitti. Kapıyı açıp içine bindi. Arabayı çalıştırıp farları yaktı. Sonra arabaya gaz verip ilerledi.
Tuna Mustafa Yaşar