Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '11

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Foça

Foça
 

FOÇA


Ege'nin tarihi dokusunu en güzel şekilde yansıtan küçük,sevimli bir beldesi olan Foça balıkçı tekneleri, masmavi denizi,insanın içini ısıtan samimiyeti ve muteşem renkleriyle adeta bitemseni istemediğimiz bir rüya..

Şirin mimarisi, taş sokakları ve simgesi olan foklarıyla çok farklı bir yer. Foça da yürürken kıyılarda balık ve yosun kokularının ihtişamlı tılsımı, balıkçı teknelerinin renk cümbüşü, martılar, ada güvercinleri ve yelkovan kuşlarının sesleri insanı unutumayacağı bir huzura eriştiriyor.

Bir de bu sevimli yerde halk arasında dilden dile dolaşan bir efsaneden bahsetmek istiyorum.

"Küçükdeniz'de Panayot adında bir balıkçı ve eşi Eleni yaşıyordu. Panayot ailesinin çocukları yoktu. Buna rağmen mutlu yaşıyorlardı. Panayot sabah erkenden balığa çıkar,akşamüzeri balıkları sattıktan sonra balıkçı kahvesine takılır, erik rakısı içmeyi ihmal etmezdi. Pazar günleride karısını alır kiliseye dua etmeye giderlerdi.

Büyükdeniz de ise Hüseyin adında bir balıkçı ve eşi Hatice vardı.Hüseyin dinine bağlı her cuma kaleiçindeki mescide gider namazını kılardı. O da her gün balığa çıkar ve balıkçı kahvesine uğrardı. Kötü havalarda ağlarını tamir eder diğer balıkçılarla birlikte atalarının efsane ve hikayelerini anlatırdı. Hüseyin ve Hatice bir çocuk sahibi olmanın yuvalarını şenlendireceğini hayal ederlerdi.

Panayot ve Hüseyin birbirlerini tanırlardı ama ailecek birbirlerine gidip gelecek samimiyetleri yoktu. Birgün Orak adası civarında balık avlarken birbirlerine rastgele dileklerinde bulundular. O günkü kısmetlerini beklemeye başladılar. Akşam saatlerine doğru hava birden değişti. Geri dönmek için ağlarını topladılar ve Foça'ya hareket ettiler.Ancak Panayot'un sandalı dalgarın sıçrattığı sulardan arıza yaptı ve dalgalar onu sürüklemeye başladı. Hüseyin onu görünce yardıma koştu. Onun teknesini kendi teknesine bağladı ve nihayet Küçükdeniz kasabasına geldiler. O günden sonra iki candan dost oldular ve aile ziyaretlerine başladılar.

Aradan zamanlar geçti ve Eleni ve Hatice çocuk sahibi oldular. Pnayot'un erkek çocuğu Talaşa, Hüseyin'in kızı da deniz adını aldı.Talaşa Rumca deniz anlamına gelir. Bu yüzden Hüseyin'in kızınına Büyükdeniz Panayon'un oğluna Küçükdeniz demeye başladılar.

Aradan yıllara geçti ve çocuklar büyüdü ve aralarında büyük bir aşk başladı.Babaları balığa çıktığı zaman Köprübaşı denen yerde otururlardı. Burada bir dere akıyor ve esmer bir kaya parçası "KARATAŞ"duruyordu.

TALASA geleceği balıkçılıkta görmüyordu. Bunun için İzmir'e çalışmaya gitti.Deniz onu hergün bekledi. Uzun zaman geçti Talasa dönmedi. Deniz hergün Karataş'ın üzerine oturur hayaller kurardı. Birgün ümitsizlikten hasta olup yatağa düştü ve Büyükdeniz'in ruhu Foça'yı terk etti.

O günden sonra Talasa ve Deniz'in aşkı Foça da uzun süre söylendi,dilden dile dolaştı. Pnayot ve Hüseyin Karataş'ın olduğu yerleri düzelttiler. Ortak dilekleri şuydu: Kim ki Karataş'ın üzerinden gelerek Foça'ya gelirse, yeri belli olmayan bu taşa ayak basarsa Foça'ya olan tutkularu artsın ve Foça'ya kuvvetli bir bağ ile bağlansın.

İşte o gün bu gün Foça'ya birçok insan gelip gitti. Ama gönülleri Foça'da kaldı ve buraya yerleştiler."

Foça bulunmak bir şans yaşamak ise ayrıcalıktır. Tarihi dokusu,doğal güzellikleri,fok balıkları ve insanı saran samimiyetiyle görünebilecek ender bir yer.

 

 
Toplam blog
: 14
: 1289
Kayıt tarihi
: 29.11.11
 
 

1987 yılında İskenderun'da doğdum. Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Yazmanın insanı rahatlatan e..