Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '11

 
Kategori
Spor
 

Fotospor, 90 Dakika, Hıncal Uluç'un sonu; içeriksizlik ve geleneksizlik

16 Eylül 2011 Cuma günü Türkiye’nin ilk spor gazetesi olma özelliğine sahip Fotospor bir veda yazısı ile yayın hayatına son verdiğini açıkladı. Veda yazısını kaleme alan Sn. Orhan Zeki Ak metnin önemli bir bölümünde kendisinden söz etmiş, sonra gazete çıkarmanın maddi sorunlarını dile getirmiş. Devamında da işlerin nasıl süreceği konusunda bilgi vermiş.

Bütün bunlar bizim ülkemizin temel gerçekleridir. Gazetelerin büyük bir kısmı günlük tirajlarıyla maliyetlerini karşılayamıyor. Mutlak surette bir sermaye grubuna sırtını dayıyor ve onun iktidarla ilişkisine göre yayın politikasını belirliyor.

Bundan otuz yıl önce 40 milyon nüfusumuz vardı; aradan geçen her yıl bir milyon kişi eklenmesine karşın gazetelerin satışları ortalamada çok farklılık gösteremedi. Bir takım özel günlerde ve dönemlerde milyon adet sayılar yakalanmasına rağmen kişi başına düşen gazete miktarı her geçen gün biraz daha azaldı.

Okumadığımız bir gerçektir. Ancak ülkemizde milyonlarca insanı peşinden sürüklediğine inandığımız futbolun gazeteleri neden yaşamıyor?

Fotospor’un ardından gazetenin bir takım hatalarından konuşuldu. Kişiler üzerinden yorumlar yapıldı, zaten gazetenin yöneticisi de kendi kimliği üzerinden bir savunma yaptı. Mesele basitçe kapanmış oldu.

Birkaç haftadır 90A isimli bir spor programı var kanalların birinde. Formatı hayatının son yıllarında birkaç kere görüşme şansı yakaladığım sevgili Kenan Onuk’un 90 Dakika’sına benzetilmişti. Başrol oyuncuları da zaten aynı; Hıncal Uluç ve Haşmet Babaoğlu…

90 Dakika medyadaki en önemli ve devamlılığı olan, izleyene başlarda farklı bir bakış açısı sunan bir televizyon programıydı. Sonra yorumcular programın misyonunun ne olduğunu unuttular ya da taşıyamadılar. 90 Dakika’nın kendisi yorumcuların yorumlarını aştı.

Ve sona erdi.

Yıllardır da benzer programlar üretilmeye çalışılıyor ancak kalitesiz tekrarların ötesine geçemiyor. 90A Hıncal Uluç’un artık insanlara hiçbir katkı yapmayan kişisel tutucu yorumlarının ve çatışmasının gölgesini aşamıyor.

Hıncal Uluç’un Galatasaray özelinde yıllarca yaptığı üstyapı hizmeti önemlidir. Galatasaray’ın özellikle 1984 yılından sonra başlayan ve 2000’de zirve yaparak sona eren o kimlik değiştirme sürecinin fikir hareketinin taşıyıcısı, propagandisti Hıncal Uluç olmuştur.

Galatasaray Hıncal Uluç’un yarattı felsefe ile beslenmiş, kamuoyu yaratmayı başarmıştır. 1996 ile 2001 yılları arasında buna iktidarın gücü de eklenmiş ve büyük bir hegemonyaya dönüşmüştür.

Ancak Galatasaray sahip olduğu bu büyük kazanımı yeni milenyumda geliştirmeyi ve sürdürülebilir hale getirmeyi başaramamıştır.

Oysa neredeyse Galatasaray’la eş zamanlı olarak bir yeniden yapılanma başlatan Barcelona ve Manchester United’ın bugün geldiği seviye ortadadır. Kendisini tekrar tekrar üreten devasa bir sistem kurmuşlardır.  

Bugün eski hakemlerin televizyonlarda yorumcu olmasının yolunu açan kişi Erman Toroğlu’dur. Öncesinde de eski hakemler televizyonlarda çıkar pozisyon yorumlardı ancak hakemlik müessesinin organizmasını ve yaşam şeklini net olarak insanlara sunan kişi olmuştur Erman Toroğlu. Kısa bir süre sonra da maç içindeki tüm tartışmalı kararların bir numaralı bilirkişisi haline gelmiştir.

Fakat aynı Erman Toroğlu kısa süre içinde gelen meşhur olma etiketini taşıyamamış, yaptığı gereksiz aşırı yorumlarla hem insanların kafasını karıştırmaya başlamış hem de futbolun temel aktörlerinin tepkisini çekmiştir.

3 Temmuz’dan sonra Fenerbahçe ve onun şu an tutuklu bulunan başkanı ile kişisel bir hesaplaşma içine girmiştir.

Uzatabilirim… Gerek var mı?

Sonuçları ortada değil mi? Kendisini yenileyen, tekrar üreten ve geliştiren bir sistem, yapı kurmayı beceremiyoruz.

Bu bir kültürdür, gelenektir ve biz her şeyden önce bunun ne olduğunu bilmiyoruz ya da ondan bihaber olan kişilere teslim oluyoruz.

Gelenek başarının devamlılığı için önemlidir. Asla şartlı refleksler şekline getirilmemelidir. Bilinçle, bilgiyle desteklenmelidir. Bilgi olmazsa bu sefer ezberler, mantralar onun yerini alır ve düşünme mekanizması da iflas eder, durur.

Kişiler üzerinden yorum yapılmaya başladığı yerde kısır çekişmeler vardır.

Biz bunu periyodik olarak yaşıyoruz.

Almanya belki de bizim için çok silik bir adam olan, Adanaspor’un teknik direktörü Löw’ü bu kültürün ve sistemin en önemli parçası haline getirebiliyor. Ancak bizim Löw’den çok daha yetenekli adamlarımız değil böylesi bir sistemin öznesi olmak, var olan başarılı mazilerini bile yok eden o öğütücünün içinde tükeniyorlar.

Onlarca yıldır ülkemizde önemli yerleri işgal eden kişiler sistem yaratmak yerine hala önüne geleni eleştirmekten var olan başarısızlığın bir şekilde sebebi varlıklarını gizlemekten kendilerini alamamaktadırlar.

Başarı bir değer yaratmakla ve o değerin her geçen gün üzerine bir şeyler eklenmesiyle ölçülür. Değer yaratamayanlarsa sürekli geçmişten gelen miraslarını tüketirler, konuşurlar. Eldeki bütün kazanımlar bittiğindeyse artık yok oluş kaçınılmaz olur.  

Tek başınıza bir değer üretip, bunu da başkalarıyla paylaşmazsanız bu sefer de etrafınızdaki kişilerin sizi anlamasına engel olursunuz.

Bugün sporda şiddet yasası geniş kesimlerin yarattığı şiddeti önlemek üzere çıkarılmıştır. Peki, bu insanları şiddete yönelten şey nedir? Neden onlarca yıldır bu insanlar eğitilememiştir, gerçek başarının ölçüsü anlatılamamıştır?

Çünkü her ne büyüklükte olursa olsun kazanımlar kişiselleştirilmiş, paylaşılmamıştır.

Sonuç her anlamda ortadadır.

Bugün ne tür olumsuzluğu konuşuyorsak konuşalım bu sürecin içinde bulunan her kişi ve kurumun kendisini sorumluluklarından kurtarması imkânsızdır.  

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..