Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '11

 
Kategori
Kitap
 

Foucault Sarkacı okumak–01

Foucault Sarkacı okumak–01
 

Yıl 1992 idi, Beyoğlu’ndaki Cumhuriyet Kitap Kulübü’nde geziniyordum. Mühendisler Odasına proje bırakmıştım, işe dönmek için oldukça geç bir zamandı. Kulübe üye olmuştum. O yıllardaki Beyoğlu şimdiki görüntüsünden biraz farklıydı. En azından bu kadar çok kitapçı yoktu. İnternet diye bir kavram oluşmamıştı. Amerikan filmlerinde rastlıyorduk; fakat bir gün hayatımıza gireceğini hiç tahmin bile etmiyorduk.

O büyülü kitabın beni kendine çektiğine şüphe duymuyorum.

1992 yıllarında “metaryalizm” ağırlıklı şüpheci ve bilinemezci bir düşünme felsefem vardı. Bu nedenle bir kitabın enerjisinin beni çektiğini ancak 15 sene geçtikten sonra yazabiliyorum. Orhan Pamuk iki yıl sonra “bir kitap okudum, bütün hayatım değişti” diye başlayan bir roman yazmadan önce Foucault Sarkacı ile ilgili ben bu yorumu etrafımda kime görsem yapıyordum. Yeni Hayat isimli kitabın ilk cümlesini okuduğumda Orhan Pamuk’un Foucault Sarkacı’ndan söz edip etmeyeceğini bir süre düşündüğümü anımsıyorum.

Kitabı elime alıp arkasını çevirdiğimde beni kendine bağlayan şu arka kapak yazısı ile karşılaştım:

“…Foucault Sarkacı, kısaca, irrasyonel düşüncenin 500 yıllık tarihinin 500 küsur sayfalık bir serüveni: Pozitif bilimin yanı sıra, uzantıları günümüze dek süregelen, gizli bilimlerin, Ortaçağı da kapsayan çok uzun bir zaman dilimi içinde bilim-büyü kardeşliğinin öyküsü…”

Satın almak için hiç düşünmedim. Sanki içimden bir ses, yıllardır beklediğin şey işte bu, diye fısıldıyordu kulağıma.

Okumaya başladım…

“Sarkacı o zaman gördüm.

Küre, koro yerinin tonozuna tutturulmuş uzun bir telin ucunda, devingen, eşzamanlı bir görkemle geniş salınımlar çiziyordu.

Dönümü telin uzunluğunun kareköküyle, yeryüzü zihinleri için usdışı da olsa, Tanrısal usla, tüm olası dairelerin çemberleriyle çaplarını zorunlu olarak birbirine bağlayan pi sayısı arasındaki ilişkinin belirlediğini biliyordum -bu dingin soluğun büyüsü içinde kim olsa sezinlerdi bunu- böylece, kürenin bir kutuptan ötekine salınma süresi zamandan bağımsız ölçüler arasında gizemli bir elbirliğinin sonucudur: asılma noktasının birliği, soyut bir boyutun ikiliği, pi sayısının üçlü niteliği, kökün gizli dörtgeni, dairenin kusursuzluğu arasında.

Asılma noktasının düşeyi üzerinde, tabanda, çekimi kürenin içinde gizli bir silindire ileten magnetik bir düzenin, devinimin sürekliliğini sağladığını da biliyordum: maddenin direncine karşı koyan, ama Sarkaç Yasası’na ters düşmeyen, tersine, bu yasanın kendini ortaya koymasına izin veren bir düzen; çünkü, boşlukta, genleşmeyen, ağırlıktan yoksun bir telin ucuna asılı, havanın direnciyle karşılaşmayacak, asılma noktasıyla da sürtüşmeyecek, ağırlığı olan herhangi bir maddi nokta sonsuza dek düzenli olarak salınırdı. (s. 15)

….

Bir konuşmayla silkindim; gözlüklü bir oğlanla -ne yazık- gözlüksüz bir kız arasında, kayıtsızca bir konuşma:

“Bu Foucault Sarkacı,” diyordu oğlan. “İlk deney, 1851'de, bir mahzende yapıldı, sonra Observatoire’da, sonra da Pantheon’un kubbesi altında; 67 metre uzunluğunda bir telle 28 kilo ağırlığında bir küre ile. 1855'ten beri de burada, küçültülmüş boyutta, şu kirişin ortasındaki delikten sarkıyor.”

“Peki, ne yapıyor, sallanıp duruyor mu öyle?”

“Dünyanın döndüğünü gösteriyor. Ama, asılma noktası sabit kalıyor…”

“Neden sabit kalıyor peki?”

“Çünkü, bir nokta… nasıl söylesem… tam merkez noktası, iyi bak, gördüğün tüm noktaların tam ortasında duran nokta, tamam işte o nokta -geometrik nokta- onu göremezsin, boyutları yoktur; boyutları olmayan bir şeyse ne sağa gidebilir, ne sola, ne aşağıya, ne de yukarıya. Demek ki, dönmez. Anlıyor musun? Noktanın boyutları yoksa, kendi çevresinde bile dönemez. Kendisi bile yoktur…”

“Ama dünya dönüyor.”

“Dünya döner, ama nokta dönmez. İster hoşlan, ister hoşlanma, böyle bu. Tamam mı?”

“Bu onun bileceği iş.”

Zavallıcık. Başının üstünde kozmosun biricik sabit noktası, panta rei’nin (panta rei: Yunanca “her şey akar” anlamına gelir. Herakleitos tarafından kullanılmıştır. Ona göre, evren bir süreçtir, “gerçek olan yalnızca değişim”dir. ) lanetinden kurtulmuş biricik şey duruyordu da, bunun kendisinin değil, Sarkaç’ın bileceği şey olduğunu düşünüyordu. Kızla oğlan hemen uzaklaştılar oradan; oğlan, olağanüstü şeylerin olabilirliğine karşı onu körelten bir el kitabıyla eğitilmiş, kızsa, uyuşuk, sonsuzun ürpertisine karşı duyarsız, ikisi de, Bir’le, En-Sof’la, Söylenemez’le karşılaşmalarının -ilk ve son karşılaşmalarının- ürkütücü yaşantısını belleklerine kaydetmeksizin. Bu kesinlik sunağının önünde nasıl diz çökmez insan? (s. 17-18) “

Bu satırları okuduğumda hiçbir şey anlamamış olduğumu yıllar sonra fark ettim. “En Sof” ne idi mesela?

O andan sonra artık Kabbalah diye bir şeyin var olduğunu öğrendim. Foucault Sarkacı’nın her kelimesi, kavramı bambaşka dünyalara açılan binlerce kapı ile doluydu. İşte bu nedenle bu kitabı defalarca kere okudum; şimdi tekrar elime aldığım bu zaman diliminde biraz daha derinlemesine inceleme yapmak istiyorum.

Ain Soph!

Ain, Mutlak hiçlikten; Ain Soph, Mutlak Varlığa uzanan süreçten hiçbir haberim yoktu. Bir adım sonra Sınırsız Olan’ın kendi içine çekilip, yarattığı boşlukta, Ain Soph Aur‘un oluşumuna yardımcı olması, Sınırsız Işık’ın ortaya çıkışı…

“Bereishit, Bereshit, Bereishis, ya da B’reshith…”

Torah’ın ilk kelimesi:

Başlangıçta, Tanrı göğü ve yeri yarattı.” (Tekvin)

***

Kabbalah çalışmak onu anlamak kolay bir başlangıç değil elbette. Çok küçük bir pratik örnek vereceğim…

Bundan bir kaç ay önce, bir Sefirot Ağacı çizmek istedim. Kareli bir kağıt, gönye, kurşun kalem ve silgi. Yıllarca sadece bakıp, içindeki düzeni ve sistematiği anlamaya çalıştığım şeyin bu şekilde çizilemeyeceğini o an fark ettim.

Bunun özel bir yöntemi vardı. Pergel kullanmak hiç aklıma gelmemişti; fakat sonradan fark ettim ki, elimde tuttuğum “gönyenin” üzerine bir de “pergel” koymam gerekiyordu! Bu görsel imgeyi nasıl atlamıştım?

www.hermetics.org sitesinde okuduğum bir yazıya tekrar bakmam gerekti.

1. Kâğıdın üzerine dikey bir çizgi çekin. (Şekildeki ADGJK çizgisine bakın).

2. Pergeli uygun bir genişlikte açın ve çizginin ün üst noktasını merkez olarak alıp bir yarım daire çizin (Şekildeki BDC noktaları).

3. Pergelin ağzını eşit genişlikte tutarak yarım dairenin dikey çizgiyi kestiği yeri (Şekildeki D noktası) merkez alarak bir daire çiziniz (ABEGFC dairesi).

4. Son çizilen dairenin dikey çizgiyi kestiği noktaları (şekildeki G ve J noktaları) merkez alıp yeni daireler çizerek bu işlemi iki kere daha tekrarlayın.

5. Pergel aralığını küçültün ve D noktası hariç kesişme noktalarına birer küçük daire çizin

Kaynak

Konuyla İlgili olarak daha önce yazılmış blog: Murat Belge'nin son okuduğu kitap: Foulcault Sarkacı

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..