Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '13

 
Kategori
Kitap
 

Frank'la Gevrekçi Mahmut'un Romanı: Gevrekçiii ...

Frank'la Gevrekçi Mahmut'un Romanı: Gevrekçiii ...
 

İzmir’e geldiğim 36 yıldan bu yana “gevrekçi”ler sabahıma yayvan ama dost seslerini iliştirirler hep. Dumanı tütmese de, el yakmasa da tablasında ya da arabasında gevrek satarak sokaklarımızdan geçen gevrekçiler bize yakın, sıcak insanlardır. Hele çocuksa daha bir ayrıcalıklı davranırız onlara. İzmirliler için sabah simitle, peynirle, boyozla yapılan kahvaltılar özenlidir, önemlidir, anlamlıdır, ayrıcalıklıdır. Bu alışkanlıklarını öyle kolay kolay terk edemezler. Çalıştığım yıllarda arkadaşlarla paylaştığımız simit-peynir, ah bağışlayın gevrek-peynir kahvaltılarını unutulabilir miyim hiç.

Hacer Kılcıoğlu’nun “Gevrekçiii” adlı çocuk romanı Dumansızlar Toplantısı’nın bir Cumartesi sabahında, Bekir Yurdakul’un aracılığıyla elime dokununca, kokusuyla, sıcaklığıyla bir gevrek sevincini duyumsadım. Elden ele dolaştı o gün bu dumanı üstünde tüten roman… 

Hacer Kılcıoğlu’yla 2006 yılının Ocak sonlarında tanıştım. TRT-2 Kanalında Kitap Köşesi izlencesini hazırlıyordum. Sevgili Bekir Yurdakul’la birlikte geldiler. Anılar kitabı “Ben Eskiden Çocuktum” (Aralık 2005) yeni çıkmıştı. İlk kitabıydı. Minik bir söyleşi yaptık. Bu ilk kitabında Hacer Kılcıoğlu “büyümüşlüğünün olgunluğu;  ama çocukluğun sesini unutmadan” bir Ege kasabasında geçen çocukluk dönemini anlatıyordu. İkinci kitabı “Jale’yle Konuşmak”  Ağustos 2006’da okurlarla buluştu. Duygu ve gülmece yüklü ilk çocuk romanı “Perşembeleri Severim” 2009’da, gençler için hazırladığı “İzmir’de Üç Çocuktuk” 2010’da, “Bugün Adım Kaktüs” 2011’de, “Aydede Her Yerde” 2012’de çocuk okurlarının kitaplıklarında ve gönüllerinde yerini aldı.

Kılcıoğlu bu yılın  başlarında da yeni çocuk romanı “Gevrekçiii”yi (*) çocuk dostlarıyla buluşturdu.

Gevrekçiii’yi ben de sıcağı sıcağına okudum. Mahmut’u, Frank’ı, sıska sokak köpeğini tanıdım. İzmir sokaklarında çocuksu bir sevinçle dolaştım. Ancak romanı bir de Ocak ayı sonuna doğru karın, beyazın  ülkesi Uludağ’a yolculuk yaparken, 10 yaşındaki çocuk arkadaşım Oğulcan Küçükbıyıkla da paylaşıverdim. O da yolculuk boyu okudu romanı; yüzünde biriken tatlı gülümsemeler, şaşkınlıklar,  tepkilerle… Arada “gevrekçiii” diyen sesini duydum otobüsün tanış yolcularıyla. Onlar şaşırdılar, ama ben onunla birlikte paylaştım bu sesi. Gülüştük. Bir çocuk romanını çocuk bir arkadaşla paylaşmak, yüz çizgilerini yakalamak, tepkisini anında görmek farklı bir şeymiş meğer. Ben de romanı okurken, Frank’ın diliyle biraz “Maaamut” oldum, biraz Frank… Çocuk sokaklarımın görüntülerini indirdim belleğimin sinemasından.  Frank’la Mahmut’un  ilişkilerine, dostluklarına, duygusal bağlarına sevincimi, kıvancımı ekledim. İmrendim.

“Var gevreeek! Gevreyk!.. Gevreyk!.. Gevreyk!..Yeni çıktı fırından… İncecik bir ses…Su sızıntısı gibi…Yeni doğmuş bir kuzunun melemesi gibi…Mızıka sesi gibi…Usul usul çalınan mandolin sesi gibi…” Böyle başlıyordu roman.  Bu ses, “yakası epey genişlemiş soluk renkli tişörtü”, tokyo terlikleriyle gevreklerini satmak için  yağmurda, çamurda, soğukta, sıcakta koşturan Mahmut’un. Ona yağmurlu gününde arkadaşlık eden sıska, aç bir sokak köpeği de yakınında.

Çalışan annesiyle birlikte hasta babasına bakmak, evin geçimine katkı koymak  zorundadır  küçük Mahmut. Böyle tek düze, zorlu, sıkıntılı günler içinde Mahmut’un karşısına Fransa’dan “Türkiye’de Çocuk Olmak” adlı bir belgesel çekmek için İzmir’e gelen Frank’ın çıkması, yaşamına renk katacaktır. Belgeselde oynamak için gelen öneriyi hiç düşünmeden kabullenir. Frank, sokaktaki başka çocukları da bu belgeselde oynatmak için Mahmut’tan yardım ister. Zaten  hepsi o  Zeytintepe Mahallesinin çocuklarıdır. Yaşamları  o sokakta geçer. “Mahmut’un amcasının üç çocuğu, Nurcan Teyze’sinin dört, Cennet Teyze’sinin iki…etti mi sana dokuz çocuk, bir o kadar da konu komşu çocuğu…etti mi sana bi’dünya çocuk.” Bunca çocukla Frank’ın kamerası doğal ortamlarda, doğal oyuncularla en güzel görüntüleri saptayacaktır. Daha ne olsun…

Belgesel çekimleri Frank’ın istediği gibidir. Mahmut’un yardımı, çalışkanlığı, emeği, dostluğuyla başlar. Kamera mahallenin sokaklarında gezinir, çocukların güncel yaşamından kesitleri saptar, sesler alır.

Hacer Kılcıoğlu’nun başarıyla kurguladığı romanında farklı kültürlerden insanların ortak bir duygu dilinde buluşmasını ilgiyle, sevgiyle, umutla izliyoruz. Sanırım çocuk arkadaşlarımız da bu duygu dilini yakalayacaklar, duygudaşlık kuracaklardır Mahmut’la, Frank’la. Doğa sevgisinin, hayvanlara sahip çıkmanın ne denli gerekli ve insani olduğunun ayrımına varacaklardır.

Roman İzmir’de geçiyor ya, bu güzel kentin ara sokaklarını da dolaşmamak olmaz. Yoksul sokaklarda gevrekçi Mahmut’la, Alsancak’ta bir otelde kalan Frank’la yolculuklara da çıkıyoruz. Adımlarımız Güzelyalı’ya yöneliyor. Doğru Sahilde dolaştığımız oluyor. Eh bunca zorlu çekimlerin ardından denize girmek, dinlenmek hakları değil mi onca çocuk oyuncunun? Sıkılmaya başlamaları üzerine Frank da F planını uygulayarak onları bir minibüsle Gümüldür’e götürür. Bol bol denize girerler, oynarlar, yemek yerler. Herkes mutludur. Özellikle Frank. Onları mutlu etmekten mutludur.

Roman aşksız olur mu? Frank Gülen’e, Mahmut Hilal’e... Ancak Mahmut’un Hilal serüveni uzun sürmez. Daha sonra bir başka okulda Yeşil Gözlü Çiçek’e sevdalanır. İçten, sıkılgan, saygılı, incelikli, doğal…

Ben romanı anlattım mı? Onca ayrıntılı anlatırsam, çocuk arkadaşlarıma ne kalır sonra. En azından Mahmut’un yaşamında  olumlu gelişmeler gözlenir. Yeni ev, yeni hayat, yeni okul… Babanın iyileşmesi, çalışmaya başlamasıyla Mahmut gevrek satmayı da bırakır. Mutlu son bizim de mutluluğumuzu artırır.

Burada keseyim diyorum. Gerisini siz okuyun, tadına varın, Frank’la Mahmut’un o sıcak dostluğunu paylaşın. Sıkılmazsınız. “Umudun, neşenin ve zorlukların birbirine dolandığı yaşamları yan yana getiren” bu romanın tadını çıkarın. Hayvan sevgisine, doğa sevincine, sokakların doğallığına, ilişkilerine katın kendinizi. Çocuk işçilerin sıkıntılarıyla dertlenin. Kişisel buluşların coşkusunu duyumsayın.

Hacer Kılcıoğlu’nun yazılarında, söyleşilerinde, sohbetlerinde yinelediği  “Yaramaz bir çocuktum ben. Oldukça yaramaz” .”Ben her çocukla yeniden şaşırıyorum.”sözlerini de duyarak bu romanla dost olun, arkadaş olun bu kavramları içselleştirin.

 

 

(*) Gevrekçiii, Hacer kılcıoğlu çocuk romanı, Ocak 2013, Günışığı Yayınları İstanbul, 151 sayfa. 

 
Toplam blog
: 178
: 1483
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

1946 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğdum. İlkokulu aynı ilçede, ortaokulu Ceyhan’da, li..