Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ocak '13

 
Kategori
Güncel
 

Fransa'daki katliamın ters tepen mantığı

Zirvedeki karlar temizlendiğinde: Değil yamaçlar, ovalar bile salâvat getirip, îmana gelir. Bu değişmez bir kuraldır. Bu sebeple ilk kurşun atıldığı zaman, o kurşunu atan neferi vurmanın pek Bir alemi yoktur. Baş komutanı vurabiliyorsan, harp başlamadan bitebilir.. İlk gün aynen Asala meselesinde olduğu gibi davranmış olsaydık, bugüne kadar Otuz yılda, ElliBin insan ölmezdi. İşin en acı ve ağır tarafı: Ölenlerin hepsi özbeöz bizim insanımızdır. Hepsi bizim evlâtlarımızdır. Hepsi bizim akıl sermayemizdir. Gönül sermayemizdir. Ben YetmişBeşMilyon insana baktığım zaman, Onları Çerkez, Pumak, Lâz, Tatar, Boşnak, Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt olarak ayıramıyorum. Cenab-ı Hakk bana böyle bir kabiliyet vermemiş demek ki.. Ben hepsini tek bir millet olarak görüyorum.

Yaşam standardı yüksek ülkelerde, Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da, Bir Çinli, ya da Tayvanlı, ya da Bir zenci kökenliye, milliyetini sorduğunuz zaman: Bu ülkelerden hangi birinin pasaportunu taşıyorsa, milliyetinin o milletten olduğunu söyler. Ama bu ülkenin insanı, hangi ırktan olursa olsun; mutlaka Türk ya da Kürt, Ermeni ya da Yahudi vbg. üst kimliğini, o da yetmezse alt kimliğini, hatta ana babası ayrı ırklar ya da milletlerdense, o kimliklerini de sayar. Demek oluyor ki; kendinden şüphesi olan herkes, her zaman, çekip kimliğini kopartabilir. AB’ye Altmışlı yıllarda yerleşmiş olan bizim vatandaşlarımız, bundan İki asır sonra bile, yerleştikleri ülkelerin nüfus kâğıtlarını dahî taşırken, hiç değişmeyecekler ve aynı şeyi yapacaklardır.. Bütün muhataplarına ilk fırsatta “- Ben Alman vatandaşıyım ama aslen İkiYüz yıl önce Türkiye’den gelip, buraya yerleşmişiz. Bu sebeple Türk sayılırız. Ancak orada da Çok büyük babam Kürt, çok büyük annem de Çerkez’di.” diyeceklerdir. Bana bu şekilde muhatap olan bir insana ben, hiç düşünmeden, “-Ne zaman insan olmayı düşünüyorsun?..” diye sorma hakkını kendimde bulurum. Zîra, bu denli kimlik kargaşası içinde bunalan birinin, “İnsan olmak babında” çok sıkıntısı var demektir.

İlk sivil T.C. Anayasası’nı yasmaya çalışıyoruz. “Yasmak” fiili benim ürettiğim bir fiil. Yazmak istemediğin, yazmayı bilemediğin, yazılması işine gelmeyen hususlar zamanlar, durumlar, olanlar, olmayanlar için, kullanılabilir bir kelime. Yazmakla mutlak yükümlü ve sorumlu olduğun bir konu için, bin türlü bahaneye yaslanırsan, yazmak fiili “Yasmak” fiili olur ki; Anayasa’yı yazmak konusunda, durum uzun zamandır ve şu an için, yaklaşık olarak, tamamen buna benzer Bir durumdur. Oysa, Anayasa yazılmadan, birçok soruna kökten çözüm bulmak da, epeyce zor olacaktır. Ve bu yasma işinin şimdilik beklenen neticesiz  hitamında, seçmenine verdiği sözleri sürekli ciddiye alan birileri, çoktan gerektiği gibi yazdırmış oldukları Anayasa’yı, referandumla milletin onayına sunacaktır. Yanılmıyorsan, müstakbel Anayasa’nın neticesi, aynen bu şekilde olacaktır. Olmazsa da çok şaşıracağım. Zîra onca ayrı kafadan, bunca muteber bir Anayasa, zor çıkacaktır...

Aylar önceydi “PKK işi pek yakında çözümlenecek.” diye yazmıştım. Adı sanı bilinen köşe yazarları, bu konuyu o dönemde çok kötü ıskalamaktaydı. Bu muhterem yazarlar, gerçeğin ancak OnBeş gündür farkındalar. Oysa köy görüneli çok olmuştu. Aklın mantığın yolu birdir. Türkiye, kimseye de yararı olmayan PKK’yı sırtında taşıyarak,  hedef bellediği hiçbir yere varamazdı. Çoğumuzun artık açıkça vurguladığı gibi: PKK bir holdingdir. Ve ne Kürt ne de Türk ile bir derdi yoktur. Onun ana derdi, kendi holdingi için bir yerleşim alanı aramaktan ibarettir ki; her türlü kirli işini, oradan rahat rahat yürütebilsin. Hele hayâli olan bu araziyi İran, Irak, Suriye, Türkiye dörtkeni içinde elde edebilirse, Dünyalar PKK’nın olacaktır. Ve o toprakların adı da, güya Kürtistan olarak bidayette konmuş olmakla, bu adı ile Dünya’ya da ilân olunacaktır. Ancak ne tuhaftır ki; bu hayâlin efendileri bile, artık ortalarda yoktur. Onlar da fark etmişlerdir ki; Ortadoğu çok kötü bir bataklıktır. Ve en basit taktik: Bu bataklığın sineklerini birbirlerine vurdurmaktan ibarettir!.. Araplar birbirlerini vurabilirler. Ancak, Türkiye’ye bu türden bir işi ihale etmek ise, hiç mümkün değildir. Biraz zaman alsa da, Türkiye en sonunda bu işleri, bu bölgede, Sıfır soruna indirgeyecektir. Çünkü Türkiye İran’a rağmen, bölgenin değişmez efendisidir. Ve bu efendilik Ona, YediYüz yıldan beri gelmektedir. Ve en azından bu saltanat Dört, BeşYüz yıl daha gidecektir.

Ben muhalefeti temsil eden siyasetçilerin, bu behreden yoksun olmalarını, gerçekten anlayamıyorum. Bu siyasiler henüz, insan, aile, firma, müessese, bakanlık, devlet ve millet hareketlerinin zamanlaması hakkında dahî bilgidar değiller. Benim YetmişBeş yılda hitam bulan ömrüm, ciddi ülkeler için, BeşYüz ile AltıYüz sene civarındadır. Herkesin bildiği gibi: Osmanlı Devletinin başlangıcı: 1299-1300 tarihlerine dayanır. Halifenin ılgası ile (Hilâfet makamı ılga edilemediği için, bu tabiri kullanıyorum. Zaten hilâfet ılga edilmemiş TBMM uhdesine emanet olunmuştur.) Osmanlı 1924 Yılında son bulmuştur. Teoriye göre doğru orantıyla: Osmanlı’nın ömrü 624 yıl sürmüştür. Bu tarihten sonra da Türkiye’nin ömrü başlamıştır. Bu sebeple: PKK problemi, Suriye problemi gibi problemler, bu büyüklükteki bir ülke için, çekirdek mesabesindedir. İş ki; vatanımızı ve milletimizi emanet ettiklerimiz, vatan hainleri olmasın, başka hıyanet odaklarının kurulması için uğraşmasınlar. Bu takdirde bugün doğanlar, ömürlerinin sonuna varmadan, çok muzaffer bir milletle, ciddi  bir devletle, sıhhatli hükümetlerle, hür, lâik ve demokrat bir ortamda, mükemmel bir hayat yaşayacaklardır.

Muhalefetlerin, yazarların ve malesef bir kısım subayların sürekli ürettikleri, evham, korku, vesvese, nifak, yalan, hakaret, karalama, iftira, cinayet, andıç, darbe, ve de bölünme paranoyası ile felâket tellâllığı dönemleri artık bitmiştir. Bu sebeple bu tür siyasete, kalemşörlüğe ve askerliğe alışmış olan zavallılar için, berbat ötesi, felâket hatta rezalet ötesi bir dönem başlamıştır. Gerçi Onlar henüz kendileri için var olan bu felâket ile rezaletin tam farkında değillerdir amma, farkına varacakları dönem de, pek fazla uzakta değildir. Keza, hezimet hâlinde, bu muazzam gerçeğin farkına vardıkları zaman ise, kendilerini yenilemek, aklamak ve kandırdıkları bu milletin yüzüne bakabilir hâle gelebilmek için, inanılmayacak kadar geç kalmış olacaklardır. Bu kişilerin sürekli kandırabilecekleri, elit görünümlü pelit bir zümre, tabiî belli bir süre daha çevrelerinde bulunacaktır. Ancak Onlar Ahirete intikâl ettikçe, yerine yeni nesiller geldikçe, eski tür ve milletten tamamen kopuk, dolayısı ile milleti bilmeden ve milletten utanmadan, seviye, seciye, terbiye ve ahlâk dışı bütün davranışların, sonu da gelecektir. Ben hiçbir parti ve liderine, verdiğim ve de vermediğim oylar ile Onlara yukarıda saydıklarımı yapma, muhataplarına galiz sözlerle muhatap olma, hakkını verdiğimi hiç hatırlamıyorum. Bütün liderler ve siyasetçiler, bu milletin, özellikle de evlâtlarımızın önünde, haddini bilerek, beyefendi gibi konuşmakla, adam gibi davranmakla, yalan söylememekle, gerçekleri çarpıtmamakla ve milli meselelerde ellerini ya da bedenlerini, taşın altına koymakla, ve fikir üretmekle yükümlüdürler. Diğer kesimlerin cezasını ise, halk ya da millet adına mahkemeler, ayrıca ve elbet verecektir. Vermeye de başlamıştır.

Temelinden yanlış türde siyasetçiler ve siyasetlerdir, Kürt meselesini önce yaratan. Sonra tırmandıran.. Sonra da halli konusunda PKK’yı yaratan... Bunlar yetmezmiş gibi, YirmiBeş yıl sonrasında da, yeni açılımları dışlayan, ertelettiren ve/veya dengesizleştiren. Çanakkale şehitliğinde yazılı taşları okuyanlar, hayretle görürler ki; bugün bu ülkede mevcut olan bütün ırklar, Ermeni’sinden Kürt’üne kadar, kendi ırklarının ne olduğuna bakmadan, kendi vatan toprakları için, o cehennemî harpte şehit düşmüşlerdir. Bugün herhangi Bir ırkın Bir sorunu varsa, o sorun zaten bütün bir milletin, bu milletin ana sorunudur. Bunun böyle de olduğuna dair, binlerce misâl verebilirim. Ancak bir ırkın arasından silâhlanarak ya da örgütlenerek çıkan kötü niyetliler varsa, Onların hesabı ayrıca görülür. Ayrıca görülecektir de. Ayrıca görülmektedir de. Bunun tersini düşünmek bile, abesle iştigâl olur. Ezcümle bu milletin fertleri, birbirlerini dangalakçasına vurmakla, hiçbir müspet sonuç elde edemezler. Kaldı ki; bu bedbaht durum, ne insana ne, de İslâm’a yaraşır bir durumdur...

Cenazeler geldi. Cenazeler karşılandı.. Cenaze namazları kılındı... Cenazeler defin de edildi. Ancak korkulanlar olmadı, olamadı. Çünkü herkes korkulanların olmaması gerektiğini artık anlamıştı. Aslında korkmak da yanlıştı. Çünkü ortada korkmaktan ziyade düşünülecek ve üzülecek, çok ciddi bir durum vardı. Ve tahmin ediyorum ki; çok az kişi, sebep sonuç ilişkilerini düşünse de, tefriksiz herkes, yaşanan bu duruma üzülmüştü. Ve Kürt’lerin bu acı dolu cenaze merasimlerine, bütün bir millet, içtenlikle saygı duydu. Cenaze merasiminde konuşan liderlerin ve sorumlu kişilerin sözleri, barış süreci için fevkalâde ümit verici oldu. Takip edebildiğim kadarı ile muhalefet partilerinden de, fazla ileri geri lâflar edilmedi. Cenaze merasimlerinde tabutları taşıyan kadınlar, ziyadesi ile öne çıktı. Bu ciddi manzara, bu milletin her kademedeki, bütün erkeklerine verilen, çok ciddi bir mesajdı. Ezcümle Kadınlar, doğurduklarını Bir hiç uğruna gömmekten bıkmışlardı!. Otuz sene sonra, bütün bu yaşananlar, şayet müşterek Bir başarı ve Bir ümit ışığı ise: ElliBin kişi + Üç kadının canını kayıp etmesi, nice hanelere ateş düşmesi, nice annelerin yüreğinin parçalanması, nice çaresiz dulların avazeleri, nice yetim kalmış çocukların göz yaşları ile  elde edilmiş olan, çok pahalı Bir ümit ışığı ve çok pahalı, Bir başarıdır. Ve ufukta görünen bu  müşterek ışığın, mutlak surette değeri herkesçe bilinmelidir. Ve hatta çok pahalıya müştereken elde ettiğimiz bu “Çok Değerli Ümit ışığı” uğruna: Dünya batsa bile, bu barış ve millî birlik, millî beraberlik, millî bütünlük hareketinden, tek adım dahî geri atılmamalıdır. Artık her tarafın kazanması gerektiği de, iyice ezberlenmelidir.. Zîra, kör cahilimizin dahî, bilebileceği en asgarî gerçek: PKK’nın içinde, Türk milletine ait olmayan unsurların da bulunduğu ve onların da, bu süreci baltalamak isteyecekleri gerçeğidir. Bu sebeple, bu harici PKK’lılara aman verilmemelidir. T.C. Nüfusuna kayıtlı PKK’lılar ise, artık kim vurduya gitmemek için, bu kritik dönemde, yanlış da anlaşılmamak adına, silâhlarını hemen teslim edip, süratle çatışma dışına çıkmalıdırlar..

Hükümetçe amaçlandığı üzre: Şayet bu kazanımın kıymetini bilip, normâl bir millet yaşamına dönebilecek olursak, mutlaka varılacak olan nokta, bu milletin bütün fertleri için, çok büyük bir zenginliği ifade edebilecek mükemmeliyette  kazanılmış bir merhale olacaktır. Burada kasıt ettiğim zenginlik, hem maddî, hem de manevî zenginliktir. Dünlerde bıraktığımız, hatta unutmaya yüz tuttuğumuz, o manevî zenginlik, tekrar aramıza döndüğü zaman, hep birlikte yaşanacak saadet ve mutluluğun, hayâl ettiğim mükemmel hazzı bile, bugün beni manen serhoş etmeye yetmektedir. Zira ben yaşanacak barışın, başarıların ve hazzın, huzurun neticelerini görebilecek kadar, uzun ömürlü olmayabilirim. Dolayısı ile de gerçekleşeceği ayan beyan ortada olan, bu istikbâlin, hayâli ile yetinmesini bilmeliyim.

Ve fakat süratle değişen Türkiye’nin, bu ciddi sürecin, sonraki süreçler ile birlikte, bütün bu gelişmelerin, neler vaat ettiğini, bugünden okuyamayan ve her fırsatı, kökünden yanlış değerlendiren siyasetçilere, yarının müreffeh Türkiye’sinde, tabiî olarak yer olamayacağı, yer bulunamayacağı, hata bazı partilerin kâmilen tarihe gömüleceği de, mutlak gerçekler zümresindendir... Siyaseten inkâr edilemeyecek, gayet açık gerçek şudur ki; kendi milletinin fertlerinin yanında olmayan ve Onların vatandaşlık menfaatleri  ile  ilgili  faaliyetler ve başarılar  gösteremeyen,  her  türden  siyasiler ile partilerinin, yarının Türkiye’sinin siyaset alanından süratle silinmesini, kimse, önleyemeyecek; hatta seçmen, yeniden doğan Türkiye’ye karşın, bu partilerin batışını, zevkle seyir edecektir.

Haydar Volkan

Çiftehavızlar: 21.01.2013

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..