Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '13

 
Kategori
Siyaset
 

Fransa-Suriye ilişkisi ile Osmanlının (Hilafetin) yokedilmesinin arka planı (3)

Fransa-Suriye ilişkisi ile Osmanlının (Hilafetin) yokedilmesinin arka planı (3)
 

Doğu, kendi zenginliğinden ne kadar yararlanmaktadır?


“Gelişmiş Batı” demeyelim de, sömürgecilikle gelişmiş Batı, bizim çakma Laik sistemimizle neden ilgilenmektedirler? Kara kaşımızın hatırına olmasa gerek...

...

Konuyu açmak adına ilgililerini tanıyalım;

- “Bilinir ki Muhammed, Araplara yeni bir iman verirken, onları aynı zamanda diğer dinler saliklerine karşı savaşa çağırıyordu; Araplar bu etkiyle, o zamana kadar az bilinen, memleketlerin dışına birdenbire akın ettiler ve koşaradımla bir taraftan Suriye’yi, Mezopotamya’yı ve İran’ı, öte yandan da Mısır’ı fethettiler (635-644).

Derini düşünmeyenler onları önce, her uygarlığın, her sanayiin, her ticaretin yıkıcısı olarak gördüler.

Fakat ekilmiş tarlaları, toprağa bağlanmış sakin halkı harp esnasında bile nasıl gözettiklerinin, fethedilen memleketlerde egemenliklerini ne kadar sakınganlıkla örgütlendirdiklerinin farkına varmakta gecikilmedi ve açıkça söylemek gerekti ki büyük devletler dünyasında yeni gözüken bu ulus, oldukça yüksek bir uygarlığa daha önce erişmişti ve yeni gelişmeler yaratabilecek güçteydi.

Şu halde, Araplar daha Muhammed devrinden önce bir kültür sahibi idiler ve ticaret de bunun en az önemli unsuru değildi. Arapların kuzey kabilelerinden birinin, Hira’nın ticarî rolünü yukarıda incelemek fırsatını bulduk; Muhammed devrinden önce de, Bahreyn Araplarında, Hindistan’la olan alışverişe ilişkin izler bulmaktayız..”(1)

- İpek Yolu, Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar, daha sonra da Romalılar, Çinlilerden ipek satın alırlardı. Ulaşım ise, daha sonra İpek Yolu adı verilen güzergahları izleyen kervanlarla sağlanırdı. Orta Çağda, ticaret kervanları, şimdiki Çin’in Xian kentinden hareket ederek Özbekistan’ın Kaşgar kentine gelirler, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi’ne, diğeri ile de Karakurum Dağları’nı aşarak İran üzerinden Anadolu’ya ulaşırlardı. Anadolu’dan deniz yolu ile veya Trakya üzerinden kara yolu ile Avrupa’ya giderlerdi.

İpek yolunun, Avrupalılar kadar olduğu kadar Türk milleti için geçmişte büyük bir önemi vardı.

-Venedik kenti başlangıçta Bizans İmparatorluğunun bir parçasıdır. 9. yüzyılda bağımsız olur ve Orta Çağın ortalarında büyük bir deniz filosu kurarak Akdeniz ülkeleriyle yaptığı ticaret sonucu zengin bir ülke haline gelir.

-Türkler, 11’nci yy.da Müslüman olurlar.

-Büyük Selçuklu (Türk) Devleti, (Kuruluşu yaklaşık 1038 yılı) Orta Doğu'nun büyük bir bölümünü ele geçirdiğinde, O döneme kadar İslam dünyasıyla büyük çaplı bir çatışmaya girmemiş olan Avrupalılar 1071 yılında Bizanslıların Malazgirt Muharebesi'nda uğradıkları yenilgi üzerine büyük bir telaşa düşerler. Kudüs'teki Hıristiyanlığın kutsal toprakları Müslümanların kontrolüne geçer.

Haçlı seferleri fikri bu yenilgilerin ve sonucunda ticaretlerinin zayıflaması sonucu oluşmuştur.

-Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos, Papa II. Urbanus'tan Türklere karşı yardım istedi. Böylece zaten Kudüs'teki Hıristiyanlığın kutsal topraklarının Müslümanların kontrolünde olmasından hoşnut olmayan Avrupalılar arasında haçlı seferi düşüncesi oluştu. Papa II. Urbanus 18 Kasım - 28 Kasım 1095 tarihleri arasında Fransa'nın Clermont kentinde bir Clermont Konsili toplayarak Avrupa'nın liderlerini Müslümanlarla savaşa çağırdı.

Bu çağrıya cevap veren ordular 1097 yılında ilk defa Anadolu'ya girerek Birinci Haçlı seferini başlattılar.

...

Fransa  ve Fransa’nın Suriye’ye ilgisi çok eskilere dayanmaktadır

“Biz Merovenjiyenler (Fransız hanedanlık, 5-7’nci asır) zamanında, Fransa ile Mısır ve Suriye Hristiyanları arasında çok faal bir alışverişin var olduğunu gördük. Akdeniz’in sahil halkı bu ilişkilere öylesine alışmışlardı ki, Arap istilâsı bile bu ilişkileri tamamıyle durduramadı.

Bununla beraber Merovenjiyenler devrinin başlangıcında Gaza ve Sarepta şaraplarını artık ithal etmemiş olmalan muhtemeldir. Yalnız bunun başka bir nedeni vardı; Araplar dinî bağnazlıklarının ilk taşkınlığı içinde Suriye topraklarında bağcılığı tahrip etmişlerdi. Fakat sonraları bütün Fransa, Önceden olduğu gibi gene Arap toprakları ürünlerini yahut da Arap memleketlerinden geçip gelen ürünleri almakta devam ediyordu.

Merovenjiyen Kralı II. Chilperie’n, 716 tarihli beratına göre Gorbie manastırı Fos gümrüklerinin hasılatından biber, karanfil, tarçın, zünbül kokusu, hurma ve kâğıttan (2) oluşan senelik bir gelir kazanıyorlardı...

Bu tarihlerde baharat Fransa’da bilinmeyen bir şey değildi. Bir Merovenjiyen Kralının emirnamesinden anlıyoruz ki, seyahat eden kral memurları seyahatleri sırasında da yemek ve içkilerine tat vermek için bu baharattan talep edebilirler ve bütün güzergâhları üzerinde bu baharatı bolca bulabilirlerdi. Demek oluyor ki, memleketin büyükleri baharat kullanıyor ve aynı zamanda bu baharatı büyük şehirlerin dışında da bulabiliyorlardı...

Şarlman zamanında Fransa ile Doğu arasındaki ilişkilerin sıklaştığını görüyoruz. İmparatorluğunun pek geniş olması, bütün imparatorluk sınırları içinde sağladığı inzibat ve asayiş, genel refahın artması konusunda gösterdiği ilgi ticaretin gelişmesi için de büyük bir teşvik idi. Kendi şahsı için gerek giyim, gerek sofra lüksünü kabul etmiyorsa da Ticaretin sağladığı güzel şeylerin kıymetini takdir ediyordu.

Bir gün Doğu İmparatorunun sefiri ile görüşürken, iki İmparatorluğun denizle birbirinden ayrılmış olmasına çok esef ettiğini ve bu yüzden Yunanlılarla birlikte Doğu zenginliklerine sahip olmadıklarını beyan etti. (3)

İki imparator arasında karşılıklı saygıya dayanan çok dostça ilişkiler kuruldu. Bu sıralarda Şarlman İspanyol Araplarına karşı harp halinde bulunuyordu.

Fakat, bu hal aralarındaki ilişkilere soğukluk katmak şöyle dursun, Bağdad halifesine göre İspanyol Araplarının başı bir asi olduğundan, dostluklarını kuvvetlendirmiş oldu. Şarlman’ın Halife nezdine gönderilen sefirlerinin görevi Kudüs’teki kutsal makamların korunmalarını, hacıların güven içinde seyahat edebilmelerini sağlamakta idi.

Şarlman imparator olalıdan beri kendisini Hristiyanlığın başı sayıyor ve bu yetkilerle Doğu Hristiyanları ve hacdan ile de ilgileniyordu (4)

799 da Kudüs Patriği kutsal şehir ve makamlar üzerinde İmparatorun koruma hakkını resmen tanıdı. Bir zaman sonra Halife de memleketin hükümdarı sıfatiyle bu hakkı İmparatora verdi.

Şarlman’ın bu kadar uzak bir memlekette kendine ait bir donanması olmadan nasıl olup da böyle haklar elde edebilmiş olması ispata değer.

Fakat Müslümanlar Şarlman’ın kuvvet ve kudreti hakkında pek büyük görüşler oldukları gibi. Halife ile arasının iyi olduğunu da biliyorlardı. Bu da kendisine karşı saygı göstermelerine yetiyordu. Gerek hacılar, gerek Batı tüccarları bu durumdan pek yararlanıyorlardı.

Şarlman Kudüs’te bunlar için bir hastane yaptırdı. Bu, çok iyi bir hayır kurumu oldu.

Hastanenin tam karşısında bir Pazar vardı. Bu pazarda herkes malını senede 2 altın karşılığında teşhir etmekte serbestti (5)

Aslında Doğudaki bütün icraatında ticarî çıkarlar İmparatorun indinde ikinci derecede kalıyordu (6) Bunun için İmparatorun Halifeye gönderdiği armağanlarda ticaretin bir payı olduğu şüphelidir. Rahip St. Gall’a göre bu armağanlar arasında çeşitli renk ve çeşitte frise kumaşlar da vardı; bu kumaşların Doğuda pek pahalı olduğunu İmparator da biliyordu (7)

Yazar bu kumaşların fiyatlı olmalarını, Halifeye layık bir hediye olduklarını belirtmek için anıyor, bir İmparatorun, bu kumaşları Halife sarayına tanıtarak ve kabul ettirerek söz konusu kumaşların sürümünü sağlamak amacını güttüğünü ileriye sürersek, acaba satırlar arasından mana çıkartmak istemekle suçlanır mıyız?

Ne olursa olsun, vak’anüvisin kaydettiği nokta ta eskiden beri Batıda imal edilmiş bir malın Doğu’ya gönderildiğini ve orada rağbet gördüğünü bize öğretmiş oluyor.

Frisonlu tüccarların Almanya’yı, Fransa’yı ve İngiltere’yi dolaştıklarını biliyoruz, fakat bize bu tüccarların mallarını bizzat kendilerinin mi Doğuya götürdükleri yahut da Marsilya ve Venedik yoluyle mı gönderttikleri sorulmamalıdır...

İtalya gerek müteşebbis tüccar gerek mahir ve tecrübeli gemici yetiştirmek bakımından verimli idi.

Her zaman için Rumlarla ilişkide idiler. Kendi dinlerini inkâr eder Araplarla da ilişki kurmakta hiçbir sakınca görmüyorlardı.

Bu samimiyeti papaların istediğinden daha ileriye götürdükleri, hatta para için bazı Hristiyan tüccarların kendi dindaşlarını İspanya, Afrika veya Suriye Araplarına köle olarak sattıkları bile oluyordu.

Şarlman ve sonra Zacharie ve I. Adrien ismindeki papalar bu feci alışverişin Önüne geçmek için şiddetli tedbirler aldılar. Venedikliler Roma’nın içinden kadın ve erkek esirler satın almak cüretini göstermemişler miydi (8)

Diğer malların alışverişi de feci esir alışverişi ile beraber yürüyordu. Esirlerini Doğu malları ile değiştiren, yahut da bu malları doğrudan doğruya paralarıyle satın alarak Roma’ya getirenlerin gene o Venedikli tüccarlar olup olmadığı sorulabilir. Fakat Amalfilileri de unutmamak gerekir. Romalıların Doğu mallarını kimlerden satınaldıklarını araştırırken onları Venediklilerden daha önce saymak gerekir.

Amalfi şehri Roma’ya Venedikten daha yakındır, halkının da, Venedikliler gibi Doğu’yu ziyaret ettiğini ileride göreceğiz.

...

Yazılanlar özetlenirse;

-Hıristiyan Batı, yoksulluklar ve karanlıklar içerisindedir. Doğu ise zengin ve aydınlık...

-İtalyan ve Fransızlar, Doğu-Batı ticaretinde nerede ise kilit konumundadırlar.

-Müslüman Türkler, 11'nci Asırdan itibaren İtalya ve Fransız çıkarlarına engel olmaya başlamışlardır.

Devam edecek...

www.canmehmet.com

Resim;www.msxlabs.org'dan alıntıdır.

Ana Kaynak;

(1) “Yakın-Doğu Ticaret Tarihi”, W. Heyd, Türkçesi; Ord. Prof. Enver Zîya Karal, Türk Tarih Burumu Basımevi, Ankara  2000 (Yazarın kaynağı;  Ritter’de, Erdk. XII, s. 90, İslâmdan önce yazılmış bir şiirden çıkarılan fıkraya bkz.)

Yazarın dipnotları;

(2) Burada söz konusu olan, Arapların “kırtas”ta dedikleri Mısır papirüsüdür; fetihten sonra papirüs imali Hristiyan işçiler elinde kalmakta devam ettiğinden papirüsleri kullanan Batılılar, filigranını yakından inceledikleri zaman: “Eb, İbin ve Ruhulkudüs” kelimelerini gördüklerinde elbette ki ziyadesiyle hayret içinde kalmışlardı; bu kelimeler ancak VIII. Yüzyıl başlarında kaldırılarak bunların yerine bir Müslüman vecizesi konulmuştur; bkz. Sauvaire, Materiaux pour servir’  a l’hist. de la numism. Et de la metrol. Musulm. Journ. Asiat. Seri VII, T. XIV (1879), s. 458. Vd.

(3) Halifenin imparatora gönderdiği armağanlar, nadir hayvanlar (fil, maymun), makineli eşya, musiki âletleri, avizeler, ipekli kumaşlar, perdeli çadırlar, ilaçlar, baharat ve güzel kokular (pelesenk, sümbülü rumî) den ibarettir.

(4) Bunu ispat için, Kudüs, İskenderiye ve Kartaca (Kaırouan) fakir Hristiyanlarına ulaştırdığı yardımı anmak yeter; bkz. Einhardi, vita Caroli, cap. 27; ayn. Esr. S. 457. Annales Laurissenses majores, an an. 8oo’e de bkz. Pertz (SS. I, ı86)’da.

(5) Tobler ve Molinier (Itinera hierosolymitana, I, s. 314) de Bernardus monachus francus. Kudüs ve İstanbul seyahatına ait eski Fransız dastanî şiirinin yazarı Kudüs hakkındaki tasvirlerini XI. Yüzyıl hacılarına yazdıklarından almıştır; bu ispat edilmiş bulunmaktadır; adı geçen, zengin ipekli ve yünlü kumaşlar, “costus” tarçın, biber ve diğer baharat veya tıbbî bitkiler getiren ayrı ayrı diller tüccarlarının sık sık uğradığı bu çarşıdan bahseder; bir şairin tanıklığına güvenmek gerekirse bu fıkra, Kudüs’ün, Asya’nın en uzak memleketleriyle ilişkide bulunduğunu ispat eder; bu şiirin 1883’te Koschwitz tarafından yapılmış tab’ına bkz. (s. 13, nus. 209-212).

(6) Hautefeuille, ‘’Hist. Des origines, des proges et des variations duroit maritime International, 2 nci tabı, Paris 1869, s. 96” adlı eserinde: “Müslümanlarca kabul edilen ilk Hıristiyan konsoloslar 800 yılına doğru Şarlman tarafından Filistin’e gönderilen konsoloslar olmuştur” demekle hiçbir gerçeğe dayanmayan bir şey ortaya atmış bulunmaktadır.

(7)Göst. Yer., s. 752.

(8)Liber pontificalis, Vita Zachariae papae, bşr. Vignoli, II, 79. Lombar’lar sefaletten kendilerini teslim ederler, veyahut satarlardı; bunları götürmek için Toscane denizi boyunca gezen esir tüccarı Bizanslılar da vardı:

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..