Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '20

 
Kategori
Felsefe
 

Freire'nin Eğitim Felsefesi

Öncelikle Paulo Freire'yi tanıyalım.

Prof.Dr Paulo Freire; Brezilya'da Dünyaya geldi, Doğum ve ölüm tarihleri; (1921-1997) dir,

Receive Üniversitesinde 1959'da Doktorasını tamamladı. Üniversitede; ‘’Eğitim Tarihi ve Felsefe’’ alanında dersler verdi

1947 yılında: Halkı özgürleştirmeyi amaçlayan bir okuma yazma seferberliğini Hükümete önerdi.

Yazar; "Ezilenlerin Pedagojisi" kitabında bu proğramla birlikte, toplumsal aydınlanmanın alt katmanlarında yaşayan gelir düzeyi düşük  kesimler üzerinde toplumsal bilincin geliştirilmesi ile birlikte halkın hukuksal haklarına sahip çıkması, zihinsel yetkinliğe kavuşmasını sağlamayı Eğitim Felsefesinin ışığında okuyucunun dikkatine sunmaktadır.

Pedagoji kelimesinin TDK sözlüğündeki anlamı ‘eğitim bilimi’ demektir. ’Ezilenler’ ise kendilerine baskı yapılmış hakları elinden alınmış zulüm görmüş sıkıntı içinde yaşayan ‘ezik insanlar’ (humankind) insanoğludur.

Ezilenlerin toplumsal bilinç düzeyinin yükseltilmesi aynı zamanda halkın özgürleştirilmesi anlamını ifade eder. Özgürleşme ise kitapta (s.282) tanımı verilen (…) anlamındadır.

Eğitim biliminin (Pedagojinin) teorik/kuramsal çerçevesini çizerek 1947 yılında önerdiği okuma yazma seferberliği ülkede uygulama alanı bulmuş felsefede kuramsal bilginin eyleme dönüşmesi,uygulamaya geçilmesinde (Praksis) terimine yer verilmiştir.

Bu kitapta hakim güçler ;

1.Hükmedenler 2.Egemenler 3.İstilacılar 4.Seçkinler olarak adlandırılırken

Yoksul kesim ise;

1.Ezilenler 2.Halk 3.İstilaya uğrayanlar olarak adlandırılmıştır.

Freire’nin Pedagojik yaklaşımında; okuryazarlık yoluyla hayatlarına dokunulan,fikir ve bilgi sahibi olan öğrenciler yada ‘öğrenenler’olarak tanımlanan köylü ve yoksul sınıflar, içinde bulundukları fakirlik düzeyinden veya durumundan nasıl kurtulacaklarını ,hak ve hukuklarını nasıl savunacaklarını,ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarla nasıl başedeceklerini düşünceye dayalı olarak, eleştirel düşünerek öğrenmeleri tavsiye edilmiştir.

Eleştirel düşünme yöntemi ile ezen ve ezilen arasında süregelen gerilim ve çelişki gündeme gelecek ve ifşa edilecek yani açıığa çıkacaktır.Sözkonusu Pedagojinin uygulanması ile ezilenlerin özgürleşmeleri sağlanacaktır. Bu nedenle; kitapta özgürleşmenin bir ‘’doğum’’ olduğu ,hemde ‘’acılı bir doğum’’ olduğu ifade edilirken ortaya çıkan insan hak ve hukuksal haklarına kavuşmuş yeni bir insan olacaktır.

Dolayısıyla insanlığın ayağa kalkması;  ezen/ezilen çelişkisini meydana getiren unsurların ortadan kalkmasıyla mümkündür. Başka bir deyişle ;Ezen/ezilen mücadelesi tüm insanların insanlaşmasıyla alt edilecektir.’’Artık ezen de yoktur ezilen de’’ (Freire s.67)

Ezilenlerin Pedagojisi ezilenlerin sınıf bilincinde bir uyanış yaratmıştır.

Ekonomik,sosyal ve siyasal egemenliği elinde tutan vesayetçiler ezilenleri ‘yeryüzünün lanetlileri’ olarak görmüşlerdir. Mülksüzleştirilmişlerin cehaletinin ve uyuşukluğunun temel nedeni erk’i elinde bulunduran vesayetçilerin dayattığı ekonomik, sosyal ve siyasal yapıdır.

Freire’nin ‘’Ezilmişlerin Pedagojisi’’ tezi söz konusu sosyal yapının bir sonucu olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.

Freire ; ‘’Her türlü egemenlik istilayı içerir; bazen fiziki ve açık biçimde bazen de yardım eden dost rolünü oynayarak kamuflaj içinde , son tahlilde istila ekomoik ve kültürel egemenliğin bir biçimidir demektir. Bu kültürel boyun eğdirme saldırıya uğrayanların kültürel özgürlüğünü yitirmesiyle son bulur.’’(s.173)

Bu kültürel egemenlik ezilenlerin daha zayıf olduklarına ikna edilmeleri anlamıa gelir. Bu anlayışa göre ezilenler kendilerini değersiz sayarlar ve kendilerine ezenlerin dayattığı kurallara göre yaşama anlayışını benimsemek zorunda kalırlar.

Kültürel egemenlik aynı zamanda boyun eğdirme ve ezmenin sürdürülmesi amaçlarına hizmet eder.(s.180)

Ayrıca kültürel istila; istilaya uğrayanların gündemini belirler,ezilenler hakkında verilmesi gereken her bir kararın ezenler tarafından verilmesi anlamına gelir.(s.181)

İstilaya uğramış olan ezilenler; sosyal,siyasal,ekonnomik ve kültürel kararlarını kendileri veremezler. İstila edenler istila edilenlerin kaderini belirler.

Ezilenlerin uyanışına vesile olan hiçbir ‘’Devrimci lider’’ , uyanışın sembolü olan kesimlere -ezilenlere- kendi eylemlerinin bir nesnesi gibi davranamaz. ‘’Seni ben özgürleştirdim, seni ben var ettim ‘’ diyemez. Halkın ikiye bölünmüşlüklerine karşı güvensizlik duyma hakkı yoktur. İkiye bölünmüşlükten kastedilen; halkın ezenlerin baş eğdirmesine itaata devam etmesi yada egemenlere karşı karşı durması-direnmesi şeklindeki bir ikileme düşmesidir. Devrimci önderler; halktaki bu ikilemi diyalog ve iletişim yoluyla izlemelilerdir.

Ezenler kullandıkları terminoloji açısından ezilenlerden ayrılırlar. Örneğin; Verem ,solucan hastalığı,bebek ishali gibi hastalıklar genelde ‘yoksulluk hastalığı’ olarak bilinirken,egemen sınıf ve istilacıların yada ezenlerin terminolojisinde ‘tropikal hastalıklar’olarak anılır.

Özgürleştirme (     ) ile ezilenlerin toplumsal bilinç düzeyini yükseltme amacı güden önderler; bitmez tükenmez bir uğraşıyla kendilerini bu insanlık davasına adamak zorundadırlar. Ancak hükmeden ve ezenlerin "ezme" konusunda böyle bir uğraşa girme zorunluluğu yoktur. Çünkü hükmedenler yada ezenler genelde iktidar araçlarına güvenirler. Güç onların elinde, sistem onlardan yanadır. Egenmenlerin birliği ;Halkın ikiye ayrılması-ikileme düşmesi-, birleşmemesi  yada bölünmesinden fayda sağlarken; özgürleştirmeyi amaç edinen devrimci önderler ise halkta birliği sağlama, bütünleşme ve diyalog ve iletişim kanallarının açık tutulmasıyla bu başarıyı elde ederler.

Ezenlerle ezilenlerin ortak bir geleceği yoktur. Egemenler mutlak iktidarlarını sürdürmek için kendilerinin ‘gizemli’ güçlere sahip olduğunu, ezilenlerin ise hiçbir değişiklik yapamayacağı egemenlerin mutlak iktidar gerçekliği içinde kendilerine bir yer edinmeye çalışarak sefil ve yoksul hayatını sürgit yaşarken ,bugününü yoksul olarak yaşarken yarın için de  umuttan yoksun bir gelecek arasında görüş ve düşüncesinde fikren ve zihinen ikilem içindedir. Yukarıda, ezilenlerin ikileme düşmesine farklı bir açıklama yapmıştık, burada ise yoksullar hem bugününde hemde yarınında umuttan yoksun olarak yaşama ikileminden sözediyoruz,

Egemenlerin birliğini bozmak için ezme ideolojileini yok etmek gerekir. Burda da kültürel bir eylem biçimi gerekmektedir. Egemenlerin mutlak iktidarını sürdürürken hikayeleştirdikleri ’efsunlu’ gizemli güçlere sahip oldukları yalanına aldanmadan dayanışma ve sınıf bilincini/kişilik bilincini geliştirmeleri yaratıcı emek gücünün farkındalığına ihtiyaç duyulurken ‘’Ezilenler birleşebilmeleri için, öncelikle kendilerini ezenlerin dünyasına bağlayan büyü ve mitlerdden oluşan göbek bağını kesmek zorundadır.’’ (s.195)

Ezilenler ‘birey/gerçek kişilerdir. Ezenler ise ‘kurum’ yani tüzel kişiliktir. Ezenler bir anlamda görünmez kişiliktir. Bu durumda ezenlere karşı kurumsal bir yapı oluşturmak, kurumsallaşma önemlidir, bu da örgütlenmeyi gerekli kılmaktadır.

Ezilenlerin özgürleşmesi için ortak bir çaba içinde işbirliğine gidilmesi örgütlenme demektir. Sözkonusu örgüt ise bir ‘kurum’ yani tüzel kişiliktir. Böylelikle, varoluş mücadelesi veren ezilenler bireysel hasim olmaktan kurtularak, kurumsal bir şemsiye altına sığınarak hukuksal mücadeleye girişmektedir.

 

SONUÇ

Freire’nin toplumsal eğitim için eğitim bilimine kattığı ‘’Ezilenlerin Pedagojisi’’ tezi ile okuma yazma bilmeyenlere okumayı ve yazmayı öğretmesi ile birlikte yoksul köylüler ve işçiler kendilerine dayatılanlara değil, okur yazar olmanın getirdiği kültür, bilgi birikimi, fikir ve anlayışla egemenlerin ezme ideolojisine karşı çağdaş dünyada ‘ulusal’ yada ‘ulusalüstü küresel şirketlere karşı işçiler kendi emeklerininin sahibi olabilmelidirler. Bunun için işçiler ve yoksul köylülerin kurumsallaşma dediğimiz örgütlere ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Küresel boyutta savaş ve salgın gibi olgular sonucunda ortaya çıkan; buhran , kıtlık , durgunluk, sosyal,psikolojik,kültürel travmalara karşı daha güzel bir dünyada yaşama enerjisi ile  biliç düzeyi yükseltilmiş düşük gelirli sosyal sınıfların, egemen sınıfların kurumlarına, kültürlerine, terminolojilerine ideolojilerine ve gizemli güçlerine  aldırmadan, ezilenler olarak; kendi terminolojilerini ve kendi ideolojilerini yaratarak kendi emeklerinin sahibi oldukları anlayışıyla  örgütlenerek hak ve hukuklarını elde etmeleri bütün  dünyada insanoğlunun erişmek istediği en büyük amaç olmalıdır. 

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..