Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '12

 
Kategori
Futbol
 

Futbola adanmış Hayatlar..

Futbola adanmış Hayatlar..
 

10-12 yaşlarındaki herhangi bir çocuğa büyüyünce ne olmak istediğini sorsanız vereceği ilk cevaplardan biridir; Futbolcu olmak.. Hem de santrafor olmak ister, gol atacaktır çünkü ve bilir ki en çok alkışı da golcüler alır.

Öylesine güzeldir ki futbolcuların hayatları. Öncelikle ünlüsünüz. Gittiğiniz her yerde insanların ilgisiyle karşılaşırsınız. İyi de para kazanırsınız. Attığınız bir gol, bir güzel hareket ya da köşeden çıkarttığınız bir top günlerce, haftalarca konuşulur. Zaten topu topu haftada bir maç yapıp 90 dakika koşacaksınız. Bir insan daha ne ister ki.. Hele bir de büyük bir takımda oynuyorsanız..

Bir de madalyonun diğer yüzü var tabii.. Dünyada yüz binlerce lisanslı futbolcu var ve bunların çok küçük kısmı Messi, Ronaldo, İbrahimoviç veya Rooney kadar şanslı olabiliyor. Bu saydıklarım veya zirvede yer alan bir çok oyuncu da belki büyük bir mücadelenin sonunda başarılı olmuşlardır, ama bir şekilde zirveye çıkmış oyuncular sonuçta.

Onlar kadar şanslı olamayanlar da var. Tek şansları futbol oynamak olanlar..İşte asıl hikaye de onlarınki..

O kadar çok örnek var ki,

Hayatı boyunca Espanyol'da forma giyen ve sonunda kaptanlığa kadar yükselen Daniel Jargue (26)

2003 yılında düzenlenen FIFA Konfederasyon Kupası yarı finalinde (Kamerun-Kolombiya) 71. dakika oynanırken bir anda yere yığılan Marc Vivien Foe (28)

Macar Futbolunun en önemli yıldızlarından biri olması beklenirken Guimares-Benfica maçı sırasında fenalaşan ve ardından hayatını kaybeden Miklos Feher (24)

2007 yılında, 2 ay sonra baba olacakken, sezonun ilk haftasında, Sevilla-Getafe mücadelesi esnasında hayatını kaybeden Antonio Puerta (23)

Bir de bizden örnekler var tabii..

10 Ağustos 2006'da sezon öncesi çalışmaları sırasında kalp krizi geçiren Elazığspor'lu oyuncu Gökmen Yıldıran (28) hayatını kaybetmeseydi belki de bugün takımıyla birlikte Süper Lig'de mücadele edecekti.

Ya da 16 Kasım 2009'da hayatını kaybeden Antonio De Nigris..Gaizantepspor'dan sonra ülkemizde Ankaraspor ve ardından Ankaragücü'ne transfer olmuştu. Son olarak kulüp doktoru futbolu bırakması gerektiğini söyleyince Yunanistan'a gitmek zorunda kalmıştı. O da biliyordu hastalığını ama oynamalıydı, zorundaydı.

Yine biraz daha şanslı olanlar vardı. Saha içinde bir anda fenalaşan ama hayata tutunmayı başaranlar: Ümit Özat, Keita, Meduna..

Vee Malesef Ediz Bahtiyaroğlu o kadar şanslı değildi. Henüz 26 yaşında bir sporcu..Doktorunun söylediğine göre hiç bir kötü alışkanlığı yok. Sahada bir kez bile görmedik onu rakiple/hakemle kavga ederken. Ankaragücü geçen sene en sıkıntılı dönemlerini yaşarken takımdan ayrılmayan az sayıda oyuncudan biriydi. Artık Eskişehir için oynuyor, elinden geleni yapıyordu ve şüphesiz yapacağı daha çok şey vardı.

Ve öylesine beklenmedik bir anda buldu ki ölüm onu.. Bir kaç saat önce, takıma yeni katılan Necati Ateş'in imza törenine kendi formasıyla katıldığını görünce takılmadan edememişti: Formamda gözün mü var Necati abi :))

Bir hayat daha futbol yolunda son buluyordu. İlk değil ve malesef son da olmayacak. Ama Ediz'in ölümü unuttuğumuz bir çok değeri hatırlattı bizlere. Hemen her maç öncesi/sonrası kavga edenler, topu üç direğin arasından bir türlü geçiremediği için kendi takımının futbolcusuna bile küfredenler, sadece 90 dakika sonrasında tebelada yazan skoru düşünenler...Herkes anladı ki futbol taraftarlar için sadece zevkti, kazanmaktı, gol atmaktı, bağırmaktı..

ama futbolcular için Futbol asla sadece futbol değildi..

Onların Hayatlarıydı..

Mekanın cennet olsun Ediz...

 
Toplam blog
: 65
: 1328
Kayıt tarihi
: 21.08.11
 
 

21 yaşındayım İst. Üniv siyaset bil. ve ulus. ilişkiler 4. sınıf öğrencisiyim... Olaylara eleştir..