Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '07

 
Kategori
Futbol
 

Futbolda, iki kale arasında ve yalnızca topla oynayarak kazanılır

Futbolda, iki kale arasında ve yalnızca topla oynayarak kazanılır
 

Ülkemiz açısından gayet keyifli bir maçı geride bıraktık. Geçmişte hâkimiyet/uyrukluluk, savaş ve rekabet ilişkisi yaşayan iki ülke arasındaki her maçta yaşanabilecek, spor faaliyeti dışından beslenen gerginlik, atmosferin geneline yine hâkimdi.

İstatistikleri incelediğimizde, Türkiye ile Yunanistan takımları arasında, genellikle puana dayalı maç adedinin çok da fazla olmadığını görüyoruz. 1949 yılında yapılan Akdeniz Oyunları haricinde, ilk resmi müsabaka 2004 yılında gerçekleşen Dünya Kupası Eleme Grubu maçları olmuş. Avrupa ülkelerinden, Malta, Lüksemburg, Liechtenstein, Moldova gibi Avrupa’da ismi az duyulur ülkeleri ile birçok kereler aynı grupta yer almamıza karşın, Yunanistan’la ilk karşılaşmamızı 2004 yılında yapmış olmamız, kuralar üzerinde gizli bir elin sorunlu ülkeleri oldukça karşı karşıya getirmemeyi hedeflediğini düşündürtüyor bizlere.

Belki de, bu az karşılaşma sayımız nedeni ile, Yunanistan ile aramızda hafızalarda oldukça kötü hatıralar bırakan bir maçımız olmadı. Ancak geçmişte kötü örneklerin yaşanmamış olması, bu iki ülkenin sırf isimlerinin dahi yan yana gelmesinin yükselttiği gerilim gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

Ancak, geçtiğimiz hafta sonu oynanan maçta, giderek farklılaşan bir sürecin etkisini hissetmekte mümkündü. Bu etkinin, daha çok Yunanistan cephesinden kaynaklandığı da, gözlerden kaçmayan bir gerçekti. Elbette, maçın Yunanistan’ın ev sahipliğinde gerçekleşecek olması, maçın oynanacağı günün ertesinin o ülkeye ait bir bağımsızlık bayramı oluşu ve beraberinde iki ülke arasındaki maçlarda Yunanistan’ın istatistikî başarısızlığının yarattığı hırsta, Yunanistan’da maça farklı bir pencereden bakılmasına sebep olmuştur.

Tüm bu gerekçelere, tüm dünyada yaşanan milliyetçilik dalgasının yükselmesini eklediğimizde, Yunanistan tarafının kendi bünyesinde yarattığı atmosferin biraz daha anlaşılmasına hizmet ediyor.

Sabah Gazetesinde, gazetenin Atina Muhabiri Stelyo Berbarakis’in, 2004 yılının 12 Eylül’ünde, o tarihten önce oynanan Yunanistan-Türkiye Dünya Kupası Grup Elemeleri maçından sonra yazdıkları da, bu atmosferi bizlere bir nebze de olsa yansıtıyor;

“Çok yakın bir geçmişe kadar, en önemli milli bayramlarda bile balkonlara Yunan bayrağı asmaktan üşenilen bu yarı Balkan yarı Avrupa ülkesinde, her nedense son zamanlarda değil balkonlarda, kapı-pencere-pervazlarda ve otomobillerin pencerelerinde; cadde ve sokaklardaki binaların beton duvarlarına bile yağlıboya ile itinayla çizilmiş Yunan bayrakları görülüyor. Yani, Türkiye'de de son yıllarda Cumhuriyet bayramlarında her yer nasıl Türk bayraklarından geçilmiyorsa, şimdi Yunanistan'da her gün bu fenomenle karşılaşılıyor. Yunanistan, geçen haziran ayında Avrupa Kupası'nı aldığı günlerden beri gözlenen bu "bayrak merakı", sayıları "az" olduğu sanılan ancak gerçekte hemen herkesin gönlünde bir "aslan gibi" yattığı anlaşılan milliyetçilerin meşalesi haline geldi.”

Ancak bu sürecin Yunanistan’da ortaya çıkardığı etkinin, insanların, köklerini ve milli bilinçlerini fark etmesine yol açmasının aksine, geniş toplumsal kesimlerde, bu sürecin kan ve gözyaşına dönüşebileceği kaygısına dönüştüğünü yine aynı yazıdan takip edebiliyoruz.

“Tüm bu milliyetçilik gösterileri, bir süre sonra ilk önce Yunan basını tarafından fark edildi. Ülkenin geçmişteki iç savaşlarında gözlenen ve tüm Yunan halkını felaketten felakete sürükleyen milliyetçilik patlamaları anımsandı. Reyting uğruna sürekli "yangın çıkaran" bazı özel TV kanallarının aksine, Yunan yazılı basını tehlike çanlarını çalmaya başladı. Şiddet ve yuhalama olaylarına karşı "mesafeli" kalmayı yeğlediği için Yunan hükümeti de sert bir dille eleştirildi. Sade vatandaşlar için aşırı milliyetçilik ile vatanperverlik arasındaki baş döndürücü farklılıklar kaleme alındı...”

Ancak, yazıda bahsedilen bu girişimler, sürecin geriye çevrilebildiği anlamını taşımıyor. Bunun örneğini de, son oynadığımız maçta yaşadık. Özellikle maçtan önce ve maçın ilk yarım saatinde, olayı bir futbol karşılaşmasından hariç, bir cephe savaşı olarak gören bir taraftar kesiminin maça ağırlığını koyduğunu televizyon karşısında bile anlayabiliyorduk.

Ancak, Yunan toplumu içerisinde, bu eğilimin, yani milliyetçiliğin aşırı yorumlarının hala egemen olamadığını, maçın oynandığı esnada, kale arkasında, Olympiakos taraftarlarının, faşizan grupların açtıklara pankarta tepki göstermesi nedeni ile çıkan kavga ve maçın sonunda oyuncularımızın tribünlerde kalan seyirciler tarafından alkışlanması bizlere gösterdi.

Tribünlerden yansıyan taşkınlıklara, pankartların ve sloganların çirkinliklerine karşın, sahada yaşanan centilmenlik gerçektende üst düzeydeydi. Futbolcularımızın gerek maçın başında yedikleri ani gol sonunda morallerini bozmamış olmaları, gerekse de attıkları gol sonrasında tribünleri tahrik edecek girişimlerde bulunmamaları beni gerçekten mutlu etti.

Takımımızın Teknik Direktörü Fatih Terim’in maç öncesi yaptığı açıklamalarda, “Bu maçı milli bir dava olarak görmüyoruz. Sonuçta maçlar kazanılır veya kaybedilir ama dostluklar baki kalır. Sonuç ne olursa olsun rakibimizin elini sıkmaktan büyük mutluluk duyacağız. Bu sadece bir oyun. Bu oyunun galibi kim olursa olsun buradan çıkan mesajların herkese örnek olacağını düşünüyorum." diyerek takımımızın maça, gözü kara bir hırstan uzak ve sonuca hizmet eden bir akılcılıkla hazırlandığının göstergesi idi.

İsviçre maçında yaşadığımız skandaldan sonra, futbola daha akılcı bir gözle ve ağırlıklı olarak futbol gözlüğü içinden bakmaya başladığımızı düşünüyorum. Ve bu yol, ülkemizin ve toplumumuzun göstermekten geri kalmayacağı olgunluğun işaretleri.

Futbol, özellikle de, aşırı milliyetçiliğin beslenmesi açısından, çok uygun zeminler yaratıyor. Ancak yükselen bu milliyetçilik beraberinde asla bir başarıyı getirmediği gibi, gerek Yunanistan maçında Yunanlılar açısından, gerekse de İsviçre maçındaki kendi örneğimizde yaşadığımız üzere önemli kayıplara uğranmasına neden oluyor.

Bu nedenle, özellikle bu maçta, aşırı milliyetçi Yunanlı taraftarların yaptıklarını, gelecek maçlarda bizim yapacaklarımıza bahane olarak kullanamayız. Çünkü girişilen bu çabaların sportif sonuca etki etmediği bir kez daha görüldü.

Ancak maçtan sonra, özellikle internet üzerinden yayın yapan gazetelerin haberlerine yapılan yorumları incelediğimde, kendi sahamızda oynanacak Yunanistan maçını dört gözle bekleyen ve planlarını şimdiden yapan, oldukça geniş bir futbol dışı çevrenin varlığı rahatça gözleniyor. Kamuoyunun ve medyanın bu süreçte, ülke futbolu adına sağduyulu davranması gerekiyor.

Vinyet: http://www.cartoonvirtualmuseum.org/i_galeria_futebol_list.php#34

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..