Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Futbolda Suç ve Ceza; Edebiyatta şike

Futbolda Suç ve Ceza; Edebiyatta şike
 

Suç var ceza yoksa anarşi kaçınılmaz


Hukuk diliyle söyledik; anlaşılmadı…

Halk diliyle izah ettik; bir kulaktan girdi, öbüründen çıktı…

Mizahla anlatmaya çalıştık; gülüp geçtiler…

Antropoloji, sosyoloji, teoloji, psikoloji, mitolojiye başvurduk; sıkıcı geldi…

Bari edebiyatı deneyelim dedik, bakarsınız işe yarar…

O da kâr etmezse farmakolojiye başvuracağım. İnsafını yitirenlerin alayına birer doz vicdan hapı vermek için…

Futbolumuzda son bir yılda yaşanan şike sürecini ünlü Rus yazar Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki hikâyeye benzetirim…

Romanın ana kahramanı olan üniversite öğrencisi Raskolnikov, iki yaşlı kadını baltayla vahşice öldürür.

Tıpkı bir futbol takımı yöneticilerinin futbolumuzu şike baltasıyla katletmeleri gibi…

Esasen Raskolnikov’un öldürdüğü kocakarılar, salgın hastalıklar ve savaşlarla kasıp kavrulan Avrupa’da birkaç yıl içinde zaten eceliyle ölüp gidecektir. Bu anlamda katil, Azrail’e yardımcı olmuştur. Azrail de bir melek değil mi? Toplu ölümler varken mesaisini niye boşa harcasın, iki ihtiyar için ta Petersburg’a kadar niye zahmet etsin!

Aslında Raskolnikov, insanlara yardım etmeyi seven, elindekini avucundakini yoksullara dağıtan iyi yürekli bir gençtir. Dostoyevski roman boyunca kahramanını öyle bir konumlandırır ki, okur, cinayetin aydınlatılmasını, katilin yakalanmasını istemez. Bir anlamda suçluya yataklık eder. Hatta bu cinayeti onun değil, başkalarının işlediğine inanmaya başlar.

Futbolumuzdaki katliam da farklı değil. Katliamın failleri âdeta kahraman olarak konumlandırılır. Suçu işlenmediklerine, iftiraya uğradıklarına inananlar bir hayli fazladır. Hatta bir cemaatin kumpasına getirildiklerine dair uydurulan masala bir can simidi gibi sarılırlar.

Raskolnikov akıllı bir katildir, cinayete ilişkini işlediğine dair tek somut iz bırakmaz. Suçunu itiraf etmezse kimsenin onu mahkûm etme ihtimali yoktur.

Şikecilerle ilk fark burada ortaya çıkar. Raskolnikov’un aksine o kadar iz, o kadar belge bırakırlar ki, itirafa ne hacet telefon konuşmalarının dökümü bile suçlarını kanıtlamaya yeter. Ancak Raskolnikov’dan çok çok daha beceriklidirler ve kamu kurumlarında, medyada ve özel sektörde, suçlarını örtbas edecek kadar güçlü ilişkilere sahiptirler.

Raskolnikov bir süre sonra cinayeti ulvi amaçlar için işlediğine inanmaya başlar. Yeri gelir kendini Napolyon ve Hz. Muhammed yerine koyar. Onlar da savaşlarda insanların ölümlerine sebep olmuşlardır diye düşünür.

Futboldaki eşleniği de farksızdır. Şike cinayetini işleyenlerin bu suça bulaşmadığına inananlar kadar, yapmışsa da kutsal amaçlar için yaptığını düşünenler de vardır.  Raskolnikov’un Napolyon ya da peygamber olduğu yerde onlar aşağı mı kalsın!

Bakarlar ki kendilerini sevenler dışında kimseyi inandırmamaktadırlar, bu defa savunmanın yönünü değiştirerek, şikenin sahaya yansımadığını kanıtlamaya uğraşırlar. Bu varsayımın şike teşebbüsü itirafı olduğunu anladıklarında ise bir süre bocalarlar, ama tornistan konusundaki maharetlerini burada da gösterirler. İşte Raskolnikov’dan ikinci farkları burada ortaya çıkar…

Raskolnikov polise teslim olmaya karar verir.  Okur, madem teslim oldu, o günün koşullarında cezası ölüm olan suçtan minimum cezayla sıyrılmasını, mümkünse beraatını temenni eder.

Şikeciler için de aynı. Önce haklarında yüzlerce yıl hapis cezası talep edilir. Taraftar galeyana gelir, şike gibi basit(!!!), sıradan(!!!) ve hemen her gün işlenen(!!!) bir suça böyle yüksek cezalar istenmesine öfkelenir. Siyasiler ise şaşkındır. Halkının bir dediğini iki etmeyen, her dileğini anında yerine getiren meclis, şikeciler için işi biraz ağırdan alarak iki günde şikeyi serbest bırakan bir yasa çıkarır. Böylece futbolun Raskolnikovları şımarır, “Madem yüzyıllık hapis cezalarını sıfıra indirmeye yetkiniz vardı, şike yapmayı mükâfatlandırmak niye aklınızdan geçmedi,” diye işi gırgıra vururlar.

Mahkeme Raskolnikov’u sekiz yıl hapse mahkûm eder. O buna razıdır.

Şikeciler burada bir defa daha farklılaşır, futbol mahkemesinin dostlar alışverişte görsün babından verdiği cezayı bile fazla bulur, ödülümüz gecikti diye kıyameti koparır.

 Raskolnikov hapishaneye kapatıldıktan sonra bile işlediği cinayette kendine hak vermeyi sürdürür. Ancak mutsuzdur, öfkelidir, kimsenin onu sevmediğini düşünmektedir. Bu ruh hali aylarca devam eder. Ta ki azıcık da olsa suçunun pişmanlığını hissedene dek.

Bu duyguya kapıldıktan sonra rahatlar, insanların kendine hiç de düşmanca bakmadıklarını hisseder, mahkûmiyette geçecek senelerin çok da uzun olmadığını söyleyerek yepyeni bir hayata başlamanın planlarını yapar…

Şikeciler henüz o aşamaya gelmediler, hâlâ Napolyonvari bir iş yaptıklarına inanmaktalar. Bir gün pişmanlık duyarlar mı? Göreceğiz… Hep birlikte göreceğiz… Bunca kanıta rağmen bir nedamet emaresi olmaması yanıltmasın, en azından vicdanlı ve aydın olanlarının kafası bir hayli karışık…

Ortada suç varsa ceza da olmak zorundadır. Aksi halde iki tehlikeli sonuç ortaya çıkar.

Bir; cezalandırılmayan suçlu, yapanın yanına kâr kaldığı hissine kapılırsa, suç işlemeye devam eder…

İki; mağdur taraf adaletin sağlanmadığına inanırsa, kendi adaletini kendisi sağlamaya kalkışır… Her iki koşulda da hukuk cinayeti meydana gelir…

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..