Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '11

 
Kategori
Spor
 

Futboluma dokunma

Bu aralar yolunuz İstanbul’un tarihi Balat semtine düşerse, birçok evin camında aslılı olan bir afiş, en az semtin tarih kokan sokakları kadar dikkatinizi çekecektir:”evime dokunma”. Balatlıların bu afişleri asma nedenini sorunca öğrendim ki mahalle halkı kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılmakla karşı karşıya kalan evlerini kepçe darbelerine karşı korumak için toplu bir hareket başlatmış.

Hatırlarsınız, geçen haftalarda da Spor Toto Süper Lig maçlarını yayınlama haklarını elinde bulunduran yayıncı kuruluşun haklarını koruma adına birçok blog sitesine erişim engellenmiş ve bu durum en az Balatlılar kadar geniş bir kitleyi mağdur edip onların tek bir çatı altında birleşmesini sağlamıştı: “bloguma dokunma”.

Bu iki örneğe değinmemin tek nedeni, birilerinin, bizim gönül vermekten öte aşık olduğumuz futbola yıllardır zarar veren bir fütursuz tutum içinde olmaları ve onlara artık şunu söyleme vaktinin çoktan gelmiş olması: “futboluma dokunma!”.

Bu aşamada renk ayrımı yapmanın hiçbir anlamı yok zira yıllardır bir romanın ucuz kopyaları gibi kendini tekrarlayan senaryoları birbirinden ayıran tek fark aynı aktörlerin, içinde bulunulan döneme göre değişik rollere bürünmesi.

Sorulduğunda herkesin amacı hak aramak fakat yapılanlar göz önüne alındığında görülüyor ki amaç hak aramak değil haksızlıktan pay alabilmek. Aksi takdirde önceden eleştirdiğini sonradan yapmanın veya önceden yaptığını sonradan eleştirmenin nasıl bir açıklaması olabilir?

Her zaman taraftarlarına yaranmak için değil bazen sadece kafa karıştırmak için futbolun yumuşak karnı olan öznelliğinden yararlanarak sadece rakibin emeği ve futbolun ruhuna değil kendi takımının alın terine de saygısızlık eden tutum ve davranışlar ayyuka çıktığından beri bu ülkede ne kazanan zaferini yaşayabiliyor ne de kaybeden üzüntüsünü.

Maalesef bizim tek derdimiz kazanmak, kazanamıyorsak da bir şekilde içimizi rahatlatmak; hem de bunu, yanlış olduğunu bile bile ve yaptıklarımızın başkalarının içini kararttığından emin ola ola yapmak. Fakat aslında futbolda her zaman kazanmak değil bazen kaybetmek de güzeldir. O yeşil dikdörtgende gününde olan veya genel olarak sizden daha iyi bir performans gösteren rakibinizin elini sıkmak ve bunu, maçın sonucunu başka hiçbir nedene bağlamadan yapmak da insana mutluluk verir; özellikle de kendisine ve takımına saygısı olan insana.

Bu kısır döngünün ve birbirimizi yiyip bitirmenin sadece ligin son haftalarında ortaya çıkan önemsiz didişmeler olduğunu düşünüyorsanız son derece yanılıyorsunuz. Zira bu kardeş düşmanlığı, yüz yılı aşkın bir tarihe sahip takımlarımızın Avrupa’da esamesi okunmazken onlardan hem maddi hem de manevi açıdan çok daha geride olan takımların başarıdan başarıya koşmasının, kulüplerimizin her sene kazandığından çok daha fazlasını harcayarak devamlı para ve güç kaybetmesinin, hemen hemen her sene teknik direktör değiştirerek bir türlü dikiş tutturamamasının ve sonuçta hiçbir temeli olmayan yüzeysel başarılar dışında bir başarı elde edememesinin birinci nedeni.

Bugün futbola gönül verenler olarak önemli bir yol ayrımındayız ve artık bir karar vermemiz gerekiyor. Ya eskiden olduğu gibi çok sevdiğimiz futbola ihanet edip onu küçültmeye devam edeceğiz ya da her ne koşulda olursa olsun doğrunun yanında olup bu orta çağ devranı tarihe gömeceğiz. Bunu mevcut kulüp yöneticilerinden beklemek söz konusu olmadığı için burada işin sorumlusu kendi kulübünün açıklamalarından hicap duyan, yönetimine sadece kulübe olan saygısı nedeniyle saygı gösteren ama bir yandan da doğru ve yanlışın pekala farkında olan; kısaca tek derdi futbol olanlar olacaktır.

Bir fikri değiştirmek atomu parçalamaktan zorken medyasından tribünlerine kadar futbolumuzu örümcek ağı gibi çepeçevre sarmış bir sakat zihniyeti ortadan kaldırmak elbette çok zor fakat aklıselimin de atomları parçalayacak kadar güçlü olduğunu unutmamak gerek.

Neticede kantarın topuzunun iyice kaçtığı ve yeni nesillerin artık neredeyse yurt dışındaki takımları desteklemeye yeltendiği bir ortamda futbolumuzun halinden şikayetçi olan bir futbol sevdalısı olarak dileğim şudur: Balat’taki evler yıkılmasın, bloglar kapanmasın ve âşık olduğumuz futbolun ruhuna kimse dokunmasın.

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..