Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

G 20 Ülkeleri ve çözümleri

G 20 Ülkeleri ve çözümleri
 

msn den


1950’li yılların başında; milletlerin karşılıklı olarak imzaladıkları Uluslar arası sözleşmeler, evrensel hukukun gelişip yerleşikleşmesinin kapısını araladı. Daha çok; İLO sözleşmeleri çerçevesinde, milletlerin iç hukukuna yerleşerek, işçi hakları ve çalışanların çalışma şartları evrensel kurallara dönüşmeye başladı.

1960’lı yıllarda Uluslar arası hukuk bilincine yükselen ve aynı oranda Dünya kamuoyunun gündeminde yer bulan işçilerin hak mücadelesi, halkların demokrasi mücadelesiyle örtüştü. 1970’li yıllar; Dünya siyaset sahnesine emeğin mücadelesi damgasını vurmuş, emeğin artı değerden aldığı pay %60 düzeyine yükselmişti. Ulusal hukuk sistemleri; kurumsallaşmış işçi hakları platformlarının yükselttiği kamuoyu desteği ile talepleri yasallaştırmaya başladı.

1970’li yılların sonuna doğru Dünya sermayesi düşünmeye başladı. Emeğin artı değerden aldığı payın; şirketleri, özellikle kamu sektörünü çökerteceği endişesi geliştirerek bunun propagandasına başladı.

Uzmanlar yeni arayışlara girerek; serbest piyasa ekonomisi adı altında, kamu sektörünü özelleştirip tasfiye etmeye karar verdiler. Bunun sebebi, kamu sektöründe işçilerin elde ettikleri hakların işçilik maliyetlerini yükselttiği gerekçesiydi.

Bugün Dünya ekonomisi kamu sektörünü özelleştirmiş, dışarıda işsizler ordusu oluşturarak çalışanları en ağır şartlara mahkum etmiştir. 1980 yılı başında dayattığı yeni ekonomi anlayışı, artık yerleşik ve baskın anlayış olmuştur.

Serbest rekabet ve Çin

Ucuz Çin malları dünya pazarını alt üst ederken, batılı sermayeler bunalıma düşüyor. Kendi geliştirdiği ucuz emek teorisini alabildiğine kullanan Çin; batılı ekonomileri dize getirdi. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelen Çin; batılı sermaye örgütlerini İstanbul’da toplanarak yeni teoriler arattırıyor.

Batı kapitalizmini ucuz işçi de kurtarmadı. 1980’den beri geri aldıkları işçi hakları da yetmedi.

2009 ekonomik krizinin faturası henüz çıkarılmadı. 1970 yılının başından beri hızla tüketilen doğal denge, sömürülen halklardan elde edilen rantlarla da tatmin olmadılar.

Çin’in bitmeyen sermayesi bedava iş gücü karşısında rekabet yeteneğinin yitiren batılı şirketlerin, 1970’li yıllardaki bahaneleri de yok artık. Ülkemizde de çalışanların kazanılmış hakları iyice kırpılmış, işsizler gösterilerek çalışanlar üzerinde bir işsizlik korkusu oluşturulmuş, çalışanlar düşük ücret ve kötü çalışma şartlarına mahkum edilmiştir. Buna rağmen krizlerden ve bunalımlardan çıkamıyor sermaye.

Paranın patronları İstanbul’da

Basında ve görsel medya organlarında ‘Türkiye Dünyanın MYK’sına girdi’ haberleri göze çarpıyor. Kendi bölgesindeki komşuları ile nispi olarak barışık ve ticari ilişkilerini geliştiren, çevresinde sözü geçen bir Ülke resmi veriyor Ülkemiz. Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlarda eskiye göre farklı dış siyaset izleyen Türkiye’nin Dünya ligindeki konumu değişiyor.

İMF ve Dünya Bankası İstanbul’da toplanarak; G 20 Ülkelerinin yaptığı toplantının sonuçlarına göre pozisyon belirleme çalışmalarını Türkiye’de yapıyor.

Paranın ve sermaye piyasalarının krizden sonraki pozisyonu belirleniyor.

AB ve diğer Batılı milletler arası kuruluşlarda Türkiye’nin konumu değişiyorsa, yeni konumu ne olacaktır? Bu küresel krizden çalışanlara nasıl bir fatura kesilecek?

Demokratik kitle örgütlerinin meydanlarda verdikleri mücadelelerle Devlete söylettiremedikleri ‘Demokratik açılım’ları, Devlet kendiliğinden söyleyeme başladı. Bu anlamda kendiliğinden kendi öz eleştirisini yaparak, konuşulması bile suç sayılan açılımları Devlet kendisi gündeme taşıdı.

Dünya, dolayısı ile Türkiye akıl almaz bir hızda değişim geçiriyor.

 
Toplam blog
: 191
: 540
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

Yerel bir gazetede yazıyorum. Okumayı severim, şiir okumayı severim. Emekli işçi olarak sosyal ak..