Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '08

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

G noktasının keşfine yolculuk...

G noktasının keşfine yolculuk...
 

"Ve sevişmeyi bilmekle, " diye bitirmiştim, Aşk sırtı dönük uyku olur isimli yazımı.

Şu bir gerçek ki bu konuyla ilgili konuşulacak çok şey var; ancak bunun pratiğe, hayata dönüşmesi ise neredeyse imkansız gibi.

Sevişmek kitaptan okunarak öğrenilecek ya da uygulanacak bir bedensel tatmin ya da haz alma aracı değildir. Ama o şekilde algılanır. Cinsel enerjinin yaratıcı gücünden söz etmiştik. Ayrıca dönüştürücü olduğunu da eklemeliyiz.

Aşk bu enerjinin içinde doğar, büyür, olgunluğa ulaşır ve ölür.

Hepimiz aşkın ilk anını çok iyi hatırlarız. Kıvılcımın çaktığı ve yaşam enerjisinin en yüksek noktaya ulaştığı yer aslında cinsel enerjinin aşkta tohum olduğu andır. Aynı bebek gibidir; o sırada cinsellik ortaya çıkmamıştır ama bir bebeğin ergenliğe ulaşmasındaki hız gibi bölünerek ve çoğalarak büyür. bir noktaya geldikten sonra da kaçılmaz olarak o dönemin yaşanması gerekir.

İnsanın içindeki yaşam enerjisi ile bu aşk enerjinin çakıştığı zaman dilimleri onun hayattan en büyük zevk aldığı bölümlerdir. Bu çakışmayı ne kadar geniş alana yayabilirsek yaşam bizim için çok daha renkli hale gelecektir.

Bütün bunları doğru şekilde anlayabilmenin yolu derine inmekten geçer. İnsan önce kendi derinlerindekini keşfedecek sonra karşısındakini.

Modern dünya insanların arasındaki her türlü elbiseyi alıp götürmesine karşın derinlik duygusunu hissettirecek şeyi de ortadan kaldırmıştır.

Oysa bir erkek ile kadın yüz yüze dönüp birbirini keşfedecek bir mesafede durabilmeyi öğrenmeli; o mesafenin arasını cinsel enerjinin gücüyle hareket eden aşkla doldurabilmelidirler.

Günümüz Türkiyesinde normal bir aile profili içinde çiftler arasında bir anket yapılsa ve şu soru sorulsa:

"Ayda kaç defa birlikte oluyorsunuz?"

Kuşkusuz eğer verilen cevaplar samimi olursa bunun ayda bir ya da iki defa birlikte olunduğuyla ilgili bir sonuç ortaya çıkacaktır. Bu birlikteliklerin kalitesini bir kenara koyun, zaman olarak da iki insanın birbirine özen gösteremeyecek kadar sınırlı olduğunu da öğrenebilirsiniz. Kuşkusuz bunu beraberliğin her anına yaymak mümkün değildir; ancak beş yıllık bir beraberliğin çiftleri getirdiği standart bu olur.

Herkesin işi başından aşkın ya da bir sürü sorunla uğraşıyordur. Aşk zamanında görevini yapmış, hele ortaya bir de çocuklar girmişse klasik aile şablonuna dönülmüş olur. Burada artık olgunluktan ölüme doğru bir hareket vardır. Bu noktadan sonra yaşam enerjisinin de çekildiğini ortaya hastalıklı bir beden çıktığını görürsünüz.

Oysa söz konusu olan enerjinin kaynağı sürekli canlı tutulabilse belki de insanın hayatta kalma yaşı 90'ları bile aşabilecektir.

Aşk iki kişiliktir. Daha fazla değildir; bir eksik de olamaz.

Her çiçekten bal alarak aşkı yaşayamaz, en başta dediğimiz derinliği yakalayamayız. İşte bu modern zamanın getirdiği dejenerasyonun yansıması olur; yanılsamadan başka bir şey de değildir.

Hani şu meşhur G noktası denilen yer vardır ya. O nokta aşkın derinleşmesiyle keşfedilecek yerde durur.

Devam edeceğiz.

Uzay Gökerman

İlgili Blog: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=91863



 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..