Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '09

 
Kategori
Futbol
 

Galatasaray analizi..

Galatasaray analizi..
 

Hagi arzusu sürüyor.


Teşhis tedavinin yarısıdır. Galatasaray’ın hastalığı nedir? Tedavinin yolu bu sorunun cevabında yatıyor.

Hagi'nin kazığı!

Galatasaray’da Hagi'den önce bir on numara sevdası olduğunu hatırlamıyorum. Hagi'nin hem Galatasaray’a hem Türkiye'ye attığı kazık bu on numara. Her sene ya tutarsa ya Hagi olursa diye oyuncu transferi yapılıyor; adamların istatistikleri, sakatlıkları, performansı tamamen devre dışı. Hagi örneği kaya gibi duruyor: "berbat performans + berbat sağlık"="muhteşem uyum!".

Elano, Brezilya Milli takımına sık çağırılan bir oyuncu, bu birinci önemli kriter. Kulübünden ayrılışının oyunculuğu ile ilgili bir yetersizlikten kaynaklanmadığı, bunun kulübünün yaptığı yatırımla ilgili olduğu söyleniyor; M.City gösterişli oyuncu seviyor, Elano'yu bu nedenle istemiyor olabilir, Premier Lig'in diğer kulüpleri de mi gösteriş seviyor?, bu ikinci önemli kriter. GS bu oyuncuya büyük bir bonservis ödemeyecek, oyuncu büyük para almayacak, bu üçüncü önemli kriter. Tottenham, Everton, Porstmouth, vb. kulüplerden herhangi biri Elano'ya talip olsaydı büyük olasılıkla Elano Premier Lig'i tercih ederdi. Elano'yu yeteri kadar seyretmediğim için oyunculuğu ile ilgili kesin hükümde bulunmak istemem ama seyrettiğim ve söylenenlerden anladığım kadarıyla, "Lincoln’ün sorunsuz olanı"; geçen sezon Bülent Korkmaz gelene kadar Lincoln de sorunsuzdu. Lincoln transferinden önce Türkiye’de Lincoln ile ilgili olarak “Alex’in koşanı” ifadesi kullanılmıştı; bu kabul GS'ye 14 Milyon Avro'ya mal oldu. Elano için söylenenler bana bu sözleri hatırlattı: "hem savaşçı hem teknik!".

Yanlış analiz

Takımın ihtiyaç analizi doğru yapılmamış; orta saha oyuncuları Barış, Topal, Ayhan. Barış ile Ayhan iki yönlü oyuncular. İki yönlü oyuncu iyidir ama her iki yönlü oyuncu iyi değildir. Büyük takımların öncelikle kaliteli oyunculara ihtiyacı var. Büyük takımın kalecisi dahil her oyuncusunun zaten iki yönlü olması gerekir. UEFA Şampiyonu olurken GS böyle bir takımdı; o kadro kaliteli iki yönlülerden oluşuyordu. Elano transferinin GS'nın futbolunu derinden değiştirecek kadar güçlendirdiğini düşünmek yanlış. Bu oyuncu Lincoln'den iyi olabilir ama takımın zayıf olduğu değil, zaten güçlü olduğu bölgenin oyuncusu. Keita ise ihtiyaç duyulan mevkiinin oyuncusu; ama riskli transfer. Bir önceki yıl, bir orta sıra takımı olan Rennes’de çok başarılı olan, ancak bir yıl sora üst düzey bir takım olan Lyon’da başarılı olamayan bir oyuncu.. Büyük takımlarda beklenti de büyüktür, sorumluluk da. Keita’nın büyük takımda başarılı olamaması Keita’nın zihninin beklenti altında oynamaya uygun olmadığını gösterebilir; eğer Keita için bu olasılık geçerliyse GS için kötü; benzer bir durumu geçtiğimiz yıl Guiza yaşadı. Mallorca’da çok başarılı olan Guiza FB de aynı performansı gösteremedi, tek ölçüt beklenti ve yüklenen sorumluluk denirse tahlil eksik kalır ama bu dikkate alınmaya değer bir ölçü; şu bir gerçek FB ne zaman iddiasını kaybetti, yani beklentiler ortadan kalktı, Guiza açıldı. Geçen yıl sağ kanatta Arda ya da Kewell oynuyordu ama ikisinden de yeterli verim alınamıyordu; çünkü ikisi de sol kanatta oynamaya alışmış oyuncular.. Riskli transfer olmasına rağmen Keita en azından mevkisi itibariyle doğru transfer. Türkiye'nin dışarıdan görünüşü dikkate alındığında risksiz oyuncu bulmak zor. Hagi de riskliydi!.

Geçen sene Lincoln kulübeye çekilip forvet sayısının azaltılması ve orta sahadaki kalite eksikliğinin giderilmesi için Arda'yı içe çekmek çözüme yönelik bir adım olabilirdi; bu yokluğun dayatmasıydı. Bu yokluğu bu yıl da yaşamamak için kaliteli bir iç oyuncusu alınmalıydı. Elano iyi oyuncu olabilir ama ihtiyacı karşılayacak oyuncu değil; bu yanılgının kaynağında Hagi arzusu yatıyor. "Hagi arzusu" GS'nin tedavisini zorlaştırıyor.

GS'nin geçen seneye başlarken ki kadrosu ile şu anki kadrosunu kıyaslayalım:

İtalya Milli takımı kalecilerinden Sanctis, A.Madrid kalecisi Franco.. kağıt üzerinde denge

Savunmanın göbeğinde Portekiz Milli takımı savunmacılarından Meira , bu yıl Zan.. kağıt üzerinde ciddi güç kaybı

Bekler aynı (Sabri, Hakan Balta), orta saha aynı (Barış, Mehmet Topal, Ayhan)

Sağ önde Kewell yerine Keita... kağıt üzerinde artı

Sol önde Arda yerine Kewell ... kağıt üzerinde artı

Merkezde Lincoln yerine Elano.. kağıt üzerinde artı

Geçen sene takım beşinci oldu; sezona başlarken: sorunsuz Lincoln, Kewell, Arda, Baros, Nonda. Hücum hattı güçlüydü. Bülent Korkmaz gelene kadar, GS kazandığı hiçbir maçı tek farklı kazanmamıştı; ancak kazandığı maçların sayısı yeterli değildi; çok forvetlilik ancak bunu sağlayabilir. Geçen seneki başarısızlığın altında Milli takımda oynayan bazı oyuncuların Avrupa Şampiyonası etkisiyle sık sakatlık yaşaması ve Skibbe'nin takımı yeterince iyi çalıştıramaması “da” yatıyor; ama bunların esas etkenler olmadığını düşünüyorum. Esas etken orta sahadaki kalite sorunuydu. İyi forvetlere sahip olmak iyi hücum edilebileceğini göstermiyor. Bir takımın çok gol yemesi nasıl o takımın kötü kalecisi olduğu anlamına gelmiyorsa hücum için de aynı şey geçerlidir.

"Bismillah 4-3-3"

GS'nin yaşayabileceği sorunlardan biri de sistem. Rijkaard, bismillah 4-3-3 dedi. Bu oyun orta saha oyuncularına artı sorumluluk yüklüyor, yani GS'nin en zayıf bölgesine!. Bir de kanat oyuncularınız forvetse, yani dönüşleri az ise bu üçlü çok yüksek oyun zekasına sahip olmalı. Arda iyi bir kanat oyuncusu, ama içte oynuyor olmanın gerektirdiği oyun bilgisine sahip değil. Netanya maçındaki görüntüsü yanıltıcı olur ya da ancak bu tarz maçlarda bu şekilde kullanılabilir; ancak unutulmamalı, rakipler geçen yıl GS'nin üzerine çok kolay geliyorlardı, İsrail' deki maçta da bu durumun değişmediği görüldü. Netanya’nın etkili bir kaç hücum ayağı olsaydı Arda'yı içte kullanma tercihi yine doğru tercih olmazdı. Netanya, Honved bizim İ.B.B 'den bile zayıf takımlar. İdeal durumda Arda kanatta verimli olur; görünen o ki Rijkaard, Arda'yı içte kullanacak; bir bakıma bu anlaşılabilir; çünkü dışta Kewell gibi bir oyuncu var. Kewell Arda'dan daha yetenekli: 30 metreye hangisi isabetli top atabilir dense Kewell, sağ bekten diagonal bir top geldiğinde gelişine hangisi daha iyi vurur dense Kewell, cepheden kaleye hangi oyuncu daha isabetli vurur dense Kewell, kaleci öne çıktıysa hangi oyuncu daha iyi aşırtır dense Kewell, sağ bekin çizgiye inip arka direğe kestiği topa rakibin üzerinden yükselip hangisi daha iyi vurur dense Kewell, Arda'nın kolay adam eksiltme özelliği Kewell'da da var. Kewell için tek eksi erken yorulması; bu sorunun Arda'da da olması, Kewell'ı bu bölgede vazgeçilmez yapıyor. Arda iyi çalışırsa yaşı gereği 90 dakikayı çıkartabilir. Kewell yorulup oyundan çıkar Arda da dışa geçer; eğer Arda Kewell’in kulübede oturmasına neden olursa bu GS’yi zayıflatır; eğer Arda Kewell ile birlikte oynarsa bu GS'yi daha da zayıflatır.

Arda fazlalık olabilir

Arda'ya yer bulma kaygısının GS için tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Geçen sezonun başında BJK'de Bobo, GS'de de Lincoln fazlalıktı. Bu oyuncuların yokluğu yeni transfer etkisi yapabilirdi; bu yıl da Arda'nın ve olası bir 4-3-3 ısrarının fazlalık olabileceğini düşünüyorum. Baros'un arkasında Kewell, Elano, Keita; bu oyuncuların arkasında Barış, Topal, Ayhan üçlüsünden ikisi GS'yi dengeli kılabilir; ancak bu da GS’yi geçen seneden çok güçlü yapmaz. Geçen senenin başında Skibbe; Nonda, Baros, Lincoln, Arda, Kewell'ı bir arada oynatıyordu. İyi bir takımda en fazla üç forvet oynar(santrafor dahil). Topal'ın iki tarafında Elano ve Arda, onların önünde de Keita, Kewell, Baros gibi bir "düzen", GS savunmasının üzerine binen yükü katlar ve geçen yıl ki sorun derinleştirilmiş olur. Bu oyunu tek şartla oynayabilirsiniz: bu forvetler o kadar kaliteli olacak ki topu rakibe vermeyecek, verdiğinde de rakip yorgunluktan o topu kullanacak güce sahip olamayacak.

Galatasaray kabız olabilir!

Dünyanın en iyi kulüp takımı Barcelona, en iyi milli takımı İspanya. İki takımın ortak noktası Iniesta ve Xavi. Bu oyuncuların oynadığı takım topu rakibe vermiyor. Bu oyuncular forvet değil, orta saha. İyi orta saha oyuncusu olmanın ölçütü topu doğru ve etkili kullanmak, hızlı düşünmek, hem hücumda hem savunmada takımına zaman kazandırmak, rakibi yormak. Bunları yapmak için "zeka"ya ihtiyaç var. Bu zeka, IQ ile ilişkili değil. IQ'su yüksek biri aptal değildir ama futbolda olabilir. Hamle/pas zamanlamasında, pozisyon bilgisinde, rakibin hamlesini öngörmede, hızlı düşünmede başarılı olmak başka bir yeti; yetenek, gayret veya IQ bunun için yeterli değil..

Rijkaard’ın oyunu ön bölgede oynama idealini dikkate alırsak savunmaya mutlaka takviye yapılmalı. İyi bir sağ bek ve en az bir iyi stoper. Hakan Balta dışında Avrupa ölçeğinde etkili futbol oynayacak bir takımın savunmasında yer alabilecek bir savunmacısı yok. Servet ligimiz ölçeğinde etkili savunmacı, ikili mücadelelerde yararlı oluyor ama kendinden kısa Nobre'ye kafa vurdurabiliyor. Servet için geçerli olan eksiler, birkaç misliyle Zan’da da mevcut. İdealistlikte bir yere kadar, Rijkaard bu oyuncuların yer aldığı bir savunmaya güvenip önde oynamaya çalışırsa GS için bu sezon da hayal kırıklığı olur; eğer öndeki oyuncular, Baros değil İbrahimovic, Kewell değil C.Ronaldo, Elano değil Kaka, Keita değil de Messi olsaydı, bu savunmacılarla (ve de bu orta saha oyuncularıyla) başarı gelir mi? diye tartışılabilirdi. Grüşüm, yine gelmezdi. En azından ciddi bir başarı gelmezdi. Hepsi iyi forvet; ama hep et yenmez, arada sebze de lazım; yoksa kabız yapar. Kadro yapısı ve idealist hocası bir arada düşünülünce GS'nin kabız olmaya! elverişli bir takım olduğu görülüyor, hastalığın kaynağına yönelik hamle yapılmadığı görülüyor.

*En uygun örnek: Real Madrid.. Kulübü yönetenler, "ne kadar forvet, o kadar başarı" anlayışından hareket ediyor. Kaka, Ronaldo, Bayern Munich razı olmuş olsa Ribery. Zidane çok iyi futbolcuydu ama bu yetmiyor. Türkiye'de Zico'nun futbolu "bilmediği" söylendiğinde, Zico'nun futbolculuğu dikkate alınarak, buna anlam verilemiyordu. Zidane örneği bunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. "İyi" futbol oynamak ile futbolu "iyi" bilmek birbirinden apayrı. Beyninin "yetenek bölümü" gelişmiş olan biri, iyi futbolcu olur; beyninin "düşünme ve kavrama" ile ilgili bölümü gelişmiş biri ise; iyi antrenör, iyi yönetici olur. Türkiye'de antrenörlük kurslarına katılmak için 5 yıl lisanslı futbol oynamış olma zorunluluğu olması bu gerçeğin bilincinde olunmadığını gösteriyor.

Orta sahadaki kalite eksikliğini aynen sürdüğü dikkate alındığında forvetlerin kalitesinin yükseltilmiş olmasının takıma derin bir katkısı olmayacaktır. Savunmanın zayıfladığı da kesin. Kadronun yapısına uymayan bu sistemde ısrar edilmesi GS'yi başarısız kılar. Aziz Yıldırım'ın Daum tercihi de bu korkudan doğdu; isimli, idealist biri, sonuçtan çok oynatmak istediğinin peşindedir. Daum gibi biri ise sonuç almanın. Rijkaard'ın idealistliği ve sistemindeki olası ısrarı kötü sonuçlar doğurabilir. Arda ile Kewell'dan, Keita ile Elano'dan biri oynar, orta sahaya bu oyunu bilen iki oyuncu alınırsa 4-3-3 sorun yaratmaz; ama bunun mümkün olmadığı açık. Rijkaard için çıkış, Arda'yı Kewell yorulduğunda kullanmak(yani kulübede oturtmak) ve 4-3-3 de ısrar etmemek..

Nonda sakat değilse onu elden çıkartmaya çalışmak yanlış. İyi oyuncu, futbolu biliyor, yavaş; ama burası Türkiye Ligi, yedeği olacak olan oyuncunun adı Baros. Rijkaard da saf, sanıyor ki yönetim Nonda'dan iyisini getirebilir; zihnindeki “Barca etkisi” sürüyor.

Saygı olmayınca verim de olmuyor

Yöneticilerin şunu öğrenmesi gerekiyor: transfer edilen bir oyuncu havaalanında bilmem kaç bin kişi tarafından karşılanınca kulübe olan saygısı artmıyor; aksine geldiği ülkenin futbolu ile ilgili de kendiyle ilgili de çarpık sonuçlara varıyor. Bu bir ayrıntı değil. Higuain gibi vasat bir oyuncu böyle bir karşılama sonrası "İstanbul’un Maradona’sı" olacağını söylemişti. Higuain'in böyle düşünmesine neden olan “algı” onun saha içi performansını doğrudan etkiler. Lincoln oynadığı her maçta sağa bakıp sola pas veriyordu, bu sırada da maç 5-0 değildi. Çalıştığı ortama saygı duyanın verimiyle, çalıştığı ortamı, insanı küçük görenin verimi aynı olmaz. Büyük liglerde çürüğe çıkmış adamlar burada kral muamelesi görüyor, yaptığın sözleşmeden, havaalanındaki karşılamaya kadar her şeyinle adama teslimsen nasıl saygı beklersin? Saygı olmayınca verim de olmuyor. Talibi olmayana “çürük” denir. Premier liginin çürüğü, burada "hem savaşçı hem teknik" oluyor. Kaka bile hem savaşçı hem teknik değil!. Adamlardan verim almak istiyorsan önce kendine saygı duyacaksın ki o da sana saygı duysun.

futbolteknik@hotmail.com

 
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Felsefe okudum. İnsan denilen sürüye hakikatini hissettirmeye seviyorum. Araba ile kıyafet ile kendi..