Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '09

 
Kategori
Spor
 

Galatasaray'dan Fenerbahçe'ye süresiz teminat mektubu

Galatasaray'dan Fenerbahçe'ye süresiz teminat mektubu
 

Yüz yıllık rekabetin son on yılında Fenerbahçe, Galatasaray'ı kendi sahasında arka arkaya yenerek geçirmiş. Bundan on sene önce doğmuş Galatasaraylı bir çocuk, Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi Kadıköy'de yendiğini hiç görememiş. Belki de onda böyle bir bilinçaltı da yerleşmiş olabilir.

"Biz Fenerbahçe'yi burada yenemeyiz!"

Bu girişi özellikle seçiyorum. Çünkü Galatasaraylı futbolcuların o on yaşındaki çocuktan hiç farkları yokmuş gibi sahaya çıktıklarını, orada 90 dakika geçirdiklerini ve hakemin bitiş düdüğü ile birlikte soyunma odasının yolunu tutuğunu gördük.

Maçın belki en ilginç anı Keita'ya isabet edip etmediği pek belli olmayan su bardağını yerden alıp gözlemciye kadar koşarak gidip bunun tutanakla tespit edilmesi yönündeki hareketiydi. Sanırım futbol tarihindeki bir ilkti. Keita gibi bir oyuncuyu maçtan böylesine düşmesine neden olan, Carlos gibi birçok futbolcunun sempatisini kazanmış bir futbol markasına yumruk atacak kadar futboldan uzaklaştıran şeyin ne olduğunu sorgulamak gerekiyor.

Kuşkusuz Arda için de bir iki şey söylemeliyiz. En son Ali Sami Yen'de yaşanmış o futbol dışı görüntülerin içinde kendisi yokmuş gibi, Cristian Baroni'nin tahrik edici hareketine daha maç başlamadan karşılık vererek ortalığın karışmasına neden olacak kadar sorumluluklarını unutmasını nasıl açıklayacak? Arda, Galatasaray'ın kaptanı değil mi? Zaten böylesi durumlarda ilk olarak kendisi araya girerek yatıştırması gerekmez mi?

Galatasaray Kadıköy'ün stresini kaldıramıyor. Keita ve Arda örnekleri bunun en belirgin örnekleri. Ben bu iki oyuncunun da gerçek kimliklerinin bu olmadığını biliyorum. Eğer başka bir şeye dönüşüyorsa bunun önlemini alacak olan da kulübün kendisidir.

Kuşkusuz bir takım psikolojik gerilim altında diğeri de maça konsantre olmuş bir şekilde sahaya çıkıyorsa burada taktik, teknik direktörlerin tercihlerini konuşmak çok anlamlı olmuyor. Çünkü sezon başından beri izlediğimiz Galatasaray sadece oyunu düşünüyordu. Hani Keita'nın birine yumruk atacağını söyleseler güler geçerdim, çünkü bir kere olsun onu hakeme itiraz ederken görmemiştim. Hatta hakkında ters kararlar verildiği zaman bile gülerek geçtiğini, böylesi kararların onu maça daha fazla konsantre edip hırslandığına da şahit olmuştım.

Bu kadar psikoloji yeter. Maça gelelim.

Galatasaray çok kırılgan bir kadro ile sahaya çıkarken, Fenerbahçe'nin çok güçlü sağlam futbolcu tercihlerini kullanması ibreyi biraz Fenerbahçe'ye döndürmüş gibiydi. Açıkçası Elano'nun ismini gördüğümde çok şaşırdım. Çünkü Dunga çok kritik iki maçta Elano'yu yedek bırakmıştı. Arda ve Elano ikilisi yumuşak Galatasaray orta sahasını iyice zayıflattı. Üstelik Fenerbahçe'nin bu bölgede Emre, Cristian, Vederson ve Mehmet Topuz gibi oyuncuları sağda, solda ve göbekte defansa yardıma gelip baskı yaptılar.

Galatasaray kulüp olarak Fenerbahçe derbilerine hazırlanmayı nasıl bilmiyorsa, Fenerbahçe belki de taraftarıyla birlikte bu işi çok fazla ciddiye alıp rakibini yenmek için bu maçlara başka bir şekilde çalışıyor. Fenerbahçe'de bütün futbolcular tekmeye kafa sokacak kadar inanmışlardı. Kuşkusuz Fenerbahçe taraftarının futbolcusu üzerine inanılmaz bir doping etkisi olduğu da kesin.

Ancak Daum'un kadrodaki revizyonunun da herkesi şaşırttığını itiraf etmek gerekir. Kazım'ın Bükreş maçındaki yeri bir zorunluluktan kaynaklanıyordu da Galatasaray karşısında Kazım'ı tek başına milli takım stoperlerinin ortasına bırakmak nasıl bir tercihti?

Galatasaray işi kafada çözemediği için Kazım gibi futbolculuğundan çok tavırlarıyla herkesin eleştiri oklarını üzerinde toplayan bir oyuncu pekala aslında Galatasaray savunmasının da ipini en kolay çekecek bir kahramana dönüşebilirdi. Kazım böylesine bir oyunu Gaziantepspor'a karşı sergileyemezdi ama Galatasaraylı defans futbolcuları için biçilmiş kaftan oldu.

Bu da Daum'un Rijkaard'a karşı ikinci hamle üstünlüğü oldu. Ancak Kazım sadece psikolojik savaş da vermedi, Semih'ten ve kuşkusuz Güiza'dan çok daha iyi top tuttu, atakların gelişmesi için arkadaşlarına zaman ve pozisyon kazandırdı. Alex'in maç sonunda yaptığı açıklama gibi Kazım, Daum'a bir taktik kazandırmış oldu.

Baros'un maçın birinci dakikasında sakatlanmış olması Galatasaray adına bir şanssızlık mıydı? Baros da Kazım gibi rakipleriyle çok didişebilecek karakterde oyuncu. Yerine giren Nonda öyle değil. Belki psikolojik baskının üst düzeye çıktığı böyle maçlarda Nonda değil de Baros Galatasaray için bir şans olabilirdi. Ancak bu sorunun cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Baros iki ay yokmuş. Galatasaray için büyük kayıp!

Fenerbahçe bildiğimiz gibi oynadı aslında. Sağdan da soldan da sezon başında rakip kaleye nasıl gittiyse öyle Galatasaray kalesine indi. Ortada tek paslarla rakibin dengesini bozdu.

İşin Galatasaray adına belki de en dramatik yanıysa Alex gibi bir futbolcu Galatasaray'ın ceza sahasında inanılmaz boşluklar bulmasıydı.

O Alex Fenerbahçe'ye beş yıldır hayat veriyor. Bugün yine akıl dolu işler yaptı. Yüzde yüz verimle oynuyor. Korkunç bir istatistik!

Galatasaray hiçbir atak organizasyonu geliştiremezken zaten sezon başından beri en fazla açık veren 12 gol yemiş defansının Fenerbahçe karşısında tutunması beklenemezdi. Maçın Galatasaray adına gol dışında tek pozisyonunun 87. dakikada genç Aydın'ın kaçırdığı olması belki de bütün maçın özetiydi.

Topukla bir fantezi arayan Güiza da bu fantastik seriye son noktayı koymuş oldu.

On yıl çok büyük bir zaman dilimi. Artık matematik, istatistik, her şey safdışı kaldı. Kadıköy'de Fenerbahçe'nin dediği oluyor.

Maç sonu Kadıköy karnaval yeri gibiydi. Hiç kimse yerinde kıpırdamak dahi istemiyordu.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..