Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '09

 
Kategori
Futbol
 

Galatasaray’ın hali nedir? Ne olacak benim halim?

Galatasaray’ın hali nedir? Ne olacak benim halim?
 

“Durduk yerde bu başlık da nereden çıktı?” “Bayram değil seyran değil, Hacıoğlu neden coştu” gibi çeşitli sorularla naçizane “kale”min direklerini dövebilir, ceza sahama muz ortaları gönderebilir ve hatta altı pas içinde topa pisburun vurarak kaleciyle birlikte gol yapabilirsiniz. Bir şey diyemem, sesimi çıkartamam :)

Her şey sevgili Şevket Çorbacıoğlu’nun son maç yazım için yaptığı yorum ile başladı. Kendilerine cevaben bir şeyler yazarken baktım ki 1000 kelimeyle olacak iş değil, ayrıca bir yazı döşenmek “farz” oldu diyerekten abdestimi aldım masaya oturdum :)

Şevket Çorbacıoğlu şöyle demişti:
“Arkadaşlar durun, ne oluyor? Bu bir kaza; 8/8 cezayı bu çocuklar hak etmiyor..Ne demek çok şımarmış..Bir hafta önce şımarık değil di de, 7 günde mi şımardı bu topçular, çok şımarmış:::)))) Lütfen..Yazılarınızın canlı maç anlatımında yer alması, felaket tellallığın seven bir toplum yapısının yansıması olsa gerek, tıpkı A.Çakar, E.Toroğlu, H.Uluç duruşu..Sosyal, siyasal içerikli yazıyı 50 kişi zor okuyan, fakat bilgiçlik abartısındaki saldırgan futbol anlatımı olunca 2000 kişi okuyan potansiyel toplum olunca böylesi servisler olağan mı oluyor..Yazsanız bu takımın dışarıdan oynan oyunlarla oyunun bozulduğunu, doların yeşilini İslamın yeşili ile harmanlayıp yeşil sahalara inen tarikatçıların başını ve de FB şampiyon olur, UEFA kupasını alan bizim takıl Rijkaard'ın takımını yener deyişini...Hacıoğlu çok sabırsızssın ve de bilgiç...”

Yorum oldukça yoğun içerik taşıyor; hem sosyal hem de parasosyal yönden. İki kelimeyle geçiştirilecek bir mevzu da değil. İşin içinde Ahmet Çakar ve diğerleri de girince farz ötesi bir durum söz konusu demektir. Affınıza ve hoşgörünüze sığınarak satırlarıma başlıyorum, virabismillah.

Evvela en hassas noktadan başlamak istiyorum. Sağolsunlar teveccüh göstermişler ve Ahmet Çakar, Erman Toroğlu ve Hıncal Uluç gibi üstadlarla beni aynı cümle içinde kullanmışlar ki ben onların daha parmağı olamam. Şimdi yiğidi öldürelim ve hakkını da yemeyelim. Onlar bir yana dünya bir yana, bense zavallı ortada sıçan vaziyetinde sıradan bir vatandaş. Kaldı ki hem spor altyapısı, hem bilgi dağarcığı hem de yazarlık açısından zaten ben aynı cümleyi bırakın aynı yazı içerisinde bile yan yana gelemem zat-ı alileri ile. Ancak felaket tellallığı derseniz o yönden de zat-ı şahanelerinin karasularına yanaşabileceğimi sanmıyorum. Anlayan anlamıştır zahir…:)

İkinci husus yazılarımın canlı maç anlatımında yer almasının, yazılarımın içeriğindeki provakatif ve felaket tellalcılığı niteliklerine haiz anlatımın baş mimarı olduğu yönündeki analizlerine de kati surette katılmadığımı açık ve seçik beyan ediyorum. Velev ki yazılarım hiçbir yerde yayınlanmasa, ben yazsam ve sadece zevce hazretleri ile muhterem kayın pederim (hasta Galatasaraylıdır kendileri de) okusa bile ben aynı minvalde yazmaya devam ederim ki; daha acemilik dönemlerimde yazdığım yazılarım da buna hassaten örnek olarak gösterilebilir. Zira ilk günden bu yana genel hatlarıyla yazı stilimde fazlaca bir değişiklik olmadığını düşünüyorum. Olduysa da bu popülerlik ile ilgili olmaktan ziyade edebi yönden kendimi geliştirebildiğim ölçüdedir.

Üçüncü önemli nokta ise “Sosyal, siyasal içerikli yazıyı 50 kişi zor okuyan, fakat bilgiçlik abartısındaki saldırgan futbol anlatımı olunca 2000 kişi okuyan potansiyel toplum olunca böylesi servisler olağan mı oluyor?” sorusunu müteakip zahir hale geliyor. Evet, sosyal, siyasal, edebi yazıları ne yazık ki belirtilen ölçülerde okuyucuya ulaştığını müşahede ediyoruz. Gönül isterdi ki emek verilerek yazılan analitik, verici, doyurucu, bilimsel temelli, ilhama dayalı bir çok yazı da çok fazla sayıda okuyucu kitlesi ile buluşarak içeriğindeki değerleri toplum sathında yaygınlaştırabilsin ve bu sayede sosyal gelişime katkıda bulunabilsin. Bizim bunu temenni etmemiz ne yazı ki bu tip yazıların az okunduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu böyle olduğu için daha popüler konulara eğilmek zaman zaman şart oluyor. Buradaki gayem ve emelim şudur ki: Çok okunan bir yazım vesilesiyle “bakalım başka ne yazmış bu dümbük” dedirtmek ve böylece diğer yazılarımdan da bir kısmının okunabilmesini sağlamak. Hal böyleyken popülariteye ağırlık verdiğim de vakidir ve zaman zaman bu minvalde düşünerek deneme, mizah vb yazma gayreti de göstermişliğim vakıadır. Ha sayıca pek az olmuş diye bir eleştiri yöneltilirse de “doğrudur” derim. Vaktimizin elverdiğince buna itina gösteriyorum zannındayım :)

Son olarak yeşil dolarların filan geçtiği biir kısım var ki, o konuya parmak basamayışımın çok derin ve haklı sebepleri var. Gönül isterdi ki her hususta fikirlerimizi beyan edebilelim ve en nihayetinde doğrularda birleşebilelim. Ancak hayat şartları ve bulunduğunuz mevkiler buna engel olabiliyor. O yüzden insanı derin anlamlara gark eden mevzular üzerinde fazlaca sörf yapmamayı yeğlemekle birlikte laf arasında o konularda da zaman zaman görüş beyan edebildiğimi de hususiyetle ifşa ederim :)

Şimdi “ne olacak bu Galatasaray’ın hali” hususuna gelmek isterdim. Çünkü yazının esas çıkış noktalarından bir tanesi bu önemli soru idi. Ancak tam şu anda saydığımda 711 kelime olmuş yazını uzunluğu. Okunabilirliğini zorlaştırmamak adına şimdilik kısa bir ara verelim diyorum. Eğer ilgi olursa yazının ikinci bölümünü de yarın bir gün veririz :)))

Bu vesileyle bu fikirlerimi ifşa etme fırsatını sunduğu için başta Milliyet Blog yetkililerine ve yorumuyla ilham veren Şevket beye, ardından da okuma zahmetine katlandığınız için siz değerli MB dostlarına teşekkürü bir borç bilirim. Sağlıcakla…

Murat HACIOĞLU

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..