Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Gandhi Kemal nereye kayboldu?

Birkaç ay önce, sakin, kararlı, gülümseyerek konuşan bir insan vardı karşımızda. Önce duruşundan etkilendik. Sonra, bu duruşu tamamlayan fikri arka plan nedir, diye merak etmeye başladık.

Farklı, sade, net, geleceği işaret eden, solun barışçı, insandan yana, aydınlık teorik birikiminden beslenen bir manifestoyu bekler olduk.

Ve bu manifesto yerine şu sözler geldi…

“Bu anayasa değişikliği fındık üreticilerinin sorunlarını çözüyor mu?”

“Biz havuzlu villalarda oturmayacağız.”

“Bu anayasa değişikliği kayısı üreticilerinin sorunlarını çözüyor mu?”

“Başbakan’a İsparta’da gül suyu dökmüşler… Recep Bey birkaç bidon alsaydın da havuzlu villana dökseydin…”

“Aç villanın kapılarını da bu halk içini bir görsün.”

“Hükümet istifa etsin, terör ertesi gün biter.”

“Size söz, fabrikası olmayan istihdam yaratmayan bir kentimiz varsa halkın iktidarında geleceğiz fabrikayı kuracağız.”

“Recep Bey geldi, her şeyden faydalandı. Helva yaptı ama helvanın tamamını kendisi yedi. Vatandaşa vermedi.”

“ Yahu Recep Bey, bir sefer de doğruyu konuş. Delikanlı adam yiğit olur. Yiğitsen doğruyu söyle, yalan söyleme Recep Bey.”

“ SSK değil, Emekli Sandığı’ndan emeklisin Recep Bey.”

“ Recep Bey fıstıklı helvayı yedi, millete ayva kaldı.”

Kendimi 1980 öncesinin liderlerini dinliyor gibi hissediyorum. Sadece, milletvekillerinin elinde vatandaşın taleplerini yazacağı sigara paketleri eksik…

Ecevit’in sağını, Demirel’in solunu alıp yapıştırmışlar. Ortaya 1980 öncesinin, azıcık farklı bir siyasi modeli çıkmış. Biraz Ecevit, biraz Demirel…

Sayın Kılıçdaroğlu,

Ne demek ‘istihdamı olmayan kentimize fabrika kuracağız?’ Kimin parasına güvenerek bu vaatleri veriyorsunuz? Bu vaadin 1990’lardaki ‘ Onlar buğdaya ne veriyorsa, ben 5000 TL fazlasını veriyorum, düşün peşime’ vaadinden ne farkı var?

Sizin bütün marifetiniz Başbakan’ın her lafına gece gündüz cevap yetiştirmek midir?

Kimsenin kendisini ülkenin sahibi, halkın patronu ve toplum mühendisi olarak konumlandıramayacağı, demokratik, özgür ve zengin bir ülkede, insanların yaşam kalitesini yükseltmek için projeleriniz neler?

Kalktınız, fedailiği kutsayan bir yaklaşımla, Başbakan’ın ayakta durmamasını eleştirdiniz, birkaç gün sonra bir mevzide, boyunuza yakın siperlerin arkasında, ayakta durdunuz.

Neyi kanıtladınız, anlatın, toplum da anlasın.

Kurultay’ın hemen ertesinde verdiğiniz Gandhi Kemal fotoğrafı ile bugünkü fotoğrafınızı yan yana koyun bakalım; benzerlik kalmış mı?

Nerede o sakin güç Gandhi Kemal?

Bakın size Gandhi’den muhteşem bir önderlik misali anlatayım, belki size yakıştırılan Gandhi lakabının içini doldurmanıza yardımcı olur.

Hindularla Müslümanlar birbirini katletmektedir. Gandhi ‘biz bunun için mücadele etmedik, durdurun bu çatışmaları’ der. Hiçbir etkisi olmaz.

Bunun üzerine üzülen Gandhi, ‘ ben böyle bir şeyi görmeye dayanamam. İzninizle ölmeye yatayım, yaşayacağım kadar yaşadım…’ diyerek açlık grevine başlar.

Bakarlar Gandhi gidiyor, Müslümanlardan ve Hindulardan birer lider Gandhi’ye gelir. Hindu lider, “Gandhi sen de bir Hindusun, bu adam benim oğlumu öldürdü. Söyle, ne yapayım?” diye sorar.

Gandhi vicdanlara şok etkisi yapan cevabını verir;

“Yapacağın tek şey var. Babası bu anlamsız savaşta ölmüş bir Müslüman çocuğu evlatlık olarak alıp, onu tam bir Müslüman olarak yetiştirmelisin.” der.

Sayın Kılıçdaroğlu, eğer Gandhi iseniz, bu, lafta kalmasın. Aslı kadar olmasa da böyle bir hoşgörü, yumuşaklık, kararlılık ile, tıpkı yukarıdaki gibi ezber bozun.

Lakabınız Gandhi, siz kalktınız, silahı, mevziyi, kanı, fedailiği konuştunuz.

Sayın Kılıçdaroğlu,

Bakın, seslendiğiniz ve ruhlarını okşadığınız o kitle bundan birkaç yıl önceki seçimlerde Genç Parti’ye oy verenleri de kapsıyor. Bugün size ‘ helal olsun, nasıl geçirmiş lafı ama…’ sığlığı ile alkış tutanların bir bölümü, dün Cem Uzan için ‘ Ulan adam ABD’yi bile dolandırmış. Helal olsun, işte bu Başbakan olmalı…’ diyordu.

Sayın Kılıçdaroğlu,

Bunlar hep edilgen duruşlar. Hep kendisini rakibine göre tanımlayan bir siyaset. Hep rakibin ataklarına cevap verme noktasına takılıp kalmış bir oyun anlayışı.

Artık bize kim olduğunuzu anlatmaya başlayın. Biz sizi tanımak ve size geleceği emanet edip edemeyeceğimizi bilmek istiyoruz.

Çağdaş demokrasilerde, bir siyasi lider kalabalıklar önünde “ ben dürüstüm” diye oy isterse, ona tuhaf tuhaf bakarlar, şaşırırlar… Normal olan dürüstlüktür zaten… Bu bir aferini gerektirmez. Aferin başarılara verilir.

“Hesap soracağım” cümlesi de bir iktidar koşusunun sprinti değil. O noktaya gelmeden önce iktidar olacağınızı kanıtlamanız gerekir.

Kaldı ki, şu ana kadar verdiğiniz profil Türkiye’yi küresel satrançta galip getirecek kıvraklıkta ve çağdaşlıkta bir vizyoner Başbakan’ı göstermiyor.

En önemlisi;

Sakın ola ki bir reddi miras tavrı sergilemeyin. CHP’nin bugünkü yükseliş ivmesini mucize bir liderin sihirli dokunuşunun sonucu gibi görmeyin, böyle görüntü verme hatasına düşmeyin. CHP’yi bu noktaya kırlarda, kasabalarda, en umutsuz anlarda bile partisinin oluşumuna el vermekten vazgeçmeyen sıradan insanların minik dokunuşları getirdi.

Sayın Kılıçdaroğlu,

Tam da şimdi, halkın sessiz, derinden, minik darbelerle Türkiye’yi dönüştürdüğü şu an gerçekten sol, evrensel ölçülere göre sosyal demokrat bir iktidarın zamanıdır. Yaşanan sakin ama kararlı bir dönüşümdür. Gelin statükoyu reddedin, bu değişimin başına geçin.

Üniversiteleri coşturacak, bilimi şahlandıracak, işçilerin, köylülerin, gençlerin, memurların, esnafın, tarım işletmelerinin önünü açacak bir sosyal demokrat iktidar için an bu an, dem bu demdir. (Gerçek) Sosyal Demokrasi dönüşümü daha kolayca başarır.

Devleti küçültecek. Özgürlükleri genişletecek. Türkiye’nin karanlık geçmişi ile yüzleşecek. Kürtleri Ankara’ya yaklaştıracak. İnançlıları, Alevileri, Muhafazakarları, İnançsızları kucaklayacak.

Eğitim, sağlık, ekonomi, küresel ilişkiler, Avrasya Satrancı, teknoloji, kamu borçları, stratejik sektörlerin desteklenmesi, işsizlik… Bu alanlarda inandırıcı ve güçlü projeler ile herkesi ikna edip, Türkiye’yi siyasi alternatifsizlikten kurtarmak için ideal zamandır.

Başbakana laf yetiştirmeyi bırakın, bugünden itibaren topluma bir gelecek projesi anlatmaya başlayın. Şu ana kadar Sosyal Demokrasi’yi değil Recep Bey’i anlattınız bize.

Meraklısına not:

Bizim tarafın liderinin söyledikleri, yaptıkları asla sorgulanmaz, eleştirilmez gibi bir tepkiniz var ise, size geçmiş olsun. Sağda ya da solda, lideri sorgulanmaz, eleştirilmez olarak konumlandıran zihniyet cemaatçidir. Ben cemaatçi değilim.

 
Toplam blog
: 34
: 682
Kayıt tarihi
: 01.07.06
 
 

Hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Olmamalı da. Biraz beynimizi yormalıyız. Dayatılan hiç bir dogm..