Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '12

 
Kategori
Deneme
 

Gargara yaygara!

Gargara yaygara!
 

Saftı, temiz yürekli biriydi. Birine inanmaya görsün oracıkta o saat kendisine söylenilen her şeyi yapmaya hazırdı. Herkesle iyi geçinir, kimseyi kırmak istemezdi.  Kısacası iyi bir çocuktu Tayfun. Onun, iyi karakterli, saf ve temiz yürekli oluşu, yine de eşek şakalarına uğramasına engel değildi.

Herkesin olduğu gibi onun da bir zayıf noktası vardı: Hastalık hastası olması ve saflık derecesi! Ama o bu zayıflığının bilincine henüz varamamıştı.

Cezaevi yaşamı monotondur; tek düzedir. Siyasi tutsaklar her günü eşit parçalara ayırırlar ve her parçaya ayrı bir aktivite sıkıştırılır. Gerçi diğer adli koğuşlarda da buna benzer durumlar olurdu. Tutsaklar kendi aralarında eğleşir, bir takım akıl almaz oyunlar icat eder, aralarında seçtikleri birine eşek şakası yaparak onunla eğlenirler ve çeşitli muziplik yaparak zamanlarını geçirirlerdi. Kısacık da olsa dudaklarına bir gülümseme kırıntısını yerleştirmeyi becerirlerdi.  Her koğuşun bir ‘’gülü’ vardır. Bu gül ya çok saftır; sürekli işletilen, ya da anasının gözüdür;  işleten.  Cin gibidir, uyanıktır;  herkesi dolandırır kısacası madik atmadığı adam bırakmaz.

Tayfun birinci gruba dâhildir. Saftır, gözü açılmamıştır henüz.  Zamanla gözünün önündeki sis perdesi dağılır, gerçekleri görerek çelikleşir nasılsa. O zaman o başlar, sağda solda birileri ile dalga geçmeye. Bilirsiniz tavla öğrenmenin yolu: Çay ağacı olmaktan geçer. Bu bir kural gibidir neredeyse. Bu kurala kimseler sesini çıkarmaz, aksine ayak uydurur. Öğrenmenin yolu buradan geçer.

Tutsaklar sabahları erken uyanmayı sevmezler, uyanmak istemezler hatta. Geceleri geç vakitlere kadar aralarında konuşurlar, sohbet ederler ve gündemi tartışırlar. Sabahları narkoz almış bir hasta gibi uyuşuk uyuşuk gezinir dururlar. Ama Tayfun’u görenin uykusu hemen dağılır ve cin kesilir. Biri bağırır hemen:

‘’Tayfun nedir bu halin böyle?’’
Bir diğeri:
‘’Yüzün kireç gibi, bembeyaz olmuş. Hasta mısın yoksa?’’
Tayfun ellerini yüzünde gezdirir, kontrol eder şaşkınlıkla, gözlerini irice açarak…
Bir üçüncüsü oracıkta teşhisini koyar:
‘Kansızlıktan olmalı.’’ der. ‘’Bol bol kan yapıcı şeyleri yemen gerekir.’’
Bir dördüncüsü:
‘Hemen revire kaldıralım, derim.’’  der. ‘’ Vakit geç olmadan.’’

Karar verilir ve Tayfun revire yazdırılır. Zaten tüm bu konuşmaların üzerine Tayfun çoktan kendini şartlandırmış, hemencecik hastalanmış ve vücudunda müthiş ağrılar hissetmeye başlamıştır.

Cezaevi doktoru ona bildiği tüm gerçeği anlatsa da, ikna edemez Tayfun’u. O sonunda reçetesini yazdırmayı başarır; ilaçlarını alarak koğuşuna döner. Aslında Tayfun’un ranzasına asılı bir halde sallanan bir ilaç torbası vardı hep. Arkadaşları buradan yararlanmıyor değil. Tayfun gönlü boldur; sen bir tek ilaç iste, o ilacı kutusuyla verir.

Tayfun en çok Kadir’i sever, onu koğuş arkadaşlarından ayrı tutar. Kadir ciddi ve sert görünümlü olması yanında, çok hoş sohbet, her türlü şakayı kaldıran, küskünlük nedir bilmeyen iyi biridir. İyi bağlama çalar! Karşısında duranı (kim olursa fark etmezdi bu) bir iki dakika içinde hemen onu kafaya alır ve acayip işletirdi. Çok inandırıcı şakalar yapardı. Onu tanımayan biri, şaka yollu mu ya da ciddi mi konuşuyor, diye ikircime düşerdi.

Kadir son günlerde yeni bir konu bulmuştu kendince: Tayfun’un dişleri ve dişetleri!  Tayfun’la ranzasında oturur ya da birlikte havalandırmada voltaya dururlar, ona diş ve diş etleri üzerine uzun uzun konferanslar verirdi. Bu arada sözlerinin arasında bolca tıbbı terimler kullanmayı da ihmal etmezdi: Gingivit, Piyare, Periondit gibi...

Tayfun, anlatılanlara öylesine kaptırır ki kendini, o saat aynanın karşısındadır artık. Dişlerini tek tek inceler, dakikalarca sürerdi bu.

Sabahı zor eder, uyuyamaz. Kalkar kalkmaz ilk işi, sakal tıraşı olur; sakalı köse olsa da fark etmez. Güzelce giyinir ve revirin yolunu tutar. Koğuşta herkes onun yolunu gözler.

Elinde kabarık bir ilaç torbasıyla döner, koğuşa. Reçeteyi Kadir’e uzatır. Çünkü Kadir Tıp’tan terktir; ilaçların dozajlarını iyi bilir. Son gelen reçeteyi, sessizce okurdu:

1.Jansidon diş kremi
2.Becoxim C ( günde iki kez tok karnına alınacak.)
3.Gargara ( yemek sonrası günde üç kez.)

Bu kez sıra gelmiştir Kadir’in reçeteyi kendince yorumlayışına: ‘’Beni iyi dinle Tayfun.’’ diye söze başlardı. Ardından devam ederdi: ‘’Senin ağız ve çene kasların son derece zayıf durumda. Bu yüzden Doktor sana, her yemek sonrası, çene ve ağız kaslarını güçlendirmen için, günde üç kez ‘’yaygara’’ yapmanı yazmış reçetene.’’

Etrafına sinsice bakınır, göz kırpardı, çok ciddi durur ve gülmezdi. Tayfun anlatılanlara inanmıştır. Mantıklı bulmuştur. Üstelik bunu söyleyen Kadir’dir! Her yemek sonrası tayfun saatlerce yaygara yapmaya başlamıştır artık. Ağzını açar, kapatır, bağırır çağırır… Kimse durduramaz onu bu eyleminden.

Kadir reçeteyi yorumlayışına pişman olmuştur. Şaka “şaka” olmaktan çıkıp kaka olmuştur artık. Koğuştakilere rahat yoktur,  huzurları kaçmıştır.

Sabah kahvaltısı: 7.30
Öğlen yemeği: 12.00
Akşam yemeği: 18.00

Tayfun üç yemek arası bir saatten fazla yaygara yapmaktadır. Kimse uyuyamaz, dinlenemez. Tayfun umursamaz, kendince doğru olanı yapmaktadır. Bağırır çağırır, türkü çığırır, böğürür, çenesini sağa sola oynatır, çene jimnastiği yapar, kuru diş fırçası ile diş etlerine mesaj uygular.

Sabah aynı, öğlen aynı, akşam aynı tekrarlamalar. Koğuş canından bezmiştir artık. Oysa ilk başlarda herkes gülüp geçmiştir, Tayfun’un bu haline. Gelecek günlerde nelerin olacağını uslarına bile getiremezlerdi. Gülme sırasının ağlama nöbetine dönüşeceğini nereden bileceklerdi. Koğuşun keyfi ve huzuru yoktur artık.

Buna bir dur demenin zamanı gelmiştir artık. Tayfun bir köşeye çekilir. Olay tüm gerçekliği ile anlatılır Tayfun’a. İnanmaz Tayfun. İnanmak istemez.

Tayfun’u bu fikrinden vazgeçirmek için Kadir ve tüm koğuştakiler, baş başa vermiş bir halde, çareler ararken, Tayfun yaygara yapmaya devam etmektedir.

 
Toplam blog
: 62
: 233
Kayıt tarihi
: 12.01.12
 
 

1977-78 İzmir Namık Kemal Lisesi Edebiyat Bölümü mezunuyum. Çesitli dergi ve sayfalarda öykü, den..