Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '08

 
Kategori
Öykü
 

Garip bir aşk. Garip bir hikaye

Garip bir aşk. Garip bir hikaye
 

Eylül o kadar şaşkındı ki. Son bir yıl içinde hayatı birden bire karmakarışık olmuş. Tüm düşünceleri tepetaklak olmuştu.

Sevdiği adam yanında uyuyordu. Elini sımsıkı tutmuştu Eylül’ün. Birlikte çok şey yaşamışlar, birbirlerini çok fazla kırmışlar. Ama yinede birbirlerini çok sevdikleri için her şeyi arkalarında bırakıp kaçmışlardı.

Eylül Savaş’ın yüzüne baktı. Ne kadar da güzel ne kadar masum uyuyordu. Başına bu kadar dert açan adam bu muydu? Peki, neden hala bu kadar seviyordu onu. Ona hala nasıl güvenebilmişti de ailesini, işini, devam etmeye çalıştığı okulunu ve yeni evlendiği kocasını bırakıp ona kaçmıştı.

Nasıl güvenmiş bu derece nasıl sevmişti de uzattığı elini, gülümseyen yüzünü geri çevirmemişti Savaş’ın.

Savaş’ın kirli sakallı yüzünü okşadı. Seni Seviyorum diye fısıldadı, gülümsedi. Savaş’ın elini daha sıkı kavradı. Artık onun her şeyiydi o. Artık ardında hiç kimse yoktu. Geçmişi yoktu. Geleceğinde ise sadece ve sadece Savaş vardı.

İlk tanıştıkları günü hatırladı. O arkadaş toplantısında sadece ikisi varmış gibi hissetmişlerdi o gün. Dünya sadece ve sadece ikisi için dönmüştü.

İlk görüşte aşk’a inanmazlardı ikisi de ama o gün ilk görüşte âşık olmuşlardı birbirlerine. Savaş’ın ilk kez kendisine gülümsediği an. Hayatı boyunca unutamadığı ve asla unutamayacağı andı. O gülümseme Savaş’ın tüm hatalarını kolayca affedebildiği gülümsemeydi.

O gün arkadaş toplantısında saatlerce sohbet etmişler. İkisi de birbirinden çok etkilenmişlerdi. Telefonlar ve mail adresleri verilmişti karşılıklı.

Artık her gün konuşuyorlardı Savaş’la. Konuşacak öyle çok konuları, o kadar çok ortak noktaları vardı ki. Eylül gün geçtikçe Savaş’a deli gibi aşık olduğunu anlıyordu. Ve ondan kopamayacağını onsuz yaşayamayacağını hissediyordu.

Uzun bir süre paylaştılar bu aşkı. Sıcacıktı sevgileri ve gülümsemeleri birbirlerine. Tıpkı şimdi olduğu gibi Savaş sımsıkı tutuyordu Eylül’ün elini

Sonra bir gün Eylül’ün iş yerine kocaman bir buket kırmızı gül, küçük bir paket içinde bir alyans ve not vardı.

“Aşkım Benimle Evlenir misin?” yazıyordu notta. Eylül o gün sevincinden ağlamaya başladı. İş arkadaşları onu kıskançlıkla ve mutlulukla izliyorlardı. Hemen Savaş’a telefon etti. Gözyaşlarıyla ve aşk cümleleriyle kabul etti Savaş’ın evlenme teklifini. Sonraki günlerde ikisinin de sevinçten ayakları yere basmıyordu.

Bir hafta sonu Savaş’ların evine gelmişlerdi ve evde kimse yoktu. Savaş’ların evinde baş başa kalmışlar ve sevişmeye başlamışlardı. O günün sonunda artık onları hiç kimsenin ve hiçbir şeyin ayıramayacağını biliyor, mutlulukla umutla gülümsüyorlardı birbirlerine.

Sonraki günlerde her fırsatını buldukları zamanda ya kuytu köşeler ya da Savaş’ların evine gidiyor sevişiyorlardı. Birbirlerine dokunmaya, sarılmaya, koklamaya, öpmeye doyamıyorlardı bir türlü.

Nişanları için aileler arasında sürekli problem çıkıyor. Ailelerini kırmamak için ses çıkarmıyorlar ama çok üzülüyorlardı bu duruma. Ama birbirlerini her şekilde öyle tamamlıyorlardı ki. Asla ayrılmayacaklarını, ayrılamayacaklarını çok iyi biliyorlardı.

Bir gün yine Savaş’ın evine gitmişler ve sevişmeye başlamışlardı. Savaş Eylül’ün haberi olmadan o özel anın görüntülerini kameraya çekmişti. Neden yaptığını kendiside bilmiyordu ama yapmıştı sadece. O an kötü bir düşüncesi bir art niyeti yoktu. Çünkü Eylül’e zarar veremeyecek kadar çok seviyordu Eylül’ü.

Günler geçiyor aileler arasındaki problemler bir türlü bitmiyordu. Eylül’ün ailesi bir türlü Savaş’ı kabul etmiyorlar. Savaş’ı kızlarına yakıştıramıyorlardı. Savaş’ın ailesi de bir türlü. Nedenlerini bilmiyorlardı ama ikiside çok üzülüyorlardı bu duruma.

Bir akşam Savaş Eylül’ü iş yerinden aldı bir cafeye gittiler. İkisinin de olan bitene çok canı sıkkındı. O akşam aileler yüzünden kavga etmeye başladılar. İkisi de kendi ailelerini savunuyor Diğerinin ailesini küçük görüyor, hakaret ediyordu. Kavgaları öyle şiddetlendi ki. Sonunda Eylül Savaş’a çok kötü bir cümle sarf etti. Savaş’ta Eylül’e şiddetli bir tokat attı. Tokadın acısıyla sersemleyen Eylül hiçbir şey söyleyemedi. Sadece öfke dolu gözlerle Savaş’a baktı. Hızlı adımlarla çıktı cafeden.

Dışarı çıktığında yağmur yağıyordu ama Eylül’ün gözyaşları yağmurdan daha hızlı akıyordu. Kapının önünde Savaş’ın arkasından gelmesini, onu sevdiğini söylemesini, ona sarılmasını bekledi. Ama Savaş gelmemişti. İçeride masada oturuyor gayet sakin bir şekilde sigara içiyordu.

Savaş’ın arkasından gelmemesi Eylül’ü bir kez daha yıktı. Ağlayarak gitti eve. Onun ağladığını gören ailesi “Şimdiden ağlatıyor seni, ileride daha çok ağlatacak” diyorlardı.

Eylül Savaş’a öyle kırgın, öylesine öfkeliydi ki. Savaş ise her şey için çoktan pişman olmuştu ama bir türlü Eylül’ün yanına gitmeye cesaret edemiyordu.

Günler geçiyordu ve ikisi de gururlarına yedirip aramıyorlardı birbirlerini. Bir gün Eylül çok eski bir arkadaşıyla yemeğe çıktı. O akşam Metin’le ikisini gören Savaş öfkeden ve kıskançlıktan deliye döndü. İkisinin sevişme görüntülerini bir cd yapıp Eylül’ün adresine yolladı. İçine “Eğer bana 10, 000 ytl vermezsen, cdleri babana yollarım ve internette yayınlarım” diye bir not yazdı.

Eylül Savaş’tan gelen postayı aldığında ilk önce çok heyecanlandı ve mutlu oldu. Ama cd’yi açıp notu okuyunca beyninden vurulmuşa döndü.

Bu adamıydı uğruna kendini verdiği, ailesini karşısına aldığı. Nasıl yapabilmişti bunu kendisine içinde öyle büyük bir öfke, öylesine büyük bir hayal kırıklığı vardı ki.

Savaş’a telefon etti hemen. “Bu ne demek oluyor. Bunları ne zaman çektin. Neden yaptın bunları bana.” dedi.

Savaş’ta çok öfkeliydi. Eylül’ün kendisini aldattığını sanıyor ve aldatılmayı başka birine tercih edilmeyi yediremediği için Eylül’ün canını yakmak istiyordu. Son derece alaylı ve öfkeli bir sesle.

“O cdler babana gidecek. Eminim oda çok beğenecektir. Babana söyle eğer istediğim parayı hazırlamazsa senin o güzel görüntülerin internet alemini süsleyecek.” dedi ve kapattı telefonu.

Eylül telefonun başında şok olmuş. Hiçbir şey düşünemiyordu sadece çok ama çok canı acıyordu. O gün tüm gün boyunca ağladı. Lanet etti Savaş’a ve kendisine. Onu sevdiği için, onu tanımadan ona teslim olduğu için kendisine lanet etti.

Sonraki on gün boyunca Savaş’tan hiçbir şekilde ses çıkmadı. Ne bir telefon ne bir haber.

O gün Eylül yine mutsuz bir şekilde eve geldiğinde anlamıştı. O gün bir şeyler olmuştu. Kapıyı açan annesinin gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu ve yüzüne bakmıyordu annesi.

İçeri girdiğinde babası üzerine yürüdü. Hakaret ederek dövmeye başladı. “Sen bizim adımızı kirlettin. Nasıl bakarız şimdi insanların yüzüne” diye bağırıyor, Eylül’ü dövüyor, hakaret ediyordu.

Babası Eylül’ü ne kadar dövdü. Aradan ne kadar zaman geçti bilemedi Eylül. O kadar utanıyordu ki ve o kadar mutsuzdu ki. Büyük aşkının karşılığını almıştı. Tüm bunları neden yaşadığını, neden hak ettiğini bilmiyordu. Sonun babası durmuş. Hıçkıra, hıçkıra, bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı. Babasına bir şeyler söylemek istiyor. Kendini savunmak istiyor ama yapamıyordu bir türlü. Yapamazdı. Çok utanıyordu.

“Ne yapacağız şimdi?” dedi babası. Ne kadar kızgın olursa olsun. Evladıydı, kıyamıyordu. Ve daha fazla kötülük gelsin istemiyordu kızına.

Ertesi gün babası büyük bir kızgınlıkla çok büyük bir üzüntüyle kalkıp avukata gitti. Durumu anlattı. Savaş’ı mahkemeye verdiler. Şikayetçi oldular. Sonra eski bir arkadaşını aradı. Arkadaşı çok önceden Eylül’ü oğluna istemiş, babası ise cevap vermemişti.

O gün babası arkadaşını arayıp Eylül’ü oğluna verdiğini bir an önce bu işin bitmesini istediğini söyledi. Asık bir suratla eve geldi. Annesine kararını açıkladı ve itiraz hakkı olmadığını söyledi.

Annesi Eylül’e durumu anlattığında Eylül gözyaşları içinde, canı acıyarak. Hayata, Savaş’a, kendisine lanet ederek kabul etti.

Çok sevmiş, inanılmaz aşık olmuş. Sevdiği adam için bir dünya hata yapmıştı. Çok büyük acılar, çok büyük üzüntüler çekmişti. Şimdi ise sevmediği, asla sevemeyeceğini bildiği, hiç tanımadığı bir adamla evlenmek zorunda kalıyordu.

Mecburdu buna.

Polisler o gün Savaş’ın evine gidip Savaş’ı tutuklamaya gittiklerinde Savaş’ın ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu. Yaptığı yanlışı, Eylül’e yaptığı büyük kötülüğü anlamıştı. Anlamıştı ama iş işten çoktan geçmişti. Aşklarına, sevdalarına Eylül ihanet etti demişti. Gerekçesi buydu ama o ihanet etmişti sevdalarına. Eylül’ü zor çok zor bir duruma düşürmüştü. Onu utandırmıştı. Çok pişmandı yaptıklarına ve çok da utanıyordu.

Savaş’ın hapse girdiği hafta Eylül’de nişanlandı. Babası nişan yüzüğünü bile takarken yüzüne bakmamış bir kez olsun gülümsememişti.

Parmağına nişan yüzüğü takıldığında Eylül’ün hayatından bir şeyler daha kaybolup gitti. Şimdi nişanlısı olan adamın yüzüne baktı midesi bulandı. Bu adamla nasıl aynı evde yaşayacak, nasıl aynı yatakta uyuyacak, nasıl sevişecekti bu adamla. Savaş’tan sonra başka bir erkeğin ona dokunacağı gerçeği o kadar canını yakıyordu ki. Dünyanın en mükemmel insanı bile olsa bu gerçeği kabul edemiyordu bir türlü. Edebileceğini de sanmıyordu.

Günler geçiyordu. Eylül’ün evlilik hazırlıkları çok hızlı bir şeklide sürüyordu ama Eylül’ün bir ölüden farkı yoktu. Eğer Savaş’ı bu derece sevmeseydi belki nişanlısını sevebilirdi. Ama bu imkansız gibi geliyordu ona. O kadar yaptıklarına rağmen hala Savaş’ı seviyor, onu düşünüyordu. Onun için acı çekiyordu ve hapiste olduğu için korkuyordu.

Eylül o gelinliği giydiğinde defalarca intihar etmeyi. Kendini gelinliğiyle asmayı düşündü. Yapamadı.

Kına gecesi olurken, herkes onu tebrik eder bir ömür boyu mutluluklar dilerken. O asla ama mutlu olamayacağını, sevmediği bir adamla hayatını çürüteceğini biliyordu.

Eylül’ün nikahı olduğu gün Savaş’ında mahkemesi olmuş beraat etmişti. Dışarı çıktığında ilk öğrendiği şey Eylül’ün başına gelenler ve o gün nikahının olduğu idi.

Olmayacaktı bu. Onu hiç kimseye yar etmeyecek. Onun başkasının olmasına, ona başkasının dokumasına izin vermeyecekti.

Akşam düğünün olduğu salona gitti. Eylül kocasıyla dans ediyordu ve mutsuz olduğu açıkça belli oluyordu.

Eylül başını kaldırdığında Savaş’la göz göze geldi. Savaş’ın gülümsemesini, sıcacık, ağlayan, yalvaran bakışlarını gördüğünde ilk önce hayal görüyorum sandı.

Savaş elini uzattı. Yalvaran bakışlarla “GEL” dedi. Ve Eylül hiç düşünmeden, neler yaşadığını, neler yaşayacağını hiç hesaplamadan kocasından ayrılıp sevdiği adama yürüdü. Ellerini tuttu. Gelinliğiyle öylece sevdiği adamla çıktı düğün salonundan

Herkes şok olmuş, şaşırıp kalmıştı. Hiç kimse hiçbir şekilde tepki bile verememişti. Çünkü damat ve ailesi de dahil olaylardan bihaberlerdi ve hiçbir şey anlamamışlardı. Sadece Eylül’ün anne ve babasının gözlerinde acı, hayal kırıklığı ve utanç vardı.

Savaş ve Eylül el ele düğün salonundan çıktıklarında ikisinin gözlerinde de acı ve mutluluk vardı. Çok seviyorlardı birbirlerini, birlikte oldukları için çok mutlulardı ama Eylül arkasında öyle çok acı öyle çok yaralı insan bırakmıştı ki.

Bir ana babası geldi gözünün önüne. Babasının acı dolu bakışları geldi aklına. Utandı kendisinden. Bir an geri dönmeyi düşündü ama ellerinde Savaş’ın sıcaklığını duydu. Başını kaldırdığında Savaş’ın gülen gözleriyle karşılaştı. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine.

Savaş’ın kokusu başını döndürdü yine. Bir mağazaya girip üstünü değiştirdi. Gelinliğini öylece o mağazada bıraktı. Sonra otogara gittiler. Uzaklara çok uzaklara onları hiç kimsenin tanımadığı, çektiği acıları bilmediği diyarlara gitmek için yola çıktılar.

Otobüsteydiler. Savaş uyuyordu ve Eylül’ün elini sımsıkı tutmuştu. Eylül Savaş’ın yüzüne baktı. Kirli sakallı yüzünü okşadı.

“Seni Seviyorum” dedi fısıltıyla.

Savaş için herşeyi göze almış Ailesini, geçmişini, hayatını bırakmış geleceğinde ise yalnızca ve yalnızca Savaş’ı bırakmıştı.

Çok mutluydu, çok güçlüydü ama aynı zamanda bir o kadar acı doluydu ve çok korkuyordu hayattan..

 
Toplam blog
: 25
: 618
Kayıt tarihi
: 12.09.08
 
 

03/12/1983 Eskişehir'de doğmuşum. Lise Mezunuyum. Şu anda bir sigorta şirketinde çalışıyorum. Kitap ..