Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Garip düşünceler ve düşler

Garip düşünceler ve düşler
 

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK


Çok şey söylendi şu film için... Neyse ki bir san’atçı elinden çıkmamış. Dolayısıyla, san’at ve san’atçı hakkındaki düşüncelerimizi, tekrar gözden geçirmemize gerek kalmadı.

“Belgesel” deniyor fakat ne belgelerden ne de bilimadamlarından yeterince yararlanıldığı söylenebilir. Olayın, ümit edilen rantı veya reytingi paylaşılmak istenmemiş anlaşılan. Tercih bu olunca da ortaya garip bir şey çıkmış. Yapımcısını da sponsorlarını da ağır ithamlara muhatap kılacak kadar garip bir şey. Garip de olsa bir bakıma, tahmin edilen reytingin üstüne çıkıldığı muhakkak...

Rant ve reyting tutkuları, son zamanlarda Türkiye’yi adeta garipler ve gariplikler ülkesi durumuna getirdi. Kâh dışarıya taşan, kâh dışarıdan taşınan gariplikler...

Hangi birine yetişeceğimizi şaşırdık.

Milyonların ezici çoğunluğu gibi, bizim de öncelikle şu filmin adına itirazımız var...

O’nun adı “Mustafa” değil, “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK”tür. Böylece anılmalıdır. Metin içinde sürekli tekrar etmekten kaçınmak için ancak soyadıyla; “ATATÜRK” diye anabilirsiniz. Bu, önce Türk Millet’ine sonra bu Milletin “ATAM” dediği Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK”e saygının bir gereğidir.

Şu filmin tüm içeriği hakkında ise bilimadamları gereken detaylı açıklamaları zaten yaptılar; yapımcısının ve sponsorlarının reyting beklentilerine daha fazla katkıda bulunmaya gerek yok.

Kaldı ki, aşağıdaki bir tek olay dahi şu filmin yakışıksız ve garip içeriğini tekzip etmeye yeterlidir; tabi idrak edebilenler için:

Ankara’da korkunç bir kış gününün sabahı...

ATATÜRK:

“<ı>Bu kış kıyamette memleketin ne halde olduğunu görmek istiyorum. Otomobil hazırlansın görmeye çıkacağız.” Der.

Balâ’ya doğru yol alırlar. Öndeki askeri araçlar ve ATATÜRK’ün otomobili sık sık kara saplanır. Zaman zaman araçtan inmek zorunda kalırlar.

Bir tepeyi aşarlarken ATATÜRK, bir köylünün telaşla ortalıkta dolandığını görür. Aracı durdurur ve yaverine, gidip köylüyü çağırmasını söyler. Köylü gelince sorar:

— Bu havada, dağ başında ne arıyorsun?

— İneğim kayboldu Paşam, onu ararım.

— Seni kurtlar yer bu havada...

— İneğimi yedilerse varsın beni de yesinler.

— İneğin kıymeti nedir ki; kaç lira eder?

— Eh elli altmış Lira ederdi...

Diye köylü cevap verince ATATÜRK, yaverine döner: “Bu vatandaşa yüz lira verin, kendisini de otomobile alın.” Der.

Köylü parayı alır fakat otomobile binmek istemez ve Atatürk’e:

— Beni mazur gör Paşam. Sana rastladım ya... Bu benim güzel talihim. Diyeceğim o ki; verdiğin yüz kira ile iki inek alacağım; eğer iznin de olursa kayıp ineğimi bulmak isterim. Bulursaaam, eder üç inek. Bu benim düşümdü Paşam! Sana rastlayan ben gibi bahtlı bir adamın üç ineği olmuş çok mu?

Diye cevap verir.

Köylüyü orada bırakıp tekrar yola koyulurlar. Atatürk, uzun bir süre konuşmaz. Camdan dışarıya bakmaktadır. Gözleri karlı tepelere dalıp gitmiştir. Derken, derin bir nefes alır ve yanındaki İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya dönerek:

— Eeeee? Donmak bahasına üç ineği düş edinmiş bir milletin otomobil içindeki Dahiliye Vekili! Merhaba! Keyfiniz nasıl?

Diye kinayeli sorar.


Not:

Kaynağın adı ne? Diye soranlara cevabım: Türk Milleti’nin hafızası.

Bekir Ali

 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..