Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '11

 
Kategori
Deneme
 

Garip ve farkına varamadığımız hastalıklarımız

İnsanlarla muhatap olurken bir şey dikkatimi çekti. Bu dikkatim üzerine çok düşündüm. 

Bir insanın yanında onun sevdiği bir insanı eleştirdiğimiz zaman, “o hasta ondan dolayı öyle” demekteler. Yani o insanın hasta olması dolayısı ile ona karşı hoşgörüde bulunmamız , mümkünse eleştirmememiz istenmekte. 

Şunu hemen söylemek istemekteyim ki, bir insanı eleştirmek ne onu kötülemek ne de onu beğenmemektir. 

İnsanlar kendi hatalarını pek göremezler. Bir dost olarak insanların hatalarını onları kırmadan, üzmeden ve mümkünse yalnızken yüzlerine karşı söylemek bizlerin görevi olmalıdır. Belki hatalarını düzeltirler de daha iyi insan olma , daha az hata yapan insan olma yolunda gelişirler ve gelişen insan olmanın sevincini yaşarlar. 

Kendisinde hata görmeyen ve hep kendi güzelliklerini görmemizi isteyenler ve hiç hatasız olduğunu zannedenler zaten “ o hasta “ diyenlerin dediği gibi “kendini büyük görme hastalığına “ yakalanmışlardır ve zaten ne desek fayda etmeyecektir. Demek ki her eleştirdiğimizde “ o hasta “ diyenlerde gerçekten doğru teşhis etmekteler . 

Hastalıklar bir insana ne kadar hasta insana hoşgörülü içinde olmamızı gerektirse de bilgisi ve kültürü olmadan kendisini büyük gösteren ve hava atan insanlara hoşgörüde bulunmak onların bu hastalıklarından kurtulmalarını istememektir. Halbuki bizler insanların sadece vücutlarına değil, ruhlarına ve çevrelerine de zarar veren “ kendini önemseme, kendini büyük görme” gibi hastalıklarından kurtulmalarına da yardımcı olmak bizim için insanlık görevi olmalıdır. 

Hastalıkların arkasına sığınarak “ben hastayım , kaba sabalıklarımı hoş görünüz” diye mesaj verirken aynı hoşgörüyü hastalığı veya engeli olan insanlara göstermemek ve sadece kendisine hoşgörü beklemekte insanın ruhen hasta olduğunu gösterdiğinden kendisine zarar verir. 

Başkalarına hoşgörüde bulunmamızı isteyenler, hoşgörüde bulunmamızı istedikleri insanlardan da acaba bize karşı hoşgörülü olmalarını isterler veya bizi sevmelerini bizlere yardımcı olmalarını isterler mi acaba? Bunu da düşünüyorum da çok zaman olumlu cevap alamıyorum.Birilerine karşı Hoşgörülü olmamızı isteyenlere baktığımızda Bize karşı aşırı eleştirel düşüncelerinden bizleri sevmediklerini de anlamaktayız. Bize aşrı eleştirel bakanlar tabii ki bize başkalarının da hoşgörülü olmasını istemezler. Eğer isteseler önce kendileri hoşgörülü davranırlar ve bizlere de hoşgörülerini davranışları ile gösterirler. 

Bir insan hastalığının farkına varamıyor veya o hastalığının iyileşmesi için çaba harcamıyorsa kendisini büyük görmeye devam ediyorsa bizim hoşgörüde bulunmamız ve bizim inançlarımıza ters davranışlarına tepki göstermememiz ve onu uyarmamamız onun bu hastalığını kabullenerek her şeyde haklı olduğunu zannetmesine ve hatasız olduğuna dair inançlarının artmasına sebep olur. Bizler onu koruyalım derken onun hastalığının artmasına sebep olduğumuzun farkına varamamamız bizim zafiyetimizi gösterir. 

İşte bunlardan dolayı da ben bir insandan bahsederken, orada bulunan bir insanın hemen ona karşı hoşgörülü olmamızı isteyen ve “ o hasta” diye savunmaya geçmesini hiç hoş karşılamam. 

İnsan olarak hepimiz onur şeref yönden eşitiz. Kimse tahsilinden, siyasi düşüncelerinden, mesleğinden, maddi servetinden dolayı başkasından üstün olamaz ve bu meziyetlerinden dolayı başkasına hava atamaz ve onları küçümseyemez. Bunu yapan insanlara hoşgörüde bulunmak bence asıl hoşgörüsüzlük ve hastalıktır. 

Sevgi, hoşgörü ve ilgi lafta olmaz. Bir insan beni zaman zaman iş yerimde veya evimde ziyaret etmiyorsa, evimde acılı olaylarda gelip geçmiş olsun demiyorsa, sevinçli anlarımda başarımı tebrik etmiyorsa, ben yanına gittiğim zaman güzelce misafir etmiyorsa, beni küçümsemek için her fırsatı kullanıyorsa ben o insanın beni sevdiğine, bana yardımcı olduğuna nasıl inanacağım. 

Benim hastalığımı hiç umursamayan ama sevdiği insanın en ufak rahatsızlığında ona karşı hoşgörülü olmamızı isteyen ve onu eleştirmemize karşı çıkan hatta ona iftira ettiğimizi iddia eden insanlara karşı son zamanlarda nasıl davranacağımı bilemez hale geldim. Yanına gitsen hemen “o hasta” veya “bu hasta” diye hemen sevdiklerine hoşgörüde bulunmamız isteyen ama yanına gitmediğimiz zamanlarda da hemen “büyüklerini ziyaret etmeyen, onlara saygı göstermeyen” insan damgası vuran insanlara ne yapmak lazım şaşırmaktayım. 

Bilgisi olmadığı halde kendisini çok bilgili zanneden , kitap okumayan ama kitap okuyanı küçümseyen, az ama öz konuşan insanı hemen eleştiren ağzına geleni düşünmeden söyleyen ve sevdiklerine toz kondurmayan insana acaba nasıl davranmalı ki onların azabına uğramayalım? 

Şunu anladım ki 40 yıla yakın zamanda cahil, bilgisi olmadığı halde kendini bilgili zanneden, kitaba ve onu okuyana düşman olan ve hep kendi çocukları okusun başkası okumasın diye konuşanlar tam bir ateş. Onlara yaklaşan yanmakta, uzaklaşan ise insanlığından uzaklaşmış gibi adeta donmakta. Ne bizi ısıtmaktalar ne de kendileri ısınmaktalar. Bu insanlar ile iyi geçinmek iyi hüner olsa gerek. 

İnsanların hoş olmayan davranışlarına hemen “ onlar hasta” diyerek nerede ise sadece hoşgörüde bulunmamızı istemeyen onların “kendini büyük gören” davranışlarına ödül vermemizi isteyen , onların bizi ziyaret edip etmediklerine bakmadan bizim onları sık sık ziyaret etmemizi isteyen insanlar biraz da kendi içlerindeki “ her şeye burnunu sokma hastalığı” nın farkına vararak biraz da kendilerini düzeltmeye baksalar iyi olmaz mı acaba? 

Galiba bu “ her şeye burnunu sokma, kendini hep bilgili görme ve başkalarını küçümseme ve onları görmemezlikten gelme “ hastalığı Adem ve Havva dan bu yana var ki ilk cinayetler bile kıskançlıktan ve bu hastalıktan dolayı işlenmiş. Gene de tahminen bu hastalılık insanlık var olduğu sürece de var olacak. Bizlere düşen bu hastalığa yakalanmış ve tedavi de olmak istemeyenlere karşı ateş muamelesi yapmak ve onlarla ilişkilerimizde bu çerçevede devam etmek. Başka türlü davranışlar belki onları üzmez ama bizi üzer. 

İnsan nedense vücuduna elen hastalıklarını acısından dolayı hisseder de ruhuna musallat olan hastalıklar sinsice hemen acı veren değil de yavaş yavaş acı veren hastalıklar olduğundan dolayı da fark edilememekte galiba. Frak edenlerde zaten bu hastalıklardan kendini korumak için çaba harcamaktalar ve bu çabada zaten boşa gitmez. 

Düşünüyorum da , insanın zayıf yönlerini de güçlü yönlerini de fark ederek bu yönleri arasında denge sağlamaya devam ederse hayatta her zaman mutlu olur engelli de olsa kadında olsa çünkü zayıf yönlerinin farkına varan insan bunları güçlendirme yoluna gider ve güçlendiremezse de zayıf yönlerinin kendisine zarar vermesine engel olurlar. Böylece hayat onlara daha anlamlı ve coşkulu gelir. Galiba bizim kendimizi mutlu etmemiz, coşkulu ve verimli olmamız ve haksızlıklara tahammül edemeyişimizde bundan. 

Vücudumuza gelen hastalıkların zararlarını da zaten olumlu ve güzel duygular içerisinde aza indirmek bizim elimizde. Bilim dünyası moral ve motivasyonu yüksek , ruhsal direnci üstün olan insanların hastalıkları daha rahat yendikleri ölümcül hastalıklara bile yakalansalar acıyı daha az hissettiklerini söylemekte. 

Bize düşen önce kendimizi bu gerçeklerle güçlendirmek, sonrasında da eş ve çocuklarımıza da bu bilinci aşılamak. Eş ve çocuklarımıza aşıladıktan sonra da daha geniş çevreye aşılamak zor bir süreç. Tabii ki gelişmek ve aynı zamanda zayıflıklarını güçlü yönleri ile dengelemek isteyende bir yolunu bulur. 

Bizler hem ruhi hastalıklarla mücadele ederken hem de hastalıklı ruha sahip olanlara karşı da mücadele etmenin yollarını bularak hayatta başarılı ve mutlu olmak , başkalarına muhtaç olmadığımız gibi başkalarına da faydalı olmak için çaba harcamalıyız . İnsan olmak hastalıklara yenilmeyen ve güçlü insan olmak hepimizin de hakkı… 

TURAN YALÇIN-TOKAT 

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..