Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gavurcu düğünü - 4 –

Gavurcu düğünü - 4 –
 

Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü derler.

Kötü sıfatını bu anlamda mecburen üzerime alıp “gavurcu düğünü” yazı serime bıraktığım yerden devam ediyorum.

Silah seslerini, uzaktan gelen birbirine karışan müzikleri dinler, havai fişeklerin renkli görüntüsünü uzaktan seyrederken bir başka hikaye geldi aklıma.

Köyün yarıdan çoğu birbiri ile ya akraba ya hısım.

Üç dört yıl önce istemeden de olsa dahil olduğum bir olayı aktaracağım bu kez.
Akraba olan bir ailenin kız alma olayı bu.

Oğlan tarafı yurtdışında yaşamakta.

Oğlanın annesi oğlunu evlendirmek için kolları sıvar ve akrabasının kızını almak için gerekli girişimleri yapar.

Kız tarafı sevinir.Zira kızlarını yurtdışına gelin edeceklerdir. Eh üstelik kendi akrabalarıdır isteyen. Hiç nazlanmazlar.

Akraba evlilikleri her ne kadar sakıncalı dense de malların aile içinde kalmasını sağladığından köylülerce hiç sakıncalı bir durum oluşturmaz.

(Nasılsa her çocuk sakat olmayacaktır onların düşüncesine göre. Hem zaten bu tür sonuçlar da akraba evliliğinden değildir onlarca… Özetle “Allah’ın işine karışılmaz” der geçerler. Ya da “O da Allah’tan” derler. Akılsızlığı Allah’a bağlamak ne acıdır.)

Yaz gelip de aile izne gelince evvelce anlattığım isteme, şeker dökme, kına, yemek, gelin alma işlemleri adete göre hiç aksatılmadan yapılır.

Kızın acilen pasaportu çıkarılır ve aile izin süresinde gerekli tüm işlemleri jet hızıyla tamamlayıp, hatta bir dolu paralar döküp hemen alınması zor olan vizeyi alarak izin dönüşü gelinlerini de yanlarına alarak evlerine dönerler.

Kız annesi sevinçlidir. Hayırlısı ve alnının akı ile kızını gelin etmiştir. Yıllardır özenle hazırlanan ve evde oldukça yer işgal eden kız çehizi gönderilmiş, şana şöhrete ve de adete uygun düğün yapılmış ve kızı artık yurtdışında yaşamaya başlamıştır. Gerçi akraba oldukları için başlık parası filan almamışlardır ama damat giderken kışı rahatça geçirecekleri bir parayı kocasının cebine sokmayı da ihmal etmemiştir.
Akraba işte.. halden anlıyorlar!!!

Benim olaya dahil olmam bu düğünden beş-altı ay sonrasına denk gelir.

Soğuk mu soğuk, kuru , keskin ayazın çeneleri takırdattığı bir Şubat gecesi kapımız çalındı.

Gelin kızın anne ve babası pek bir melül mahzun halde karşımızdalar. Buyur ettik.

Söze nereden başlayacaklarını bilmeden bakışıp, yutkundular. Nedir bu haliniz, ne oldu diye sorunca başladılar anlatmaya.

Kızları gittikten bir ay sonra telefonla görüşme imkanı bulmuşlar.Telefonu da onlar değil bunlar açmışlar. Üstelik kızları ile zorla görüşebilmişler.

Bu görüşmeden uzunca bir süre sonra kızın hamile olduğu haberini almışlar. Kendilerince sevinmişler tabi.

Kız hamileliğinin dört ayını bitirdiğinde annesine bir telefon açmış… ama gizlice.
“Anne bunlar ailecek deli, yardım edin bana” diyebilmiş. Fazla detaya girememiş.

Tabii bizim aile meraktan çıldırmış ve hemen telefona sarılıp o bölgede yaşayan başka akrabalarını aramışlar.

“Aman ne olur gidip kızımızın ne halde olduğunu öğrenip bize bildirin, bizi kızımızla görüştürmüyorlar” demişler.

Haber beklerken de dünya dar gelmiş karı kocaya. Yine de belki bizim kız abartıyordur diye birbirlerini teselli etmeye uğraşmışlar.

Sonunda bekledikleri telefon gelmiş.

Ama gel gör ki bu defa gelen telefonla dünya başlarına yıkılmış. Zira damat ve ailesinin kızın ne olduğunu bilmediği , yabancı dilde yazılmış bir evrakı imzalattıklarını, daha sonra da bebeğini kürtaj ile aldırtmış olduklarını öğrenmişler.
İşin daha da beteri kızlarının bir hafta sonra geri getirileceğini de öğrenmişler.

Bize ne yapacaklarını soruyor ve ağlıyorlardı.

Derhal gerekli yerleri aradık , hatta yaşadıkları yerin polisine de durumu bildirdik.
Defalarca yurtdışı görüşmeleri yapmamıza, konsolosa dahi ayrıntılı şekilde durumu bildirmemize rağmen tüm çabalarımız boşunaydı ve bir hafta sonu kayınpederi gelini getirip baba evine bıraktı.

Gerekçesi “oğlum istemiyor” idi.

Aslında daha işin başında kızı istediklerinde, oğlanın yabancı bir hanımla yıllardır birlikte yaşadığını saklamışlardı.

Hatta bu kadından bir torunları olduğunu, “Seni ille de Türk kızıyla evlendireceğiz” dediklerinde oğullarının, “Siz bana mı alacaksınız o kızı , yoksa kendinize mi, ben böyle mutluyum” dediğini de saklamışlardı.

Oğullarını kendi kafalarına göre seçtikleri biriyle evlendirip hem kendi çocuklarını mutsuz etmişlerdi, hem de yakın akrabalarının kızını ziyan etmişlerdi.

Gerçekler ne yazık ki o zaman ortaya çıkmamıştı….Belki en başında doğru, yalansız ve samimi olunsa sonuçlar böyle olmayacaktı.

Elbette kız kayınpederi ile döndüğünde kızın evinde ne tür konuşmalar yaptılar, kavgalar oldu mu bilmiyorum ama ben olayı öğrendiğim günden itibaren rahatça uyuyamadım.

Sanki kendi kızımın başına gelen bir olaymış gibi üzüldüm, ağladım.

Kadıncağız kızının birkaç ay kullanılıp, kağıt mendil gibi atıldığına mı yansın, hayallerinin yıkıldığına, köyde bin bir dedikoduya hedef olduğuna mı yansın, akrabanın akrabaya ettiğini akrep etmemiş sözünün doğruluğuna mı yansın, kızının yurt dışında ikamet edecek bir belge alamadan döndüğüne mi yansın?

Neticede olan bu aileye olmuştu. Üstelik kızın yıllarca özenle hazırlanan çehizlerine bile el koymuştu oğlan tarafı. Tıpkı takılan tüm altınlara, paralara el koydukları gibi.

Ben üzüldüm, onlar üzüldü ve böylece kış geçti, bahar geçti…

Yaz olup da bu aile hiçbir şey olmamışçasına tatile geldiğinde bu meseleler yeniden gündeme geldi, silahlar çekildi, kavgalar oldu, jandarma devreye girmese belki kan bile dökülebilirdi.

Sonuç:

Garp cephesinde değişen bir şey yoktu…
Boşanma davası açmıştı oğlan…

Kıza itiraz etmesini, boşanmayı kabul etmemesini, mücadele etmesini, hatta oğlanın açtığı mahkemeyi gerekçe göstererek yurtdışına gidip, durumunu yabancılar polisine anlatmasını, orada yaşamak ve o ülkenin dilini öğrenmek istediğini söylemesini, ayrı ev verilme ve maaş bağlanma hakkı olduğunu söyleyerek, ülkenin kanunlarına sığınmasını öğütledik.

Hatta oraya dönmek ve savaşmak için ona yardımcı olacak tüm ortamı da sağladık.

Gel gör ki ufacık, sakin bir köyde yetişmiş, belki de ömründe bir kez olsun büyük bir şehir görmemiş bu kızın, kocaman ve azgın bir dünyaya başkaldıracak gücü de bilgisi de yoktu.

“Beni isterlerse bir çobana versinler razıyım, yeter ki oraya dönmeyeyim” dedi sadece.

Yemişim sizin “oğlum istemiyor” gerekçenizi…

Lâğım çukurundan farksız mideleriniz ve aç gözleriniz doysun e mi….

(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 79
: 1982
Kayıt tarihi
: 17.07.06
 
 

Salyangozları bilirsiniz... Onları görmeseniz bile geçtikleri yerde bıraktıkları izlerden anlarsı..