Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Gaziantep – Kilis – Halep Hatıraları

Gaziantep – Kilis – Halep Hatıraları
 

Halep Kalesi


Halep (taze süt anlamına geliyormuş!), Suriye’nin ikinci büyük kenti. Nüfusu 4 milyon civarında..2006 yılında İslâm dünyasının kültür başkenti seçilmiş. Halep'i çok övmüştü gidenler ama biz o derece etkilenmedik. Yani ne bekliyordunuz ne buldunuz diye sorsanız, ben daha mistik daha planlı bir şehir beklerdim, ama düzensiz taştan yapılar kenti sarıyordu. Kentteki yapılar Kayşani adı verilen taş ile kaplıydı. Kente geldiğimizde önce çarşı içinden hızlıca geçip gördüğümüz ilk yerde bir şeyler atıştırdık. Yörenin yemeklerini bilmediğimiz için klasik olan pizza, hamburger gibi şeyler yedik ve geleneksel içecekleri olan taze naneli, buzlu limonata içtik. Pizzanın hamuru değişik ve güzeldi sanki sütle yapılmıştı – beyaz, lezzetli ve yumuşak. Limonatanın içine sinek girene kadar tadından epey keyif almıştım o bunaltan sıcakta. Daha sonra Halep Kalesine çıktık - Selahaddin Eyyübi'nin epey katkılarının olduğu bir yapı. Kale, savunma açısından çok donanımlıydı (gözlem noktaları, kapıları, gizli geçitleri, kralın hamamı ve kralın meclisindeki ahşap işlemeler harikaydı).

Tam bir şehir gibi. İçerisinde yerleşim birimleri, cami ve türbe gibi dini binaları, askeri tesisleri ve su sarnıcı ve tahıl ambarı gibi pek çok bölümü barındırıyor. Sıcaktan dolayı yaklaşık 1 saat gibi gezebildik. Daha sonra Hz Zekeriya’nın türbesinin yer aldığı Emevi Camii'ne gittik. Oraya da girmek benim için zor oldu, pantolonlu olduğum için eşikten bile içeri almadılar, keşiş gibi bir kıyafet verdiler (geniş bir elbise şapkalı), onu giyip içeri girebildim :) tam türbenin önünde namaz kılma imkanımız oldu, ama görevliler biz bayanları hep kapı dibine kovmaya çalıştı. Üzüldüm. Çarşısının içinden geçerken ağır baharat kokuları ve sabun kokusu burnumuza çarptı. Turist olduğumuzu anladıkları için esnaf hep yüksek fiyat söylediler. Ama beni en çok şaşırtan esnafın çoğu çok iyi Türkçe konuşması ve alışverişin pek çok dükkanda Türk parası ile yapılabilmesi. Aslında keyifliydi seyahat, sınırda elektrikler kesildi hem de her iki tarafta. Benim için 100 yıl öncesine seyahat yapmak gibi oldu. Haleple kıyaslandığında tercihim Gaziantep oldu. Her şey vardı orada (geniş parklar, taze dut suyu, 1 TL'ye girilen müzeler, el dikimi yemenisi, bakırı, zahter çayı, evleri). Özellikle tarihi panorama müzesi ile kent müzesi harikaydı. Antep müdafaasını hiç bilmiyordum. Zeugma kentinin kalıntıları, çini mozaikler ve Çingene Kızı görülmesi gereken yerler. Kilis'te 2-3 gün kaldım, zihnim epey boşaldı. Yapacak hiçbir şey yoktu. Kaldığımız konaklama yeri şehir merkezinden çok uzakta tepede bir yerdeydi. Günün çoğunu orada geçirmek zorunda kaldık ama Bab-ı Esrar kitabını orada bitirdim, kitabın gizemi kente çok yakışmıştı doğrusu. Kilis, tam üniversite okunacak ve önemli kararlar almak için düşünmeye gidilecek bir yer. Akşam yemeklerini yediğimiz bahçede kentin manzarası gece harika görünüyor, ışıklar bize İstanbul Boğazı'nı çağrıştırdı... Kilis'te çok güzel şiir yazılır ve kitap çevirisi yapılır aslında. Oralarda öğretmen olasım geldi :) Çok okul var. Kentin boşluğu ve çöl havası, insanı kendi içine döndürüyor. Peygamberimiz de çocukluğunun ilk yıllarını çölde geçirmiş, Araplarda bu gelenek sanırım. Çölün insan üzerindeki etkisi çok ilginç.


Tanımlayamadığım etkileri var boşluğun. İnsanın iç dünyasındaki karmaşalar açık hale geliyor, zihni berraklaşıyor, heyyüla cismaniyete dönüşüyor, yani bilkuvveden bilfiile geçiş... Bu birkaç güne sığdırılan gezinin çoğu nefsimize hitap etmese de, arayışta olduğumuz manevi alemimize hitap etti. İstanbul’a dönerken, yapılmadan ölünmemesi gereken 100 şeyden birini yapmış olma huzurunu hissettik.
 
Toplam blog
: 9
: 1469
Kayıt tarihi
: 17.07.07
 
 

İstanbul'un Asya ile Avrupa arasında bir köprü olduğu gibi, ben de İngilizce ile Türkçe arasında ..