Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '07

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Gaziantep, ben ve kolesterol

Gaziantep, ben ve kolesterol
 

Yaklaşık üç yıldır düzenli olarak kan tahlili yaptırıp, kanımda, ileride damar ve kalp rahatsızlığı yaratma riskine işaret eden değerlerin mevcut olup olmadığını takip ediyorum. 35 yaşını doldurmaya yaklaşan birisi için oldukça erken bir uğraş olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak ne yazık ki, beni üç yıl öncesinden itibaren tahlil yapmaya iten şüphelerimin hiçte yanlış olmadığını, yaklaşık her üç ayda bir görebilmekteyim.

Üç yıl önce, yani İstanbul’dan memleketime dönüşümün 5. yılında, düzenli bir işe başlayışımın 3. yılında ve evliliğe adım atışımın 1. yılını doldurduğumda, beni şüpheye iten şeyler aslında bir yanıyla da bu yıldönümlerini doldurduğum gelişmelerdi.

Öncelikle İstanbul’da, her saniyesi koşturma içinde geçen, -bekar hayatından dolayı-, düzenli ve yeterli beslenme standardı sağlayamayan bir yaşantım vardı. Gaziantep’e ve elbette ailemin yanına dönmüş olmanın en büyük etkisi beslenme düzenim üzerine oldu. Beslenme miktarında, rejimimde ve niteliğinde önemli değişiklikler oluşmaya başladı. Kırmızı et, özellikle de yağlı kuzu eti kullanımı arttı. Beraberinde içerisinde hayvansal yağ barındıran diğer gıdaların, özellikle de tatlıların tüketimi yoğunlaştı. Bu beslenme düzeni, memleketime döndüğümde ideal kilomdan 7 kilo eksik bünyemin, kısa sürede ideal ağırlığına kavuşmasına neden oldu. Ancak bu ideal ağırlığa gelmek, ideal bir sürede ve ideal bir beslenme tarzı ile gerçekleşmediği için, vücuda olan etkisi yağlanmak ve göbek yapmak şeklinde oldu.

İdeal kiloma yaklaştığım dönemlerde yaşantımda yeni bir düzenleme gerçekleşti ve düzenli, düzenli olduğu kadar tembelliğe hizmet eden bir işe kavuştum. Modern yaşam hastalıklarının yaratıcılarından masa başı iş kültürü beni de esir almıştı. 28 yaşında edindiğim bu iş, yaşantımda aldığım enerji ile harcadığım enerji arasındaki dengenin iyiden iyiye bozulmasına vesile olmuştu. Ne gariptir ki, masa başı iş kültürü mesai saatleri ile sınırlı kalmayıp, bir süre sonra yaşamınızın tamamını etki altına alan bir tembellik kültürü yaratıyor.

Kilo, beslenme ve yaşam kültürüm üzerindeki son ve vurucu etkiyi yaratan ise evlilik hayatına adım atmak oldu. Evliliğin hayatıma ilk etkisi, iş yaşamı dışında kısmen var edilebilinen düzene tabi olmayan yaşam kırıntılarının da ortadan kalkmasıydı. İkincisi etkisi ise, Gaziantep kültüründen kaynaklanan ve evliliğin ilk 6 ayının yoğun davet ve organizasyonlarla geçmesiydi ve bu dönem tıp dilinde “hızlandırılmış bir kilo alma faaliyeti” olarak adlandırılıyordu.

2004 yılına kadar ulaşan beş yılımı bu üç ana eksen belirlerken, bu gelişmelerin bünyeme en önemli yansıması ise normal kilomdan yaklaşık 12 kilo fazlamın oluşması oldu. Geçerliliği ne kadar doğru olduğunu bilemediğim vücut kütle indeksi formülüne göre yaklaşık 7-8 kilo verebilmem normale dönmemi sağlayacak gibi. Ancak miktar ne olursa olsun kilo fazlam var ve göbeğimdeki çıkıntı bu fazlalığın kas kütlesinden değil yağdan kaynaklandığını gösteriyor.

Son üç yıldır önemli bir kilo artışı yaşamadım, yani bugünkü kilomla üç yıl önceki kilom arasında en fazla iki kilo oynamıştır. Anşalıldığı üzere kilo artış hızım 1999 ile 2004 yılları arasında yoğundu. Tüm bu aşırı kilo alma hızına kendi aile hikâyemi de ekleyince, doktor dostlarımın da tavsiyesi ile yaklaşık 3 yıldır düzenli olarak kan tahlili yaptırıyor ve kolesterol ile trigliserit değerlerini kontrol etmeye çalışıyorum.

İşte kolesterol denilen nesne ile tanışmam ve samimi olmamın hikâyesi de ilk tahlille başladı. O günden bu yana da, neredeyse her üç ayda bir düzenli olarak tahlil yaptırıyorum. Kolesterol ve detayları ile trigliserit sayımı yaptırarak kanımdaki lipid profilini çıkarmaya çalışıyorum. Ve ne yazık ki, üç yıllık süre boyunca bu unsurları ideal sınırlara çekebilmiş değilim.

Toplam kolesterol yalnızca bir kez 200 mg/dL olan üst değerinin altına düşerken, genellikle sınırda yüksek kabul edilen 200-239 mg/dL değerleri arasında geziniyor. Birkaç kez yüksek değer olarak kabul edilen 240 mg/dL ve üzeri değerlere de rastlandı. Ayrıca kötü kolesterol olarak adlandırılan LDL kolesterolüm genellikle 160 mg/dL’nin üzerinde ve iyi kolesterol olarak tanımlanan HDL kolesterolüm 40 mg/dL’nin altında çıkıyor. Kolayca anlaşılacağı üzere kolesterol değerlerim geçici sayılabilecek sapma belirtisi göstermiyor. Yapısal bir sorun var ve aile hikâyesi genetik anlamda da bir soruna işaret ediyor.

Halk arasında, düzenli kullanıma yönelik tüm ilaçlarda olduğu gibi, kolesterol ilaçlarına karşı da bir tedirginlik vardır. Şu ana kadar özellikle yaşımı göz önüne alan çevremdeki insanların birçoğu düzenli bir kolesterol ilacı kullanmama muhalefet ettiler. Elbette gerekçelerinin bilimsel bir temeli yoktu ama nedense dostların tavsiyesi, işini yapan doktorun önerilerinden yeğ geliyor insana. Bu nedenle şu ana kadar ilaç kullanma yoluna gitmedim.

Ancak geçen hafta içinde doktorumun önerilerine kulak asmaya ve her defasında hayat tarzımı düzene sokarak bu problemi dize getirebileceğim hayallerine son verdim ve ilaca başladım. İlaçla beraber, diyet ve eksersizden oluşan bir yaşam kürünü de hayata geçirmem gerektiğini biliyorum. Ancak bu süreçte, bu yaşta kolesterolü kale alıyor olmanın aslında bir yaşam felsefesinin de ürünü olduğunu biraz düşününce fark etmem zor olmadı. Bir sonraki blogda kolesterol ve yaşam felsefesine giriş;

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..