Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '11

 
Kategori
Sinema
 

Gaziantep'de Sinema

Gaziantep'de Sinema
 

Eski Gaziantep sinemasıyla, tiyatrosuyla, yazlık bahçeleri ve kadınlı erkekli gidilen bahçeli lokantalarıyla gece de iyi yaşayan bir kentti. Hatta derler ki, yurtdışından Türkiye'ye gelen ve çeşitli kentleri gezdikten sonra ayrılmaya hazırlanan bir bilim adamına " Türkiye'de hangi şehirler hoşunuza gitti?" diye sormuşlar. Bilim adamı da,"Zaten Türkiye de iki kent var." demiş. Bu cevaptan şaşıran gazeteciler, şu açıklamayla karşılaşmışlar: "Bir kentin kent olabilmesi için her şeyden önce gece hayatının olması, insanların geceleyin dışarıya çıkıp eğlenebilmeleri şarttır. O bakımdan Türkiye'de geceleyin eğlenebilen iki kent gördüm. Bunlardan biri İstanbul, diğeri ise Gaziantep'dir; diğerleri ise kasabaya benziyor." demiş.

Gaziantep'de sinema olgusu Cumhuriyet'le birlikte ortaya çıkmıştır. 1923 yılında Eski Sinema Sokağı'nda bulunan eski bir kilise binasında öğretim yapan Darüleytam'da eğitici filmler, özellikle, sağlıkla ilgili filmler gösterilmeye başlanmıştır (Gökoğlu1966,43).

Darüleytam okulu Kayseri'ye kaldırılınca; Giritli Hasan Çavuş, Dişçi Hayri Altınöz, ve Çobanbey emekli nahiye müdürü Niyazi Bey özel idareden okul binasını kiraladılar. Getirdikleri elle çevirdikleri küçük sinema makinesiyle halka filmler göstermeye başladılar (1924). Sessiz olan filmlere daha çok ilgi çekmek için Makinist Ali Bey filmin altındaki yazıları megafonla halka açıklamaya başlamıştır. Ortaoyunlardan tanınan Ali Nakıboğlu (Nakıp Ali) ilde sinemanın yaygınlaşmasında da öncülük etmiştir.

Ali Nakıboğlu 1924 yılında eski sinemayı Dişçi Hayri ve arkadaşlarından devraldı. Halkın ilgisini daha çok çekmek için, seanslar arasında kendi işlettiği Maarif Bahçesi'ndeki gazinodan sanatkarlar getirdi, çalgılı sinemayı geliştirdi (1973 İl Yıllığı,97).

Ali Nakıboğlu profesyonel, projeksiyonlu bir sinema makinesini Gaziantep'e ilk kez getiren kişidir. Fakat bu makinede sessiz filmler gösteriyordu. Türkçe altyazılı sessiz filmler oynatılmaya başlandı.Antep'in tek sineması Ağustos 1930 'da yandı. Nakıb Ali, Suburcu'da bugünkü Belediye Sitesinin karşısındaki yerde "Asri Sinema" adı altında sinemasını yeniden kurdu. Bundan sonra Asri Sinemada sesli filmler gösterilmeye başlandı. Ali Nakıboğlu Gaziantep'de sinema binası olarak ilk binayı da yaptırdı; ve binaya "Nakıp" sineması adı verildi.

Gaziantep'e ilk kez Türkçe yazılı olarak gösterilen filmler: Marie Pickford ve Lon Chaney'in başrollerini oynadıkları "Sparrows"(Serçeler); Ronald Kolmann, Wilma Bengi'nin başrollerini oynadıkları  "Yellow Raincoat"(Sarı Yağmurluk); Adole Menco ile Fransisea Benti'nin başrollerini oynadıkları "Odet" adlı filmlerdir  (Gökoğlu,44).

Ali Nakıpoğlu, altı İngilizce yazılı sessiz filmleri çok kısa bir süre gösterdiği için Türkçe altyazılı filmlerin gösterilişini Gaziantep sinemacılığının başlangıç noktası olarak kabul ediyordu.

Daha sonra Gaziantep'e özgün Türk filmleri getirtilmeye başlandı. İlk gelen filmler,1922 yılında işletmecilikle birlikte film yapımına karar veren, o günlerin en güçlü yapıtlarını filme çeken Kemal Film'in filmleriydi. Denilebilir ki bu firmanın sinema alanına girmesiyle sinema tarihimizde ilk kez profesyonel sinemacılık başlamıştır.

Kemal Film şirketinin filmlerinin rejisörlüğünü, 1921 yılında Berlin'e gitmiş, orada "Samson, Siyah Lale", "Şeytana Tapanlar", "Ölüm Kervanı" filmlerinde rol almış, Darülbedayi (Şehir Tiyatrosu) artistlerinden Muhsin Ertuğrul yapmaktaydı. Muhsin Ertuğrul'un ilk gelen filmi Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun aynı adlı romanından alınan "Nur Baba" idi.

"Nur Baba" Gaziantep'de 1926 yılında gösterilmiş ve büyük bir heyecanla karşılanmıştı. Filmin konusunu o sıralarda tamamiyle bozulmuş bir tarikat olan Bektaşilik'in iç yüzünü, tasavvuf ve felsefe maskesi altında nasıl insanların kandırıldığını, azı insanların nasıl esir haline getirildiğini, araç olarak kullanıldıklarını göstermekteydi. "Nur Baba"nın bir diğer adı ise "Boğaziçi Esrarı"idi. Bu filmin operatörlüğünü Cezmi Ar yapmış ve başrollerinde de Refik Kemal Arduman, Muhsin Ertuğrul ve sinemada tanınmış bazı genç oyuncular oynamaktaydı (Gökoğlu,1966, 43).

Bu filmden sonra yine aynı şirketin "Ateşten Gömlek" adlı filmi izledi. Yönetmenliğini Cezmi Ar'ın yaptığı bu filmin raşrollerinde Muhsin Ertuğrul, Refik Kemal Arduman, Behzat Butak, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muvahhit, Emin Belli ve Neyyire Ertuğrul oynamışlardı. Bu filmin en önemli özelliği Türk kadın oyuncularının rol aldıkları ilk Türk filmi olmasıydı. "Ateşten Gömlek", Halide Edip Adıvar'ın aynı adlı romanından alınmıştı. "Ateşten Gömlek" o günlerde çok okunan bir romandı. Konusu mütareke yıllarında İstanbul'da başlıyor. Sonra İzmir işgal ediliyordu. İzmir'den İstanbul'a bir akrabasına gelen Ayşe, buradan Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşı'na katılıyordu. Hastabakıcı olarak katıldığı savaşın çeşitli evrelerinde ona aşık olan iki subaydan, yedek subay olan Peyami, arkadaşları gibi çeşitli fedakarlıklardan sonra başından aldığı yarayla ölüyor. Romancı Halide Edip Adıvar Kurtuluş Savaşı'na bizzat kendisi katılmış olduğundan romanında özellikle İstanbul'un ve Anadolu'nun halini çok iyi betimlemiş olup adı geçen kahramanları çok canlı olarak çizmişti. "Ateşten Gömlek"te  Peyami'yi Muhsin Ertuğrul, Ayşe'yi ise Neyyire Ertuğrul oynamışlardı.

Gaziantep'de seyirciyi heyecanla çeken Türk filmi gösterilerine, Kemal filmin ve Muhsin Ertuğrul'un bu şirket adına yaptığı ilk filmi olan "İstanbul'da Bir Facia-ı Aşk" ile devam edilmişti. Bu filmde o zamanki Darülbedayi oyuncuları ve İstanbul'da bulunan Beyaz Rus sanatçıları rol almıştı. Bu filmin konusu, İstanbul'da Mediha adlı bir kadının esrarengiz bir şekilde öldürülmesinden alan bir romandan uyarlanmıştı. Bu yüzden bu filmin bir diğer adı da "Şişli Güzeli Mediha" idi .

Bunu izleyen günlerde Takfur Naylon ile Dikran Çuhacıyan'ın yazdıkları Benliyen Opereti'nin repertuvarından filme alınan "Leblebici Horhor" gösterildi.. Tarihi giysilerle çevrilen bu filmin başrollerinde Behzat Butak oynuyordu. Diğer rollerde ise:Hazım Körmükçü, Muammer Karaca, Vasfi Rıza Zobu, Feriha tevfik, Ferdi Tayfur, Mahmut Moralı oynamaktaydı. Yukarda sözü edilen filmlerden sonra. Peyami Safa'nın "Sözde Kızlar" adlı eserinden alınan aynı adlı filmi  gösterilmeye başlandı.(Gökoğlu1966,43).

1936 Yılında Milli Eğitim Müdürlüğü (Eski Hakevi Salonu) da ikinci bir sinema açılmıştı. 1940 yılında Belediye Hanı civarında bir kahvede Boyacı Halil tarafından üçüncü bir sinema açıldı. 1944'de Dumlıpınar Sineması, 1945'de Yıldız Sineması, 1948'de Gani baydar tarafından Baydar Sineması, 1945'de Saray Sineması,1951'de Şehir Sineması, 1952'de Büyük Sinema, 1961'de Marmara Sineması  ve Site Sinemaları açıldı. Daha sonra da: Eti, Ayrı, Burç, Büyük dilek, Emek, Kent, Şehir, Keban, Yıldız sinemaları da açılmıştı. Nizip,İslahiye kazalarında da Cumhuriyetin başından itibaren bazı sinemalar açılmıştır (1973 İl Yıllığı).

Kışlık  sinema binalarına ek olarak yazlık: Çiçek, Lale, Çamlı, Atlas, Yurt isimli açık hava sinemaları da 1945-1962 döneminde arka arkaya açıldılar. Sinemalar büyük halk topluluklarının rağbetini çektiler. Halk sevdiği filmlere tekrar tekrar gitti. Bu yüzden bazı filmler haftalarca oynadı.

Gaziantepli İstasyon Caddesine doğru sıralanmış yazlık ve kışlık sinemalarda çok güzel günler geçirmiştir. Ama ne yazık ki o güzel sinemalar yok artık.

İyi bir Gaziantepli olan Ülkü Tamer, "Allaben Anıları" adlı kitabında Gaziantep'te geçirdiği çocukluk ve gençlik günlerini uzun boylu anlatır. Bu anılar arasında geçirdiği sinema günleri, sinema anıları uzunca  yer alır. Ona göre Gaziantepli ilk kez sinemayı "seyyar sinemalar"la tanımıştır. Şöyle anlatıyor:

"Sadece iki "seyyar sinemacı" vardı Antep'te. Ayaklı küçücük kutularda biri film oynatır, biri  fotograf gösterirdi.

Film oynatanın gösterisi sürse sürse bir dakika sürerdi. Gözünü kutunun önündeki deliğe dayardın. Sinemacı, kolu çevirmeye başlardı. Birkaç filmden sessiz birkaç sahne. Bir kovboyun attığı yumruk. Bir kızılderilinin attığı bir ok. Bir adamla bir kadının öpüşmesi. Yarı çıplak bir adamın deniz dibinde dev bir ahtopotla boğuşması. Film biterdi. "Yandııı." Gitti beş kuruş.

Fotograf gösterenin adı da sinemacıydı. Onda da kutunun deliğine gözünü dayar, bu kere hareketsiz kareleri, kartpostalları seyrederdin. Ama bu gösteri sesliydi. Sinemacı, makarayı çevirirken bir yandan da öğretici açıklamalar yapardı: "İşte Fransa'nın en büyük caddesindeki makinalar... İşte Amerika'nın meşhur demir köprüsü... İşte Çin Seddi... İşte Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında yürüyen bir yamyam..."Gitti bir beş kuruş daha(Tamer,1997, 32).

Kışlık Sinemalar:

Gaziantep'de eskiden çok sayıda kışlık sinema vardı. Fakat sinemacılar içinde bir sinemacı vardı ki ünü İstanbul'u tutmuştu: Nakıp Ali (Ali Nakıpoğlu).

Hatta, Ülkü Tamer 'in anlattığına göre İstanbul'da bir gün sinemaya gitmiş, film durmadan kopuyormuş, ışıklar yanıyor, ara veriliyormuş. Yine film kesildiğinde arkalardan biri kalkıp "Yeter be, NakıpAli'yi geçtin!" diye bağırmış. Yani "Nakıp Ali " adı sinema kültürüne geçmiş, bir slogan olup çıkmıştır.

Nakıp Ali, Güney doğu Anadolu'da sinema açan ilk kişiymiş. Ahşap Asri Sinema açılınca, Antepliler bu yeniliğe büyük ilgi göstermişler. Nakıp Ali, "Sinemam öğrencilere bedava. Büyükler de gece okuluna yazılıp müdürden kağıt getirirlerse, onlara da bedava," diyormuş. Ülkü Tamer, "Koca koca adamlar, sinemaya gidebilmek için gece okuluna yazılıp okuma yazma öğrenmişlerdi." diyor. (Tamer,58)

Ülkü Tamer, ünlü sinemacı Nakip Ali'yi şöyle tanıtıyor:"Oniki yaşındaydım. İlkokulu bitirdikten sonra öğrenimimi sürdürmem için babam İstanbul'a göndermişti beni. Yaz tatillerinde, yarıyıl tatillerinde gidiyordum Antep'e. 1949 Ocak'ında yarıyıl tatili için Antep'ydim yine. Kentte son günümdü. Ertesi akşam trenle İstanbul'a dönecektim. O gece annemle babam sinemaya götürdüler beni. Nakıp Ali'nin sinemasına.

"İki film birden" izledik. Sinemadan çıkarken, Nakıp Ali beni gördü. "Nasıl beğendin mi filmleri?" diye sordu. "Beğendim ama gelecek program çok güzel. Onu kaçıracağım," dedim .

"Niye?" dedi Nakıp Ali. "Önümüzdeki hafta oynatacağız.

"Ben yarın akşam İstanbul'a gidiyorum," dedim.

"Talihine küs,"dedi Nakıp Ali.

Ertesi sabah dokuzda bizim kapı vuruldu. Açtım. Bir adam. "Nakıp Ali seni istiyor," dedi.

Sinemaya gittim hemen. Nakıp Ali kapıdaydı. "Gel, otur," dedi. Salonda bir koltuğa oturttu beni. Görmek istediğim filmi on iki yaşındaki o çocuk için, sadece benim için oynattı." (Tamer,55).

Nakıp Ali'yle ilgili bir de "sinemada yangın" olayı anlatılır. O günlerde filmler çok çabuk tutuştuğundan ve sinema yangınları yaygın olduğundan millet pimpirikliymiş; Nakıp Ali'nin sinemasında bir telaş olmuş, Millet yangın olduğunu zannederek çok heyacanlanmış, kapılara hücum etmiş. Nakıp Ali hemen balkona gelerek seyircilere "Antep Ağzıyla" bağırmış:

"Bire yorum, daim daim yangın mı olur? Bi alov gördünüz mü hemen gaçmıya kahıysınız. Acık beklen balım.. Gırmızı lombey oruya goyan niye gomuş? O yandınan gaçarsız. Hemen ağam siz gaçmayı da bilmeysez. Biri ötekini yitiy, öte de öteni yitiy. Tağaların cemleri  gırfıcerf oldu. Her defada bi etek bellur parası veriyk. Angeslek mi yapıysız yorum? Bi şey yok dedikçe ambelbeter kaçıysız. Halbundahı kırmızı lomba yandı mı nal kapının yanındahılar usuldak gapıları açmalı, urgundahı çıkmadan çıkmadan, arhandahı kimseyi yitmemeli. Sıreynen dof dof çıkmalı" demiş (Aksoy,1945).

Nakıp Sinemasıyla ilgili Hüseyin Yalçın şu fıkrayı anlatıyor:

"Annemle birlikte sinemaya gitmiştik. "Beyaz Mendil" adlı bir film vardı Nakıp sinemasında. Yaşar Kemal'in bir öyküsü canlandırılıyordu. Kız verem olup ölüyor, delikanlı, kızın ölüsünü atına bindirerek beyaz mendil türküsünü söyleye söyleye giderken film sona eriyordu.

Film bitmiş, ışıklar yanmıştı. Annemin hüngür hüngür ağladığını gördüm. Onu teselli edeyim diye,"Bunlar hep yalan anne... oyun için yapıyorlar. Bunları yapanlar artist. Şu anda güle şakıya, yiyip içiyorlar." demiştim.

Annem ağıdını kesti, sinemanın kapısından çıkarken, filmden duygulanıp hala ağlamakta olan bir yaşlı kadınının yanına yaklaşıp:"Gözlerine yazzık bacım. Bunların hepsi yalanmış, yalan" demişti.(S.Değirmenci, Kurtuluş Gazetesi)

Yazlık Sinemalar:

Gaziantep'in sinemaları genellikle İstasyon Caddesi üzerinde iki tarafta yer alıyordu. Bunların büyük çoğunluğu da yazlık sinemalar halindeydi. Geceleyin dışarıya çıkan aileler bu sinemalarda hem film seyreder, hava alır, fındık, fıstık, çekirdek çiğneyerek hoş bir vakit geçirirdi.

Tamer kitabında taşındıkları yeni evlerinin  bir yazlık sinemanın karşısında olduğunu belirterek, şunları anlatıyor:

"Büyük avlulu taş evden sonra taşındığımız kendi evimiz, yaz aylarında gösteri açısından eşsizdi. Akşamları üçüncü katın terasına çıktın mı, neye bakacağını şaşırırdın. Tam karşıda, Nakıp Ali'nin yazlık sinemasının perdesi vardı. Sanki locadaymışız seyrederdik filmleri. Yanda ise bir sazın sahnesi. Sıra sıra iskemlelerde oturan şarkıcı kadınlar. Çalgıcılar. Komşular da bazen. Çekirdek yer, çay içer, kimimiz saza, kimimiz sinemaya bakardık. Canımız gazoz mu istedi. Kolay! Sarkıtırdık sepeti, aşağıdaki kahveci otuz iki dişe keman çaldıran buz gibi gazozları doldururdu içine." (Tamer,32).

1979 sayılamalarına (istatistik) göre Gaziantep'de 15 kapalı, 4 yazlık (açık) sinema salonu bulunmaktaydı. Kapalı sinemalarda gösterilen filmlerin sayısı 1246 olarak saptanmıştı. Bunların büyük bir bölümü yerli yapımdır (1050 yerli, 196 yabancı) (Yurt Ansiklopedisi, s.3074).

Son yıllarda kentin merkezine çok modern fakat ufak, az seyirci alabilen sinema salonları yapılmasına karşın, Gaziantep'li eski sinema günlerini aramaktadır. Çünkü artık Gaziantep'de ne yazık ki hiçbir yazlık sinema kalmamıştır.

Gaziantep'de Çekilen Bir Belgesel:

1935 Yılında dikilen "Şehitler Abidesi"ni ve şehitlerin taşınmasını konu alan  dökümanter bir film çekilmiştir. Filmi kimlerin çektiği kesin olarak bilinmemektedir. Fakat 9.Şubat. 2000 yılında bir yerel TV kanalında verilen bilgilere göre bu filmi iyi bir fotografçı ve arşivci olan Halit Ziya Biçer saklamıştır. Filme CHP'nin destek verdiği ve filmin o zaman yeni getirilmiş çağına göre çok modern olan ve dolayısıyla çok net görüntüler veren  bir el kamerasıyla çekilmiş olduğu anlaşılmaktadır. 25.Birincikanun (Aralık).

1935 (Gaziantep'in Kurtuluş Günü) tarihini taşıyan 9 dakikalık bu  dökümanter film o zaman Esenbek Camisi ve "Şehitler Anıtı" önünde yapılan bir töreni göstermektedir. Film alt yazılıdır ve belgesel özelliğe sahiptir. Filmde o zamanın ünlü kişilerinden Saylav (filmde öyle söyleniyor) Milletvekili Ömer Asım Aksoy, Kılıç Ali, Nuri Conker ve Muhtar Göğüş, Yılmaz Dokuzoğuz, İlbay (Vali) Ali Rıza Çelik görülmekte ve Anıtın açılışı dolayısıyla konuşmalar yapılmaktadır (konuşmalar altyazılı verilmektedir). Film o sırada Gaziantep'in tarihi çevresiyle ilgili genel görüntülerle başlamakta ;anıtın açılışı dolayısıyla yapılan konuşmaları, dolayısıyla kordelanın kesilmesi gösterilmekte ve askerin geçit töreniyle son bulmaktadır. Ayrıca filmin bitimine yakın aydınlatılmış Anıt gösterilmektedir.

Tarihi önemi çok olan bu belgesel film fotografçı Ömer Ziya Biçer tarafından tesadüfen bulunmuş, uzun yıllar saklanmış, daha sonra tarihi önemi görülerek Mühendis Muharrem Balat'ın desteğiyle İstanbul'da onartılmış, videoya kaydedilmiş ve yeni kopyaları çıkartılmıştır. Ayrıca filme Nedim VÖ.Otyam'ın müziği eklenerek Muharrem Gamze tarafından Gölge Film stüdyolarında gösterime hazır hale getirilmiştir. Bu film Türkiye'de çekilen ilk dökümanter filmlerden biridir. Önemli tarihi ve belgesel özellikleri vardır.

Şahinler Diyarı Adlı Film Hakkında:

1950'li yıllarda Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir çok film çekilmişti. M.Güner Samlı, bunlardan hiç birinin tarihi gerçeklerle ve gerçek film tekniği ile alakası yoktu, diyor ve şöyle devam ediyor: "Şahinler  Diyarı" adı verilen ve Gaziantep Savunmasını aksettirdiği söylenilen filmi, o acıyla dolu savaş yıllarını o savaşları görmüş  büyüklerinden dinlemiş bir Gaziantep'li olarak, İstanbul'da  büyük bir sabırla seyrettim. Hayatımda bu derece sabırlı olduğum zamanı hatırlamıyorum. İnanır mısınız? İçimden kalkıp beyaz perdeyi parçalamak dahi geçti. Bunu yapmamak için kendimi zor tuttum.

Bir kere film, teknik yönünden tam anlamıyla feciydi. Bir senaryosunun bile olduğunu sanmıyorum. Filmi yapanlar acaba olayların nasıl geçtiğini öğrenmek için, savaşı bizzat yaşamış gazilerimizden sormamışlar mıdır?

Filmde geçen olayları burada anlatmak gereğini duymuyorum. Yalnız iki noktayı belirtmek istiyorum: Şahin Bey'in şehit düştüğünü gösteren sahne tam bir fecaat. İkinci nokta, Türk filmlerinin malum demirbaşı göbekle, araya bir de bir gönül meselesinin sokuşturulmuş olması. İşin gülünç tarafı, çetelerin kumandanı olan sevdalının görevini bırakıp bir kahraman edasıyla düşman elinde bulunan sevdiği kızı kurtarmaya gitmesi. Biz sevginin vazifeden değil, vazifenin sevgiden üstün olduğunu biliriz. Zaten bu gönül meselesi hikayesi de asılsız. Olsa bile böyle bir filmde işi ne? Hülasa film tam bir başarısızlık örneğidir. Yüz karasından başka bir şey değildir (M.Güner Samlı,. GKD,.64).

Şanlı Gaziantep Savaşı'na ilişkin o zamandan beri ciddi bir film çekilmemiştir, bu gerçek hem tarihi, hem de toplumsal yönden bu büyük bir eksiklik olarak kültür adamlarının önünde durmaktadır.

"Delikli demir çıktı mertlik bozuldu,"demiş ozan. Evet, televizyon çıktı artık ailelerin öyle uzun boylu sinema merakları kalmadı. Şimdi akşamları herkes evinde, yerinde. Yazlık sinemaların hepsi kapandı (Oysa çok sıcak yaz gecelerinde yıldızlı semaların altında güzel bir yazlık sinemada iyi bir film izlemek ne güzeldir) . Kışlık sinemalar ise televizyon karşısında can çekişiyor.

Nakıp Ali bu durumu görseydi ne derdi!

 

Kaynaklar:Aksoy, Ömer Asım. Gaziantep Ağzı, 1945.

Değirmenci,S.Kurtuluş Gazetesi.

Gaziantep Valiliği. "Cumhuriyetin 50.Yılında Gaziantep",1973 İl Yıllığı,1973.

Gökoğlu,Haydar."Gaziantep'te Sinemanın Kuruluşu ve Gelişmesi", Gaziantep Kültür Dergisi, C.9, Şubat 1966, ss.43-44.

Samlı, M.Güner. "Şahinler Diyarı" Filmi Hakkında", Gaziantep Kültür Dergisi, C.2,s.64.

Tamer, Ülkü. Alleben Anıları.İstanbul: Milliyet Kitapları. 1997.Yurt Ansiklopedisi,s.3074. 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..