Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '09

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

GDO: (Genetik yapısı değiştirilmiş organizma)

GDO: (Genetik yapısı değiştirilmiş organizma)
 

Resmi Gazetede 26.10.2009 tarihinde sessiz sedasız bir yönetmelik yayınlandı. Adı, “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik”. Ancak yayınlanmasıyla birlikte konuyla ilgili birçok sivil toplum kuruluşundan tepki geldi. Çünkü bir süredir uzman kişiler tarafından tartışılan, aleyhinde kamuoyu yaratılmaya çalışılan ve kısa adıyla GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) veya GMO (Genetically Modified Organism ) olarak bilinen bir konunun resmiyet kazanması durumu söz konusuydu. İnsan veya hayvan gıdası olarak kullanılan bazı organizmaların genetiğinin değiştirilerek kullanılmasına imkan tanıyan bir yönetmelikti yayınlanan. Oysa birçok kuruluş yaklaşık on yıldır bu maddelerin ülkemize sokulmamasının, herhangi bir şekilde halkımıza yedirilmemesinin mücadelesini veriyordu. Ancak yönetmeliğin yayınlanmasıyla bu konu ile ilgili tartışmalar iyice alevlenmiştir. Hükümet “Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı”nın Meclise getirilerek yasalaştırılacağı ve daha sonra da GDO ile ilgili mevzuatın düzenleneceği taahhüdünde bulunmuştu. Son durumda yasa tasarısı çıkartılmadan GDO ile ilgili yönetmelik çıkartılmış ve bu durumda Ulusal Biyogüvenlik kurallarına takılmadan GDO’lu ürünlerin ithalatı serbest bırakılmıştır. Yönetmelikte ihracat lafı geçmekte ise de asıl amaç genetiği değiştirilmiş ürünlerin ithalatının yapılmasıdır. Yönetmeliğin aslında işin daha sıkı kontrol altına alınması amacıyla çıkartıldığı iddia edilmektedir. Ancak yönetmelik çok dikkatli incelendiğinde ve Ülkemizdeki kontrol mekanizmasının işleyişi dikkate alındığında bunun mümkün olmadığı da rahatlıkla anlaşılacaktır.

GDO nedir?

Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara "Genetiği değiştirilmiş organizma" (GDO) denilir. Bir canlıdan diğerine gen aktarımı, modern biyoteknoloji kullanılarak bir çeşit kesme, yapıştırma ve çoğaltma işlemi olup, genetik mühendisleri tarafından uygulanmaktadır. Aktarılacak gen önce bulunduğu canlının (insan hariç) DNA’sından kesilerek çıkarılmakta, sonra da vektör adı verilen taşıyıcı virüs ile bu gen DNA molekülüne yapıştırılmaktadır. Yani canlı organizmanın genleri bir şekilde kendi genleriyle veya bir başka canlının genleriyle karıştırılarak, orijinal canlının kendi cinslerinden az veya çok daha farklı yeni bir cins canlı meydana getirilmesi durumu söz konusudur.

Bu duruma neden gereksinim duyuldu?

Öncelikle artan dünya nüfusuna yetecek tarımsal üretimin üretilebilmesi isteği birinci amaçtır. Çünkü bu yolla üretim birkaç katına kadar artırılabilmektedir. Ayrıca tarımsal ilaçlara gerek bırakmayan, hastalıklara çok daha dayanıklı yeni türler elde edilebilmekte ve hem daha sağlıklı hem de daha az maliyetli ürünler elde edilebileceği düşünülmektedir. Bir diğer etken de gıdaların besleyicilik özelliklerinin artırılmasıdır.

Bütün bu masum ve kabul edilebilir niyetler ortadayken GDO’lu ürünlere neden karşı çıkılıyor?

GDO’lu ürünler, 1990’lı yılların başından bu yana dünyada ticari olarak kullanılmaktadır. Tarım Bakanlığı her ne kadar yok dese de 1990’ların sonlarından bu yana bu ürünler hiçbir denetime tabi tutulmadan Türkiye’ye girmektedirler. Kesin bir istatistik olmamasına rağmen tahminen yılda iki milyon ton düzeyinde GDO’lu mısır ve soyadan üretilen işlenmiş ürünler, 800’den fazla çeşitle tüketici sofrasına ulaşmaktadır. Özellikle bisküvi, kraker, puding, bitkisel yağ, bebek maması, çikolata, gofret ve tatlı yapımında GDO içeren ürünler kullanılmakta olduğu bilinmektedir. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bugün ülkemizde kullanılan hayvan yemlerinin tamamına yakınında GDO’lu soya kullanılmaktadır. Üstelik içeriğinde genetiği değiştirilmiş ürün kullanılmış olan hiçbir ürünün etiketinde GDO’lu ürün olduğu belirtilmeden. Böylece hayvan sağlığı ve besin zinciri içinde insan sağlığı hiçe sayılmış durumdadır. Henüz tüm bitkilerin genetiği ile oynanmış olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bilinen en fazla mısır, soya, pamuk ve kanolanın genetiğinin değiştirildiği ve satışının yapıldığıdır. Ancak mısır ve soya başı çekmektedir. Bu bitkilerin özellikle hayvan yemi olarak kullanılmaları talebi de canlı tutmaktadır. Özellikle ABD, Arjantin, Kanada ve Çin’den yapılan mısır ve soya ithalatında GDO’lu ürünler ülkemize girmektedir. İçeriğinde soya kullanıldığı yazılı hazır gıda ürünler alındığında bu soyanın GDO’lu olup olmadığı şüphesi hep var olacaktır. Çünkü genelge %0, 9’dan az GDO içeren ürünlere “GDO içerir” şeklinde bir ifade konulmasını mecbur etmediği gibi, GDO içermeyen ürünlere “GDO içermez” türü bir ibare konulmasını da yasaklamaktadır. Bu gün birçok üründe “domuz yağı içermez” ibaresi vardır. Ancak GDO içermeyen ürünlere üreticisi “GDO içermez” yazamayacaktır. Bu nedenle GDO’lu ürünlerin çevreye ve insanlara olumsuz etki yapacağı ve bu durumun önümüzdeki yıllarda felakete varan sonuçlar doğuracağından korkulmaktadır. Bu şekilde ki bir uygulama ile halk GDO içeren ürünlerden kaynaklanabilecek tehlikelerden bırakın korunmayı haberi bile olmadan yaşayacaktır. Yönetmelik tohumlukları ise tamamen bu yönetmeliğin dışında tutmaktadır. Yani GDO içeren maddeleri içeren mamüllerin kontrolünün en üst düzeyde yapılacağı kabul edilse bile ithal edilecek tohumlar bu kontrolün dışında kaldığı için sorun yine en üst düzeyde hafızaları meşgul etmeye devam edecektir.

Çevreye ve insanlara etkileri nelerdir?

Genetiği değiştirilmiş organizmaların bulundukları çevredeki doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybına neden olmaları, yabani türlerin doğal yapılarında sapmalara neden olmaları, ekosistemdeki tür dağılımını ve dengeleri bozmaları çevre ile ilgili en önemli korkulardır. Bu konuda en riskli ülkelerin başında ülkemiz gelmektedir. Çünkü ülkemiz bitki çeşitliliği yönünden Dünya’da sayılı ülkeler arasındadır. Özellikle de endemik yani sadece burada yetişen bitkiler yönünden son derece zengindir. Bu özelliklerinin zarar görmesi bir nevi çevre felaketi olacaktır. İnsan sağlığına yönelik korkulan etkileri ise; insan ve hayvanlarda antibiyotiklere karşı dayanıklılık oluşturması, gıdalarda katkı maddesi katılmış şekilde kullanılması durumunda insan ve hayvanlarda toksik ya da alerjik etki yapması, doğrudan alınması durumunda ise insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali. Bütün bu olasılıklar bir araya geldiğinde GDO’lu ürünlere şüphe ile bakılmasının doğal olduğu sonucuna ulaşılıyor.

Sonuç;

Dünyada genetiği değiştirilmiş ürünlerinin üretilmesi tekeli 8–10 firmanın elindedir. Bu firmaların ana hedefinin, dünyadaki tüm ülkelerin tarım ve hayvancılığının, tohum alımında kendilerine bağlanacak şekilde biçimlendirilmesi olduğundan kimse kuşku duymamaktadır. Dünya tohumculuğunu kontrol altına alarak dünya gıda sistemini kontrol altına almaya çalıştıkları aşikardır. Bu firmalar genetik yapısı değiştirilen ürünlerini patentlendirerek kontrol altına almış bulunmaktadırlar. Bugün yaklaşık 25 ülkede 125 milyon hektarlık alanda GDO’lu tohumlar kullanılarak tarım yapılmaktadır.

Önümüzdeki yıllarda tarım ürünlerinin değişim sürecinin nereye varacağı bilinmemektedir. Neticede binlerce yıldır üretilen türlerin genetikleriyle oynanarak daha güzel, daha ucuz ve bol ürün mü alınacak yoksa “Frankeştayn” tipi türler mi üretilecek sorusunun kesin cevabı bugün tam olarak bilinememektedir. Bu nedenle konuya daha duyarlı ama kontrol edilebilir bir şekilde bakmak gerekmektedir. Ülke ve insanlarımızın menfaatleri dikkate alınarak, genelge yayınlanmış olsa bile konu ile ilgili tüm tarafların tartışması ve asgari bir müşterekte buluşması sonucunda ortaya çıkacak sonuca göre adım atılması en doğrusu olacaktır. Hiç kimse ve hiçbir otorite kendisi ile birlikte, çocuklarımızı ve geleceğimizi de riske atma hakkına sahip değildir.

 
Toplam blog
: 28
: 2362
Kayıt tarihi
: 27.05.08
 
 

Yıl 1960. Adana. Çığlık çığlığa geldim bu dünyaya, niyeyse? İlk, orta lise ve Çukurova Üniversitesi...