Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '13

 
Kategori
İnançlar
 

GDO haram mı, helal mi?

GDO haram mı, helal mi?
 

ABD Başkanı Obama, 26 Mart’ta, GDO’ya karşı Federal Mahkemelerin elini kolunu bağlayan, “Monsanto’yu[1] Koruma Yasası” (Monsanto Protection Act) olarak bilinen yasayı onayladı.

Böylece dünyanın en büyük tohum patent firması yasalar üstü bir konuma ulaştı. Bundan sonra Federal Mahkemeler zararlı olduğu kanıtlansa veya henüz test edilmemiş, zararları bilinmiyor olsa bile yeni GDO’lu tohumların ekimini engelleyemeyecek.

Peki, yasal statüye kavuşması GDO’nun aklandığını gösterir mi? Elbette, hayır! Ama dünyayı yönetmeye soyunan firmaların güçlerinin artık nerelere ulaştığını, ABD Başkanını bile esir alabileceğini göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir.

Tekerleğin icadından önce hiçbir dilde “tekerlek” diye bir kelime yoktu. Ancak “dönen yuvarlak şey” icat edildikten sonradır ki,  her toplum yeni buluşa kendince bir isim verdi.

Kur’an’da da önceki yüzyılların değil, yaşadığımız çağın icadı olan GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) kelime olarak aranınca bulunamaz. 

Ancak, Kur’an “Eskimez Kitap” olduğu içindir ki, her çağda daha önce anlaşılmamış ayetler gün yüzüne çıkar, anlaşılır hale gelir. Yeniden ve çağın gereklerine göre yorumlanan Kur’an her çağın kılavuzu olmaya devam eder.

Geldiğimiz çağda kendimizi çok ilerlemiş hissediyoruz.

Ancak, torunlarımız bizim teknoloji, gelişme olarak kutladıklarımızın sonuçlarını sorun olarak kucaklarında bulacak, hiç değilse kalanı kurtarmanın derdine düşecekler.

Sınaat/Teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir. (…) Ne kötüdür onların sınaat/teknoloji olarak üretmekte oldukları!”(Maide, 14, 63)

Önce günümüzde üretim nasıl yapılıyor onu kısaca hatırlayalım. Sonra da ilgili ayetlere bakalım:

Etinden, sütünden, yumurtasından faydalanmak için beslenilen hayvanlar yaratılışlarına uygun şekilde, kırda bayırda gezmek, otlamak, denizlerde yüzmek yerine çiftliklerde neredeyse kıpırdamadan hapis gibi tutuluyorlar.

Çabuk büyümeleri için doğal beslenmelerine uymayan yem/hormon, hasta olmamaları için antibiyotikler,  hızlı büyüyüp kemikleri yeterince gelişmediği için ağrı kesiciler, sıkışıklıkta birbirlerine zarar vermemeleri için sakinleştiriciler veriliyor.

Hayvanlar da sanayi ürünü haline geldikleri için artık “sarıkız”, “alaca” gibi isimleri yok, onun yerine, kulakları yarılıp takılmış küpelerinde 13, 155, 2350 gibi numaraları var.

“Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: ‘Senin kullarında belirli bir pay elbette alacağım. (…) Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah’ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler.”(Nisa,119-120)

Hayvanların vücutlarındaki kimyasalları, GDO’lu yemleri onların eti, sütü, yumurtası ile biz de yiyoruz. Ayrıca bu atıklar suya, toprağa karışıyor. Arıtma tesisleri sudaki ilaçları, hormonları arıtmıyor, denizlere karışan atık sular denizlerdeki yaşamı da etkiliyor. O kadar ki, söylendiğine göre 2048 yılında Akdeniz’de balık kalmayacak!

Pek çok kişi, “içinde domuz ürünü yoktur” yazıyorsa temizlik için yeterli sayıyorsa da gerçekte temizlik bununla sınırla değil.   

Daha çok satmak, raf ömrünü uzatmak için gıdalara çok sayıda katkı maddeleri karıştırılıyor. Gıdaların raf ömrü uzadıkça insanın sağlıklı yaşam süresi kısalıyor. Daha çocukluk çağında hastalıklar başlıyor. Astım, alerji, diyabet, kanser artıyor. İlaç sanayi devreye giriyor. Kazanan firmalar, kaybeden insanlar oluyor.

 “Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helal olmak şartıyla yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size açık bir düşmandır.”  (Bakara,168)

En çok et veren, en çok süt veren, yumurtlayan, eti en çok beğenilen gibi cinsler seçildiği için evcil hayvan cinslerinin üçte birinin nesli daha şimdiden tükenmiş durumda.

Yöresel sebze, meyve çeşitleri hızla yok oluyor.

Hindistan’da binlerce pirinç çeşidinden birkaç tanesi kalmış. Bulabildikleri farklı çeşitleri ileride işe yarar diye kavanozlarda saklıyorlar.

Gen bankaları kuruluyor. Ama hava, su, toprak kirli olunca nerede neyi, tüm insanlara yetecek kadar yetiştirebilirisiniz ki!

“ İnsanlardan öylesi vardır ki, onun Dünya hayatına ilişkin sözü senin hoşuna gider ve o, kalbindekine Allah’ı tanık tutar. Oysaki o, düşmanların en yamanıdır. Yanından ayrıldığında /işbaşına geçtiğinde yeryüzünde fesat çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için ise koyulur.”(Bakara, 204)

Genetik çeşitlilik azaldıkça farklı hastalıklara karşı direnç azalıyor.

Genetik çeşitlilikse türün devamı için hayati önem taşıyor.

Allah kurbağanın bile yüzlerce çeşidini, milyon çeşit canlıyı, bitkiyi boşuna yaratmamış. Örneğin, tek tip ağaçtan oluşan ormanlarda bir hastalık veya zararlı geldiği zaman o ormanın tümü yok oluyor. Ama farklı cins ağaçlar varsa belli çeşitler zarar görse de diğerleri zarar görmüyor. Ortamı koruyan diğer ağaçlar sayesinde orman kendini tekrar yenileyebiliyor.

Gen teknolojisi için öne sürülen, yoksul ülkelere yardım, daha çok verim bahanedir.

Tohum patentli ürün haline geldikçe, katır gibi döl vermez hale getirildikçe bundan sadece tohum ve tarım ilacı satan firmalar kazançlı çıkıyor.

Üretici borca battıkça batıyor, firmaların ve bankaların eline düşüyor.

Dünyada istendiğinde tarım yapılabilecek milyonlarca hektar boş arazi ve yüz milyonlarca da genç-işsiz-aç insanlar var.

Hatta doğudan batıya Türkiye’yi gezin. Köyler, tarım arazileri bomboş duruyor. Şehirlere yığılmış insanlarsa işsizlikten şikâyet ediyor!

İnsanların daha fazla balık yiyebilmeleri için balıkların genlerinin değiştirilip büyütülmesi değil suların kirletilmemesi gerekir.

Açlığa karşı, yoksul ülkelerin denizlerinin ucuza kiralanıp, bölge halkının aç kalması pahasına, sanayi ülkelerine bol ve ucuz balık sağlama gibi politikalara karşı çıkılması gerekir.

GDO tozlaşma ile doğal ürünlere bulaşıyor. Onları da bozuyor.

Kısa vadeli çıkar ve olmayacak hayalin bedeli, geri dönülmez açlık ve kıtlık olmadan önce insanların bunu bir kaç firmanın veya devletin işi değil, insanlığın ortak sorunu olarak görmeleri, ona göre tepki vermeleri hayati önem taşımaktadır.

GDO’lu üretim yapmak için büyük firmaların küçük köyleri gasp ederek insanları yersiz yurtsuz bırakmasına; kendi ürününü-tohumunu satmak veya ekonomisini çökertmek için diğer ülkelerin üretimine müdahalesine karşı çıkmak her ülke yurttaşının görevi olmalıdır.

Sorun gerçekte üretim ve verim değil, paylaşma ve anlayış sorunudur.

İnsanlık birbirini sömürerek, birbirinden çalarak, gasp ederek yemekten artık vazgeçmek zorundadır.

Küçücük bir gezegende, hepimiz aynı gemideyiz. Hiç değilse kendi gezegenimizi ve kendi neslimizi yok edecek kadar aptal olmamak zorundayız!

Ne yasalar, şeyh, efendi veya bilim adamı olsa da birilerinin şaşırtması, ne de Şeytana uymak Allah’a karşı mazeret değildir. Allah her kişiye akıl vermiş ve kendi yaptıklarından sorumlu tutmuştur. Her kişi yaptığından, verdiği sözden, verdiği oydan sorumludur.

“Ben bir kişiyim, benim kararım ve yaptıklarının sonucu değiştirmez ki”, diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. En azından kendinize hem dünya hayatınızda iyilik yapmış olursunuz, hem öbür dünyada vereceğiniz hesabınızdan hiç değilse bunun günahını düşmüş olursunuz.

“Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz.” (İsra, 15)

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun! Ve her benlik, yarın için önden ne gönderdiğine bir baksın.Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.” (Haşr, 18)

Unutmamak gerekir ki, imparatorları, firavunları güçlü kılan veya yıkan tek tek insanların ortak kararıdır. Bugün verdiğimiz tek tek oylar bir araya geliyor, hükümetler kuruluyor.

Su damlaları birleşip okyanusları, pirinç, buğday, mısır taneleri bir araya gelip milyarları doyuruyorlar!



[1] Monsanto hakkında, “Deccal’in adı var: Monsanto, Ca…” başlıklı, 2 Ağustos 2009 tarihli yazımda detaylı bilgi verilmişti.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..