Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Geberik hayaller

Geberik hayaller
 

Benim adım Remzi, çakal Remzi der bana arkadaşlar, ne çakallığımı gördülerse. Ortaokuldan sonra okula devam etmedim. Okumak angaryaydı ve aptallar okula giderdi bana göre. Piyasaya girmek ve yükselmek en akıllıca işti. Askere gidene kadar garsonluktan tombalacılığa, balıkçılıktan sinema makinistliğine her işi yaptım. Bu sırada hedefimi de belirledim, dünyada paranın, gücün ve özgürlüğün simgesi Amerika. Gidecek ve zengin biri olarak dönecek bana çakal diyenlere çakallığı gösterecektim. Balıkçılıktan aldığım gemici bonservisi ile uluslararası çalışan bir gemiye attım kendimi. Yarım dünya turu attıktan sonra Amerika’ya sefer vardı. Zaman gelmişti artık. Limana geldiğimizde izin saatimizde attım kendimi “kutsal Amerika”sokaklarına.T am düşündüğüm gibiydi, hızla akan bir hayat, renk cümbüşü, kalabalıklar, sarışını, esmeri, çekik gözlüsü, kara derili bir yığın insan seli akıyordu caddelerde. Gün benim günümdü artık, ”hey koca Amerika, çakal Remzi burada, nimetlerini göster bakalım”diye bağırdım gökdelenlere, sesim kayboldup gitti, kalabalığın gürültüsü arasında. İlk birkaç hafta cepten yedim ama aradığım fırsatların hiçbiri bana denk gelmiyordu, i ngilizcem daha çok tarzancaydı, bu yüzden hiçbir kapıyı açamıyordum. Sonunda cep de boşalınca, çöplerde artık hamburger, sosis kovalamaya başladım. Parklarda geceleyip, uykuda başıma birşey gelmesin diye ağaçlara kemerimle kendimi bağlayarak uyudum. Bir benzincide pompacı olarak çalışan bir Türk’e rastlamasaydım sonumun iyi olmayacağı aşikardı. Oradan kaç aydır haber alamadığım evimi aradım, abim ölmüştü.... Benim haberim bile olmamıştı......

Aradan geçen altı yıl sonra beni acıyarak işe alan benzincide çalışarak biriktirdiğim para cüzdanımda geri geldim ülkeme. Çoktan gebermiş olan hayallerim ve çakaldan daha çok sünepe bi sokak köpeği gibi hissederek kendimi baba ocağındayım şimdi. Artık bir durakta taksi şoförlüğü yapıyorum.Geceleri çalışmıyorum, evimi, yatağımı özlemişim, hem de ne çok. Çakal değil de “Amerika’lı” oldu ismim ne kadar beğenmesem, söylemeyin desem de....Amerika’lı, Amerika’lı....


********* ********* ********* *********

Benim adım Serap, mahallenin engüzel kızıydım, hala da güzelim.Beni Türkan Şoray’dan ayıran şey , yanağımda bir ben olmaması ve kapkara zeytin misali gözler yerine gözlerimin yosun yeşili olmasıydı.Ortaokul sondan itibaren erkeklerin bakışları bana karşı tuhaflaşmıştı.Laf atmalar da çoğalmıştı.Bu bazen hoşuma gidiyor bazen de kızdırıyordu beni, beğenilmek güzel şeydi üstelik.Lise yıllarım rüya gibi geçti, arkadaşlık teklifleri, mektuplar üstüste geliyor, ne yapacağımı şaşırıyordum.Babam ve annem de bana habire öğüt vermiyorlar mı, sinirlerim tepeme çıkıyordu.Sonunda arkadaşlarımın ve komşuların annemden gizli kulağıma fısıldanan şu “artistlik”işine kafayı taktım.Benim fazlam var, eksiğim yoktu Türkan Şoray’dan.Gerisi ise zaten bana yetişemezdi güzellikte.Gittim, kaydımı yaptırdım gizlice, yıldız yarışmasına.Ünlü bir film yıldızı olmaktı hayalim...Şimdi ismim Sevda oldu.Hayallerimle beraber mahallenin güzel değil “en güzel kızı”Serap da öldü artık.Pavyon şarkıcısı Sevda’yım artık ben...Belki bir yerlerde rastlarsanız duvarda afişlerime Türkan Şoray kadar güzel olduğuma hak verirsiniz...

********** ********** ********* **********

Benim adım Sedat , mahalle arasında arkadaşlarla top oynarken bile herkes beni almak isterdi kendi takımına. En iyi futbolcusuydum mahallenin, sonra ikinci lige yeni çıkan şehrimizin takımının genç takımına seçildim. Okul takımında ve genç takımda en gözde oyuncu bendim. Fenerbahçe’de, Galatasaray’da bile oynardım birkaç sene sonra, öyle diyordu hocalarım, arkadaşlarım.Ta ki takım ligden düşünceye kadar böyle geçti bir iki yıl.Sonra yönetim toplanamayınca bir tüccarın eline düştü koca 50 yıllık kulüp.Gençlere önem veren bir takım yapacak önce ikinci lig, ardından birinci lige bile çıkacaktık. Adını bile duymadığımız bir futbolcu eskisini hoca olarak başımıza geldi ve benim için kaçınılmaz son başladı.bana çok umut bağlayan işbilmez hoca aşırı yüklenince bir çifk kale antrenmanında çapraz bağlarım koptu, Ameliyatlar, yanlış tedavi derken futbol hayatım bitti yirmi yaşımda.Üniversite kazanamadığım için iş bile bulamadım.Almanya’dan izne gelen komşumuzun kızı Aynur’la nişanlandım.Hiç olmazsa Almanya’ya gidip “hayatımı kurtarmalıydım”babama göre.Haksız da değildi.Aynur iyi bir kıza benziyordu, çok güzel değildi tabi ki nişandan önce duvarımı süsleyen afişlerdeki kızlar kadar güzel olmasını beklemiyordum.Senesine evlenip gittik Almanya’ya.İlk birkaç ay rutin geçtikten sonra aynı evde Aynur’un iki erkek kardeşi ve ailesi ile yapamayacağımı anladım.İş bulamadım, bir Türk fırınında idareten tezgahtarlık yaptım bir süre.Aynur bana laf sokmaya, sayesinde “adam” olacağımı falan söylüyordu.Artık yeter diyerek yüzüğü ve hayallerimi de masaya bırakarak çarpıp çıktım kapıyı.Mahallemdeyim, evimdeyim artık, babam pek hissettirmese de onun da üzüldüğünü anlıyorum.Bir tekel bayii açtık elimizdeki üç beş kuruşla.Her sabah geberttiğim hayallerime fatiha okuyarak açıyorum dükkanımı.Arkamda Fenerbahçe’nin küçük bi posteri, dalıp gidiyor bazen gözlerim sarı lacivert , çubuklu formaya....

 
Toplam blog
: 242
: 1784
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

1970 doğumluyum.Karadenizin bir sahil şehrinden, hayatın güler yüzlü tarafına tutunmak için İstan..