Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '18

 
Kategori
Deneme
 

Geberip Gideceksin Neyin Peşindesin?

Geberip Gideceksin Neyin Peşindesin?
 

    Rahmetli Tolstoy bir kitabında insan ne ile yaşar diye sormuş, peşinden iki soru daha sormuş. Şimdi bizim Lev abimiz biliyorsunuz inançsızlıktan inanmaya doğru yol almış bir adam. Gelelim kendimize?

       Biz niçin yaşıyoruz?

       Ne ile yaşıyoruz?

       Neyin peşindeyiz?

       Şahsen ben çocuklarım için yaşıyorum. Benim dersine girdiğim ve girmiş olduğum o temiz yüzlü çocuklar için. Onlarla cehalete ve cahillik ordusuyla savaşmak için yaşıyorum. Bahçemde büyüttüm benden daha yaşlı limon ağaçlarım, asma yapraklarım ve yeni yeni dikmiş olduğum ceviz ağaçlarım için, hayatımda 10 aydır yer edinmiş oğlum (köpeğim) Zeus ve onun küçük kardeşleri Ares ve kızım Hades için yaşıyorum. Müziğin sesini duymak için yaşıyorum, piyano çalmayı adam akıllı öğrenmeden ölürsem herhalde pişman ölürüm. 10 aydır hayatımda olan satranç tahtam için yaşıyorum. Benim ahşap, siyah, beyaz güzel arkadaşlarım...

            Neyle yaşıyorum. İnanarak yaşıyorum. Ama size burada inanç şovu yapacak adam değilim. Sağ elimizin verdiğini sol elimizin bilmediği gibi varın siz de benim inancımı bilmeyi verin.

            Sevgiyle yaşıyorum. Sevmek deyince hemen aklınıza bir hatunu sevmek gelmesin. 3 dil bilmeme rağmen hala başka dilleri bilerek, severek yaşıyorum. Bilimle yaşıyorum ah bilim! Ah sen boşayamadığım karım! Bırakmıyor yakamı nasıl da naz yapıyor bir bilinmezliğini daha bana göstererek. Fizik bilimine dalıp da aşık olmamak mümkün mü? Ya biyoloji? Ya anatomi? Sıkılınca şu lise öğrencilerinin sorularını aşıp biraz gen sorusu çözüyorum.

            Şiirle yaşıyorum. Şiirlerim... Sıranın en arkasında oturan o sessiz öğrenci gibi. Güzel olduğunu kabul eden ama ille de duymak isteyen kadın gibi. Hani küçük kıyı sahilinde herkesin yoldan geçerken uğradığı sakin balık restorantı gibi şiirlerim. Bir takım ünvanlar şan şöhret istemiyor, yaşamak istiyor benim şiirlerim saman sarısı bir defter sayfasında.

            Ha ölmek meselesine gelelim. Ah Emre kim bilir bu dünyada senin gibi kaç Emre vardı. Belki 1’inci Cihan Harbinde ölen bir onbaşıydın, belki Sovyetler Birliğinde Sibirya’ya sürülmüş bir ve hayatını ormanlarda geçiren bir gazeteciydin, belki o ruhsuz Amerikan memleketinde mesela Chicago gibi bir memlekette otobüsün arkasına oturtulan siyahi bir köleydin. Hiç kimse varlığından bile haberdar olmadan göçüp gittin. Burada anlatmak istediğim dünyaya tekrar gelmiş olabileceğim değil! Kader be canım kader. Kim bilir belki kaç Emre vardı kaderi sana benzeyen. Bir önemi var mı? Artık hepsi ölü. Bilim adamı bile ölü! Ama fikir? Fikirler hala yaşıyor zaten insan fikri varsa yaşayabiliyor.

            Tahammülsüzüm ben! Haksızlığa, adaletsizliğe, mahallenin abileri tarafından dövülen küçük kardeşlere, saçına papatya takınca bile mutlu olabilen kadınların ağlatılmasına tahammülsüzüm. Ama akılsızlığa büsbütün tahammülsüzüm. Şu hayalini kurduğunuz lüks arabalar, pahalı çantalar, cüzdanlar, 5 bin dolarlık parfümler hiç umurumda değil. Parasız yaşarım ama akılsız (yani bilimsiz) asla. Hele hele vicdansızca, olmaz öyle şey!

            Doyasıya yaşamak lazım hayatı, sayıp sövmeden, kırıp dökmeden! Nasılsa omuzlarda taşınacağız son günümüzde. Nasıl bilirdiniz diye soracaklar; iyi bilirdik, diyecekler hep beraber. Herkesten daha üstün bir sıfatımız olacak. Rahmetli! CEO, Side Manager, Supervisor, Boss, Müdür, Başkomiser, Genelkurmay Başkanı! Yahu hangisi rahmetli kadar kıymetli! Sen o Ferrarilere, lambor bilmem nelere binmek, rezidanslarda, havuzlu villalarda oturmak isteyen hırslı psikopat! Geberip gideceksin neyin peşindesin?

 

Emre Erden

 
Toplam blog
: 203
: 322
Kayıt tarihi
: 16.11.13
 
 

1991 İskenderun doğumlu. EMU Mütercim Tercümanlık, Amasya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezun..