Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '08

 
Kategori
Blog
 

Geç buldum, çabuk kaybettim olmasın!

Geç buldum, çabuk kaybettim olmasın!
 

Dokunmayın blog kategorisine, lütfen…

Aylar sonra keşfettim! Keşfettiğim andan itibaren, önce kendi sayfama bakıyorum, ardından blog kategorisine…

Deve kuşu gibiyimdir, tabiri caizse, söz konusu kategoriyi keşfedeli ufkum açıldı!

Yalnızca yazardım, ilk başlarda, sonraları ana sayfaya takılmaya başladım, ardından “Evreka!... Evreka!...”

Böylece bir çok kişi tanıdım, yüz yüze gelmesek de, farklı bakış açılarına tanık oldum! En çok o alanda blogdaşlarımı tanıdım!

İtiraf edeyim ki, deve kuşu örneği abartma değildir, yazardım, yalnızca kendi sayfama bakardım, hatta yorumlara bile yanıt vermeyi sakillik sanırdım!

Hani, sanki yoruma teşekkür edersem ayıp olur, şımarıklık gibi olur diyerek… Hani, ah haklısınız dersem yalakalık… Yanlış anlamışsınız dersem fikrine ayıp gibi… Çoğu yorumlar öylece karşılıksız kalıp gitti, birileri uyarana, uyaranlara derdimi anlatana, bu arada söz konusu alanı bulana kadar!

Kendi adıma şıklık yaparak yanıtlamadığım yorumların hakaret gibi algılandığını öğrendim! Okuduğuna yorum yazmak gerekliliğini savunanların olduğuna… Gereksizliğini hali hazırda savunuyorum ama, bu kez popom dışarıda, kafam kumda olmadan!

Farklı bakış açılarını bu kategori olmasa nasıl gözlemleyebilirdim ki?

Sokaktaki değil, yazan, çizen insanları tanıyorum, kaprislerini yeri geliyor, yeri geliyor hırçın tarzının altındaki naif yüreği… Kaygıları gözlemliyorum, insanca, dostluk adı altında kullanmaları, kullanılanların memnunluklarını, ortak düşman hedefe saldırılarını… İyi niyet adı altında laf dokundurmaları savuranları, gerçekten iyi niyetli olup ortama uyum sağlayanları…

İyi niyetin kötü algılanmasını, kötü niyetin iyi… İnsanlık hali!

İnsanlık halinin çokça sorgulanmasına, yargılanmasına da tanık olunuyor buralarda, kendi yaparsa şeker, badem, başkası yaparsa deşifre et ki, gülsün elalem! (Aaa, eğer böyle bir atasözü falan yoksa, benden çıkmıştır, haberiniz ola!) (Hoş, ne olacaksa…)

Ben dahil, bu kategoride dökülüyoruz, başka kategorilere nasıl taşıyabiliriz bilmem kim demiş ki diye başlayan serzenişleri?

Ya da teşekkürleri…

Geçmişi neymiş, kim bu hale getirmiş, konum dışında, şu an ki halinden memnun olduğumdur yazımın amacı!

Her okuduğum mutlu ediyor mudur beni, katılıyor muyum, o bambaşka bir konu, elbette ki olması olasılık dahilinde bile olamaz, ancak en iyi kendini ifade ediş yeridir bu alan, serzenişlerin, kaygıların, korkuların, dostlukların… Son kelime biraz yavan kaçtı, dostluklar yazılarda, yazıların altına eklenen yorumlarda yaşanamaz! Dost bildiğinin beş yazısından ikisine yazarsın en fazla, yüreğin zaten onunla birliktedir, fazlası gereksizdir, şakşakçı gibi olmayı ne sen istersin, ne dostun!

Yakınlaşma diyebiliriz, düşünsel ve duygusal anlamda az buçuk uzlaşma… Hiç göz göze gelmediği bir insana, yazı yazarken aynı platformda, methiyeler düzen insanlara, samimiyeti sınırlayamam, algılama yeteneğini de, herkes de aynı kategoride olamaz elbette, ama öylesine yazılanlar var ki, kim neye göre yazar, okuyorum ayyuka çıkanları, ya ben anlamıyorum, ya gereksiz bir abartma var!

Ben dahil, hepimizin teşekkürlerini, kırıklıklarını, özel paylaşımlarımızı kullandığımız bir alan!

Blog sayılarımı kutlamadım, bu benim inisiyatifimde olan bir olay, kutlayanlara blog kategorisine aşina olduktan sonra katıldım, tercih meselesidir, ister paylaşırsın, ister kutlarsın… Kutlamak geliyor ama insanın içinden, arada bir “Kutlamıyorum ben” demek geçmiyor değil içimden, ne yalan söyleyeyim, ama şunu düşünüyorum: Kutlamak istemeyen sensin! Kutlamak isteyenler var. Kutlamıyorum diye görmezden gelirsin, ya da kendimi kutlamıyorum ki seni mi kutlayayım dersin! Hangisini tercih edersin?

Kutlayana saygı duymayı der iç sesim, yoksa kime ne borcum olabilir ki?

Bu kategori ufkumu açıyor, yazar çizer camiasını anlamama, naçizane az buçuk irdelememe, en çok da kendimi gözlemlememe yardımcı oluyor!

Yeri geliyor parmaklarım tuşlara saldırmak istiyor, bir dakika diyorum kendime, üç nefes al önce…

Bunca çalışmaların çıkmasın nafile…

Yediye çıkar nefesini, sanma ki sana kötü bir şey demek istedi…

Dese de ne çıkar, bilmiyor musun kendini…

…….

Aslında kim bilir, söz atılan ile üstüne alan ile arada dağlar var!

…….

Olsa da ne yazar, herkesin kendini gördüğü bir ayna var, ayna sahibine ihanet etmez aslında, ayna aynadır ama gören göz istediğince yanılsamadadır!

Aynanın aslında kabahati yok bu işte!

……..

Bu kategori, en samimi, en doğal paylaşımların yeridir!

Bunca yazılan, çizilen arasında, her bir yazar kendini ifade etse de, eleştirse de birilerini bir başka kategoride yazılarında, “Blog” markası gibi ulaşamayacaktır ilgili kişilere!

…….

Neler olmuş, neler bitmiş öğren, üstüne üstlük kişileri gözlemle, şahsına saldırılmış mı, alkışlanmış mı bir yazın, öğren…

Kızdığına yaz, sevdiğine…

Editörlere çat, olmadı sisteme!

……..

Geç buldum, çabuk kaybettim olmasın, en hareketli bölüm olduğuna vallahi kalıbımı basarım!


Gülgün Karaoğlu
Kasım,26/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..