Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

06 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Geç gelen ölüm

Geç gelen ölüm
 

Seher on altı yaşında idi çok erken gelen; ama gecikmiş sayılabilecek bir ölüm onu alıp gittiğinde…

Hangi ölüm geç gelir ki?

Ölümü hangi yaşa yakıştırırız ki?

Her ölüm mutlaka erkendir. Seher’in hikayesini bir dergide okudum. Öğretmeni anlatmış onu. Her kelimede burkuldu içim , her kelimede keşke tanısaydım Seher’i dedim. Ona verilen on altı senelik ömrü severek kabullenmiş, her geçen günü ölümünün gecikmişliğine vermiş tevekkül dolu Seher’i keşke tanıyabilseydim. Severek ve büyük bir coşkuyla yaşamış , asla gücenmeden Allah’a ve asla gocunmadan ölümden…

Ellerini tutmak istedim Seherin, ‘ölüm güzelliği’ sinmiş gözlerine bakmak , göğüs kafesinin altında ‘’yakışmaz bana ölüm’’ diyerek atan kalbin sesini duymak istedim.

NE ÖLÜMDEN KORKMAK AYIP

NE DE DÜŞÜNMEK ÖLÜMÜ… demek istedim.

Seher’in nasıl bir amansız hastalığa yakalandığını ancak ölümünden sonra öğrenmişler öğretmeni ve arkadaşları. Ölüm haberini, onu hastahanede ziyaret edeceklerinde verecekleri sevgilerini ve güzel dileklerini yazdıkları, üstünde peluş bir ayı olan defteri dolduramadan almışlar.

Anne ve babası Akdeniz anemisi hastalığının taşıyıcısıydı. O ise taşıyıcı değil hasta olmuştu. Bebekken konan teşhis ve ancak on dört sene biçilen bir ömür…Hastalığını çok küçükken öğrenmiş, hayata küs(e)memiş’’ liseyi bitirecek kadar yaşasam yeter’’ demiş. Koluna kan şişesi takılıyken bile ders çalışırmış, okula gidemediği zaman arkadaşlarını arar onlardan konuları ödevleri öğrenir zevkle hastahane odasında çalışırmış. Ancak ecel onu diplomasını almasına dört ay kala almıştı. İşte; insan ile eceli daha yakındır birbirine, emelinden…

Camii avlusunu lapa lapa kar doldururken evlatlarını kaybeden ailenin yüreğini de ateşler sahipleniyordu, belki de dile getirilemeyen pişmanlıklar . O omuzlar üzerinde ilerlerken, arkadaşlarından bazıları belki de ilk kez bir mezarlığa gelmişti. Melekler tabutunun üstünü kar taneleriyle kapladı, her kar tanesinde bir meleğin duası yazılıydı. Melekler ve arkadaşları onu dualar içinde uğurladılar…

Seher henüz on altı yaşındaydı, kaderin onun çelimsiz omuzlarına yüklediği yükü büyük bir azimle taşımıştı, olgun ve sakindi, , elinden geldiği kadar direnç kimseyi suçlamamış göstermişti hastalığına. Annesi çoğu kereler hastane odasında bitap düşer, dua etmeyi bile bırakır gözyaşlarına teslim ederdi gözlerini. Kızına söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki; bir keresinde ‘senin yerine ben olmalıydım bu odada’ demişti, ‘senden özür dilerim’. Gülümsemişti Seher, hastalığın erişemediği gözleriyle. Dudaklarına dokunmuştu annesinin ‘ bir daha söyleme bunu dünyaya bin defa gelsem senin kızın olur ve bin defada hasta olmaya razı olurum’ ...

Seher ve annesi benim hayalimde hala o hastane odasında…..

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..