Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Geç kaldım

Geç kaldım
 

Ruhum yanında...


Oldukça yağmurlu bir sabaha uyandım, yağmuru sevip sevmediğimi düşündüm. Sevmiyorum sanrım. Yağmurun sesini dinlerken henüz ortaokul sıralarındayken öğrendiğim Tevfik Fikret’in yağmur şiirini mırıldanmaya başladım…

“Küçük, muttarid, muhteriz darbeler

Kafeslerde, ramlarda pür ihtizaz

Olur dembeden nevhager, nagmesâz

Kafeslerde, ramlarda pür ihtizaz

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler..

Sokaklarda seylâbeler ağlaşır,

Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;

Bulutlar karardıkça zerrata bir

Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir;

Bürür bir soğuk gölge etrafı hep,

Nümâyan olur gündüzün nısf-ı şeb.

Söner şimdi, manzûr olurken demin

Heyulası karşımda bir âlemin

Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;

Bakıldıkça vahşet çöker yerlere.

Geçer hoş sokaktan, hayalet gibi,

Şitâbân ü puşideser bir sabî;

O dem leyl-i yâdımda, solgun, tebâh.

Sürür bir kadın bir ridâ-yı siyâh.

Saçaklarda kuşlar - Hazindir bu pek!

Susarlar, uzaktan ulur bir köpek.

Öter gûş-i ruhumda boş bir enîn,

Boğuk bir tezâd-ı sükûn u tanîn:

Küçük, pür heves gevherin katreler...

Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz

Olur muttasıl nevhager, nağmesâz

Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz

Küçük, pür heves, gevherin katreler...”

Şiiri yavaş yavaş mırıldanırken okumakta olduğum kitabım ve çayımı alarak okuma koltuğuma oturdum. Kitabın özenle betimlenmiş dünyasına seyahat etmeden önce haberlere bakmak üzere televizyonu açtım. Dinliyorum Cumhurbaşkanlığı seçimleri, açılım ve Diyarbakır eylemleri derken Spikerin dünün bilançosu 7 cinayet dediğini duydum dikkatimi çekti .Bir doçent bir kadın uğruna bir profesör tarafından boğazı kesilerek öldürülmüş…Bir kadın  uğruna…kadın değersizleştirildi mi, aşağılandı mı derken kadının evli bir çocuk annesi bir sekreter olduğunu ve her iki bilim adamı ile de gönül ilişkisi yaşadığını öğrendim… Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum bu olay da bende herhangi bir şaşkınlığa sebep olmadı. Buna rağmen üzüldüm gencecik yaşta hayata veda eden bir hoca, hayalleri, talebeleri, çocukları gözümün önüne geldi. Merakım ihtirasın boyutunda saplandı kaldı. Cinayet işleyecek kadar gözü dönen hocanın ihtirasına takıldım. Oysaki tablo çok düzgündü karı koca profesörler... Meslektaşlar, birbirleri için biçilmiş kaftanlar diye düz bir çıkarım yapmak kolay olanı. Ama demek ki bir yerler de bir şeyler yanlış gidiyormuş. Bir taraftan da uğruna cinayet işlenen kadının da fazlaca ihtiraslı, arzulu ve tatminsiz olduğu kanaatine varıyorum. Neticede kadın da evli, yani üç erkeği birden idare ediyor. Mükemmel ilişkiyi yakalamaya mı çalışıyor dersiniz. Her birinin eksikliğini bir diğeri ile tamamlamaya çalışıyor, kendi dâhil herkesi aldatıyor. Peki ya katil olan hocanın eşi ne âlemde. Onuru kırılmış, değersizleştirimiş, aldatılmış .Neden insanlar ilişkilerin de bir sonu olduğunu  kabul edemiyor, niye gördüğü halde tüm terslikleri vazgeçmek istemiyor…derken birden aklıma okuduğum kitaptaki kahramanlar geliyor. Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’ini okuyorum. Karı koca profesörler yerini birden Selahattin ve Fatma’ya bırakıyor. Fatma’nın gönül ağrısı satırlardan taşıyor, taşıyor ve benim kucağıma doluyor. Fatma kendi evinde şeytanlaştığına inandığı kocasını bir hizmetçiyle paylaşıyor, sessiz sedasız. Sessizliği ile isyan ederek paylaşıyor ve utanmadan kocası o kadından iki tane çocuk yapıyor. Gün geliyor Fatma’nın sessiz yakarışları bir fırtınaya dönüşüyor. Tüm hayal kırıklıklarının acısını iki küçük çocuktan çıkarıyor. Çocukları dayaktan sakat ve cüce bırakacak kadar acısını çıkarıyor. Ama mutsuzluk, hayal kırıklığı, intikam arzusu hiç bitmiyor.

Henüz kitabı bitirmedim. Oysaki konu hep aynı noktada düğümleniyor. Kadınlar, erkekler araya giren diğer kadınlar. Mutsuzluklar, aldanmışlıklar ve sonunda kucaklanan kocaman bir yalnızlıklar derken romanda en fazla dikkatimi çekenin esasında bunlardan ziyade Fatma’nın büyük torunu Faruk olduğunu farkediyorum. Faruk bir tarihçi, arşive ve Evliya çelebi okumaya meraklı. Kendimle ortak bir nokta hemen buluveriyorum. Faruk; Evliya Çelebi’nin kendi olabilmesine hayran, yapmacıksız, net ..Bizim tarihçiliğimizi sorguluyor Faruk. Kendimiz olamamamızı dile getiriyor. Haksız mı ya haksız mı, hep kısır döngüler içerisinde hayal gücümüzü arşiv belgeleriyle gölgelemiyor muyuz? Oysaki o belgeler hayal gücüyle az biraz yoğrulsa ortaya neler çıkar neler. Haksız mı Faruk…ben pek bir sevdim Faruk’u…

Derken derken kitabı kaldığım yerden okumaya devam ediyorum. Orhan Pamuk’ta ruhuma dokunan bir farkındalık var. Tarihle edebiyatın coşkulu birlikteliği… Geç tanıştım romanlarıyla biliyorum. Eleştirilere kulak da asmadım oysaki. Benim geç kalmışlıklarımdan biriydi belki de Geç kalmışlıklarım Murathan Mungan’ın dizelerinde dile geliyordu.

 

“Kendinden kaçanlara

saklanacak yer kalmaz dünyada

gün gelir kendileriyle tanışırlar

asıl yalnızlık o zaman başlar

hayata geç kalmıştır kendine geç kalan

şairin dediği gibi

bir daha yaşamak zorunda kalır

geçmişi anlamayan.”

 
Toplam blog
: 12
: 254
Kayıt tarihi
: 26.04.14
 
 

Buluşların ve dahilerin çağında kendini aramaya çıkmış bir içsel gezginim ve insanları anlamaya ç..