Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '14

 
Kategori
Dostluk
 

Gece yürüyüşü ve yol arkadaşlarım

Gece yürüyüşü ve yol arkadaşlarım
 

İlgiyi,Sevgiyi boşuna harcamayın.Kadir,Kıymet bilenden esirgemeyin


Her insanın görünmez bir iç dünyası, her yiğidin bilinmez bir ah-ı var. Mutluluk, mutsuzluk, hüzünler, sevinçler, varlık, yokluk, ilgi, sevgi, saygı bunların hepsi o görünmez küçük dünyanın içinde. Bir kısmı dış dünyamıza yansımış olsa da, çoğu içimizdeki o küçük dünyada saklı kalmakta.

Bahar ile yazımızda hayat mücadelesi nedeniyle spor ve yürüyüşe zaman ayıramadık. Biraz da dal olduğumuz için buna gerek yok dedik. Ömrün sarı hazan mevsiminde ise, yine sabahın seher vaktinde yapamadığımız sporu artık haftada üç veya dört kez gecelerin sakin karanlığında, saat on ikiden sonra (01-30 sularında ) yapıyoruz.

Önceleri tek başına bu yürüyüşe başlamıştım. Şimdi yalnız değilim üç arkadaşımla birlikte bu yürüyüşü yapıyoruz. Arkadaşlarımdan VAŞ’I İstasyon ( Tren Garı ) ile çakmak caddesinin kesiştiği yerde tanımıştım. Yanıma yaklaşmıştı nasılsın iyi geceler der gibi seslenmişti. Bende iyi olduğumu yürüyüşe çıktığımı söyleyince peşime takıldı. Birkaç ay bu arkadaşla tahminen 4 kilometre yürüyüşe devam ettik.

Aradan üç dört ay geçti ikinci arkadaşım DIRIK’I İstiklal caddesinin soğuksu caddesiyle kesiştiği yerde tanıdım, önce VAŞ’LA selamlaşmıştı, birbirinin hal hatırını sordular sonra bana bakmıştı sizinle gelebilir miyim dedi. Bende hadi sende gel dedim. Böylece üç arkadaş olmuştuk, belirli bir mola yerimiz vardı oraya gelir onlar bir şeyler atıştırır sonra ayrılırdık.

Kısa bir zaman sonra üçüncü arkadaşım VAL ki bu günlerde ortalarda yok, VAL biraz sekiyordu, tarifi mümkün olmayacak şekilde onun akıbetini merak ediyorum, nereye gitti, ne oldu diye. VAL’I Burhan Felek Caddesi ile İsmet İnönü Bulvarının kesiştiği yerde tanımıştık. Hiç acemilik çekmedi. VAŞ sağımdan yürür, DIRIK solumdan yürür, VAL ise kendi kararıyla bir metre arkamızdan yürür, yine mekânımıza geliriz onlar bir şeyler atıştırırlar sonra ayrılırız.

Bu arkadaşlarımın gerçek isimlerini bilmediğim için, onlara bu isimlerle hitap ettim. Zamanla onlarda bu isimleri kabullendiler, hangisine ismiyle seslensem neredeyse iki ayak üzeri dururlar sevinirler hadi ne söyleyeceksin söyle gibi ses çıkarırlar.

Geceleyin evden çıktığımda Çakmak caddesinden İstasyona 11 dakikada  giderim VAŞ beni burada bekler selamlaşırız, hal hatır sorarız VAŞ sağıma geçer birlikte İstiklal caddesini takip ederiz ( Bu Mersindeki istiklal caddesi, İstanbul İstiklal caddesi anlaşılmasın ) Mersin İstiklal caddesi bu saatlerde bile kalabalık sayılır. Yolun sağ tarafından kaldırımda yürümeye devam ederiz.

Soğuksu caddesine geldiğimizde yolumuzu gözleyen diğer arkadaşımız DIRIK uzaktan bizi görünce sevinci tarif edilmez, çabuk gelin der gibi seslenir. DIRIK devamlı surette sol tarafıma geçer bu ikiliyle yola devam ederiz. Yürüyüş esnasında arkadaşlarım sırayı hiç bozmazlar, kendi aralarında konuşmazlar, koşar adımlarla yürümezler, benim yürüyüş şeklime harfiyen uyarlar.

Burhan Felek Caddesine geldiğimizde üçüncü arkadaşımız VAL ( bu günlerde kayıp ortalarda yok ) bizi karşılar, VAL diğer arkadaşlara nazaran daha saygılı onlarla hal hatır sorduktan sonra bir metre arayla arkamızdan bizi takip eder, ben ortada, VAŞ sağ yanımda, DIRIK sol yanımda yola devam ederiz.

Gecenin o geç saatlerindeki avcılar  ( cinGözler ) ( Yazarımız Ata Kemal Şahin’in sözü  ) ticari taksiler bizi görünce müşteri diye bekler ama arkadaşlarımı görünce onlara uygun yolcu olmadığımızı anlarlar. Bazen de beni tanıyan arkadaşlar araçlarıyla durur Abi, gideceğin yere götürelim derler lakin  mesele mahiyetini sonra anlarlar.

İsmet İnönü Bulvarına geçeriz. Bu Bulvar hayli uzun bir bulvar, sonuna varmak için takat gerek, zaten bizde ne takat, ne mecal kalmamış. Artık geri dönüş zamana gelmiştir. Geri dönüş istikametimiz Devlet Hastanesi, Adliye Sarayı, Maliye ve 52 katlı hayalet binamızın olduğu mekânımıza geliriz.

Bu mekânın gece sabaha kadar daimi müşterileri var. Adana kebabı, kuşbaşı, ciğer ve dürüm yapılır. Reklam olmasın beni tanırlar. Kaldırımda küçük bir masa ve sandalye kurulur. Arkadaşlarım masasız, sandalyesiz yere uzanırlar. Patron zahmet edip yanımıza gelir selam, hal hatır faslından sonra ne alırdınız diye sormadan gider özenle üç tane bol etli dürüm yapar, her dürümü bıçakla on lokmaya böler ayrı, ayrı kartonların üzerinde arkadaşlarıma servis yapar.

Arkadaşlarım yavaş, yavaş ve gayet iyi çiğneyerek saygılı bir şekilde yemeklerini yemeye başlarlar, etrafı da kirletmezler, çünkü dilleriyle betonu dahi temizlerler. Bu arada patron bana da demli bir çay getirir.  Daimi değil, ara sıra da birikmiş, koyun, kuzu kemiklerini  bir naylon leğen içinde arkadaşlarıma ikram eder. Bu ikram bize mahsus ve ücretsizdir. Arkadaşlarımın o kemikleri etli dürümden daha lezzetli şekilde yediklerini seyretmek beni duyguların deryasına götürür.

Eh arkadaşlarımın karnı dürümle, ya da kemiklerle doydu, benim karnımda çayla ıslandı. Vakit hesap ödeme ve teşekkür zamanı. Bu üç arkadaşımla bu kez Fasih kayabalı caddesine geliriz burada mekânı uzak olan ( iki haftadan beri ortalarda görünmeyen ) VAL arkadaşım üç kez teşekkür eder mahiyette seslenir bizden ayrılır. Seke, seke biraz hızlıca gider biz onun arkasından bakarız o arkasından bize bakar.

Bu kez beş yolda emekliler parkına geldiğimizde DIRIK arkadaşımız yüzüme bakar gidebilir miyim? Diye seslenir tamam oğlum sende git. Biz, VAŞ’LA beraber tam bizim evin bulunduğu caddeye geldiğimizde bu kez VAŞ kuyruğunu sallar iki üç kez üst, üste teşekkür mahiyetinde izin ister o da gider.

Bir kez olsun arkadaşlarımın yürüyüş güzergâhını şaşırdıklarını, yürüyüş sırasını bozduklarını görmedim. Kebapçıya geldiğimizde kaldırımda sırayla uzandıklarını ses çıkarmadıklarını sakince beklediklerini gördüm.

Eh beyhude hanın sonucunda her kes yalnız kalır. Bu biçare de eve gelinceye kadar gün sabahın seher vakti olmuş. Yürüyüşümüz ise hem sağlığa hem duygulara vesile olmuştur.  

Aslında hepimizin gayesi bir lokma ekmek ve dünyada biraz daha kalmak, yarınları görmek, umut etmek, hayal kurmak, mutlu olmaya çalışmak.

Böyle olmasaydı arkadaşlarım VAŞ, VAL ve DIRIK gecenin o saatlerinde beni yürüyüş güzergâhında belirli saatte beklerler miydi? Onlar yaradılış itibariyle benden daha güçsüz, daha çaresiz. Seven sevdiğini bekler, gelen ise bekleyenin kıymetini bilmeli.

Beni bekleyen arkadaşlarımın dili yok, benim dilim var, onlar meramını anlatamıyor, ben meramımı anlatabiliyorum. Onlar geçimlerini sağlayamıyor, ben geçimimi sağlayabiliyorum. Sonra onlar bana güveniyor, benim de bu güveni korumam lazım.

Mutlaka her insanın iç dünyasında saklı, görünmeyen gizli küçük bir dünya vardır. Ben içimdeki bu küçük dünyamdaki yaşamı Padişahın, Haznedarın, Vezirin yaşamına değişmem. Para, pul, mal, mülk gözümde bir dirhem değer etmez.

Küçük dünyada saklı hüzünler de bitmiyor. Yukarıda da değindim gibi arkadaşımız VAL iki haftadan beri ortalarda yok, her gece buluştuğumuz yere geliriz beş, on dakika bekleriz ama nafile gelen yok, giden yok. Kebapçı bile üzülüyor Abi, senin yüzünden bizde arkadaşlarını seviyoruz, onlar çok akıllı arkadaşlardır hayrola diğeri nerede. Bende ona iyi dürüm yapmadınız size küstü diye takılırım.

Derdini anlatana sabır ve metanet dileyiniz.

Meramını anlatamayan güçsüzlere çare arayınız.

 

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN

 

 

 

                                                            

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..