Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '07

 
Kategori
Mizah
 

Gecenin hırsızı sizler için bildiriyorrrr!!! Buluşma notları 2

Gecenin hırsızı sizler için bildiriyorrrr!!! Buluşma notları 2
 

Ay bi yazı yazdım, ortalık kırıldı..Tebrik kıyamet. Alkışlar, takdirler, iltifatlar.gırla.. Eee? Haliynen bize de devamını getirmek kaldı ki, aldığımız takdirlerin suyunu çıkaralım, değil mi arkadaşlar! Hem en çok yorum alan, en çok soru sorulan, en çok okunan olduğumuzu editöryanın gözüne gözüne sokmak lazım! Reyting denen şey önemli.

Ben ki o gece, Kaynana Semra misali reytingi tavan yapmış, ‘’Bir imzanızı şeydebilir miyim Leyla Hanım?’’ diye kuyruğa girmiş hayranlarımı kırmamaya özen gösterirken bu ilgiyi ikiye katlamış bir yazarınızım. Şimdi aynı şeyi yapmazsam ayıp olacak (Bi kere orda, yalnız kalmak korkusuyla Fulya’nın dibine demir atan ben değildim. O çok yalvardığı için mecburen ööle yanında takıldım, gıcık etmeyin adamı)..

Buradan yazıma ilk önce yine Melda’ya seslenerek başlamak istiyorum. Şeyda, Ceyda ve Meldaaaa! Benlen polemiğe girmeyin arkadaşım! Girmeyin işte! Benim gibi bir gerçek sanatçıya, bir şark bülbülüne yakışmaz zaten siznen muhatap olmak!

Ben sizin derdinizi biliyorum! Bana sataşıp, polemiğe girip gündem oluşturmak istiyorsunuz ama yemezler bacım, ye mez leeeer! (Yahu bu arada, bi Allah’ın kulu yok mu şu Melda’yı dürtükleyecek? Hadi kendi okumamış, gözüne bile çarpmamış, onu anladık! Ama bir hayırsever yok mu ‘’Leyla ablan bunları yazmış diye ona okutacak? İnsan bi yorum morum yazar, mesaj neyim atardı, ilgilenir ve bi sataşırdı dimi? Yazık! Bu yeni nesilde büyüklere saygı maygı da kalmamış anacım! Nerde kalmıştık? Haa! Ok!)
Bana boşuna mesajlar atıp, beni kudurtmaya çalışma, gelmem ben senin oyunlarına! Sen daha do diyemezken ben sekiz oktav çıkıyodum bu sesle, n’aabeeer?!! Onun için haddini bileceksin, polemik yapmayacaksın! Olan sesle herkes söyler! Önemli olan, benim gibi bir sesle, duymamış olanlardan bile takdir toplayabilmek! İyi ki bi ses vermiş Allah yani! Bak bakayım sen benim gözüme! Yer miyim ben bunları!

Gözüme dedim de aklıma geldi..Gelmeyenler için yazıyorum.

Ay arkadaşlar, ay ayy ayyy ki ne ayy! Oraya gidince anladım ki, iyi ki ben buraya gerçek fotoğraf falan koymamışım bu güne kadar! Bilmeden bütün öbür bayan yazar arkadaşlara iyilik yapmışım ki, sırf bu iyiliğin yüzü suyu hörmetine aralarım ben Cennet’in kapılarını! Yoksa koysaymışım, öbür bayan yazarları bi tane okuyan olmazdı bu güne kadar! Yıkılırdı bu site benim azametimnen, yıkılırdı!

Bi görmeniz lazımdı yaa! Hatunların hiç biri bi şeye benzemiyolar! Bi tane mi güzel olmaz içlerinde?!! Numunelik bile olsa bi tane mi şık olmaz?!! Hepsi bi de saatlerce kuaförlerde zaman harcamışlar yazık, belli! Allah sizi inandırsın, ben saçımı ‘’yıkıyorum ve çıkıyorum’ takıldığım halde en güzelleri, en bakımlıları, en en en bi çekicileri bendim. (Dip boyamı yaptırmadığımdan mı çıkaramamışım kafamdaki şapkayı? Hadi canım ordan! Kim çıkarıyo bu saçmalıkları bilmiyorum ama yakalarsam, işte o zaman ne yapacağımı biliyorum. Dibini boyatmak için bile mumla saç arayacak kafasında, mumla!)

Sırf öbür bayan yazarlara kıyağımı sürdürmek ve Allah katında sevaplarımı arttırmak için, ısrarla bu karikatürümle yayına çıkmayı sürdüreceğim, haberiniz olsun.

Gelelim konuk tayfasına..

Süleyman Ekim beyefendiyi tanımayanımız yok sanırım burada, herkesler biliyor! Hatta Sema Çürük hamfendinin yakalayamadığı isimlerden biri olma rekorunu da elinde tutuyor ki, bu başarısı bile takdire şayan..Ama siz inanın, yakasındaki isim kartını görmesem ben inanmayacaktım o Süleyman Ekim’in bu Süleyman Ekim olduğuna! Bir ağııııır, bir efendiii, bir durguuuun! Anlatamam! O kadar mizah yazısı yazıyosun ve bu MB de bi karizma yapmışsın, taşı o karizmayı da aslanlar gibi di mi? Ama yok! Ne aslanı? Bütün sütler dökülmüş de, burada benden başka kedi kalmamış havasındaydı..Ööle sessiz sakin, kendi halinde bir arkadaşımız! Bi de böyle bir entel havalarında, sakallar, gözlükler falan (Şapka da mı vardı sanki millet?)..Bi daha ki buluşmamızda kendisine lületaşından, son derece havalı ve kullanışlı bir pipo armağan etmeyi düşünüyorum..Acayip yakışır haa! Şaka yapmıyorum,valla dedim.

Allah’ın adını verdim yaaa!..

Süleyman Bey’i bizzat gördükten sonra daha da kesin karar verdim, mizahçıların hep ciddi adamlardan çıktığına!

Celal Çelik beyefendiler de pek sevdiler beni..Daha önce yazdıklarımdan pek bi şeye benzetememiş beni ama görünce çok büyük bir değer olduğumu katiyetle anladı, biliyorum! Bundan sonra beni büyük bir ilgiyle takip edeceğinden ve hatta MB de adıma bir fanklüp kurmak istediğinden falan da bahsetti.. O ana kadar hiç konuşmayan, ağzımdan dirhemle laf çıkan ben, ki sevmem de öyle cırcır konuşmayı suskun(!) bi mizacım vardır üzerinize afiyet, işte bu şaşalı öneri karşısında artık sessiz kalamadım ve mecburen bozdum arabadaki sessizliğimi..Ve yüksek tevazuumla tabii ki hemen geri çevirdim bendeniz bu önerisini ve teveccühleri olduğunu dile getirerek teşekkür ettim kendilerine..(Aynı arabada mecburen Taksim’e kadar gitmek zorundaydık da, ne yapsın adamcağız? Baktı ki karşısındaki potansiyel bir deli, gevezeeeeeee!.. İdare edeyim bari şunu Taksim’e kadar diye düşündü zaar? Yüksek çene performansımdan ötürü konuşma şokuna girmiştir o gece sanırım!!)

Hani derler ya ‘’Bir hışımla geldi geçti peh peh peh!’’..Pirmete de tam o hesap yani!
Bi ara Pirmete ağabeyimiz de geldi yanımıza bir hışımla, başta beni dövecek falan diye korktum ama sonra yok oldu..(O ara ben Fulya’nın yanında gibi görünmeme rağmen, Fulya’nın benle ilgilenmiyor olması yüzünden kendimi rakı kadehlerine vurmuş ve dibini aramakla meşguldüm bardakların. Ve sanırım içkinin de arttırdığı duygusallığımla kendimi pek bi ezik hissettiğimden korktum galiba Pirmete ağabeyimizin hışmından ve azametinden)

Halbuki gayetnen kibar, tüm asaletiyle geldi Pirmete Bey ve büyüüük bir hayranlıkla ellerimi tutarak bana Adana’lardan, çok sevdiğim arkadaşım Serap’ımın selamlarını iletti. (Soyadı gibi ince bi hatun bu Serap vesselam) ama sonra da yok oldu, bi daha kendisini bulabilene aşk olsun.. Aha bi daha ki görüşmede de ben onun yanına uğrayıp, sadece selam verip kaçmazsam şart olsun!

Aslında yazacak çok arkadaş var ama ben o gece burnumdan kıl aldırmayan tavrımla, hiçbirini tanımadığım halde sanki hepsini tanıyormuş gibi konuştuğumdan ‘’Yazılarınızı hayranlıkla takip ediyorum, harikasınız, süpersiniz’’ yalakalıkları yapmakla meşgul olduğumdan, ayıp olmasın diye isimlerini de soramadım haliyle.
Hem o yaka kartları da bi acayipti zaten canım. En büyük suç onlarda.

Bi kaat parçasının üstüne isimlerimizi gelişigüzel yazmışlar, öylesine, adet yerini bulsun diye de kıytırıktan bi plastikle kaplamışlar, arkasına da yeni doğmuş bebe altını için kullandığımız çengelli iğnelerden hallice bir çengelli iğne tutturmuşlar! Olmuş sana yaka kartı! Yahu, akıl var nizam var! O iğnenin gücü, o kartı taşımaya yeter mi? İnsan şööle kravat iğnesi gibi olanlardan taktırırdı dimi?!!

Haliynen bir müddet sonra ‘’Güneşini batırmış gündöndü ’’ gibi büküverdi bütün kartlar başını aşağıya. Okumak için ancak, Temel’in uzaylı fıkrasındaki gibi bir pozisyonda dizlerinin üstüne çöküp, başını da yukarı kaldırıp bakman lazımdı ki görebilesin! Ya da en kolayı, elini uzatıp, kartı tutup, kaldırıp bakasın! O da olmuyor ki ama! Adamcağız ve ya kızcağız gelmiş yanına, selamlaşmış! Sarmaş dolaş öpüşmüşsünüz, konuşmuşsunuz! Tanımadığını belli edememişsin! E şimdi o durumda, lafın ortalık yerinde elini uzatıp da ‘’Du bakim senin adın neydi yav??’’ diyemeyeceğimize göre, soramadık da haliyle! Yazık oldu o kadar arkadaşa! Hiç birinin adını hatırlamıyor bu balık hafıza şimdi..

Bi daha sefere prodüksiyonu biraz yüklüce tutmaları lazım! Ne de olsa bizler gibi Avrupa görmüş, oralarda resmi resepsiyonlara katılmış, mürekkep yalamış bi kitleyi ağırlıyorsun di mi? Acık bunun farkında olacaksın koskoca Milliyet Gazetesi olarak bu organizasyonu yaparken! Utanmasalar içki falan da koymayacaklarmış nerdeyse ama göstermelik olsun diye koymuşlar oraya bi kaç şişecik işte! En azından rakı şişeleri için durum buydu! (Yoksa benim rakı içme hızım karşısında, servisten sorumlu arkadaş, üzerine zimmetli diye kaçırdıysa rakı şişelerini bilemem tabii!) ?

Ay utandım yani arkadaşlar! Utancımdan, kemiklerim birbirine girmiş vaziyette dolaştım bütün akşam ..Sanki sorumlusu benmişim gibi!

Haa!.. ‘’Benmişim’’ deyince çağrışım yaptı bak! (Hazır aklıma gelmişken bir çağrı da bu vesileyle yapayım bari..)

Milliyet yönetimine buradan sesleniyorum ve bu sese kulak vermeye davet ediyorum:

Bilmiyorsanız bilmiyoruz deyiniz ve elinizde yoksa bu işten anlayan, ben gibi PR eğitimi görmüş arkadaşları kadronuza kataraktan danışınız! Çok yüksek bi fatura da çıkmaz size, korkmayınız! (Bu arada tırım tırım iş aramakta olduğumu ve sürünmekten vazgeçip, komandolar misali alçak sürünmelere geçtiğimi hayatta söylemem! Israr etmeyin, alamazsınız ağzımdan! Kim çıkarıyo bu söylentileri anlamadım valla!)

Bu arada, siz sevgili okur arkadaşlarımdan da bir ricam olacaak! Hani o ‘’Şu duayı bilmem kaç kişiye daha çek, yoksa evin yanar, paran kaybolur, şu felaket gelir, vs..’’ tadında gelen sms’ler veya posta kutularında bulduğumuz mektuplar var ya? Ben şimdi Mekke’de bulunan bir yakınıma yazılarımdan birini yolladım ve benim için, yazdığım yazıyı o mübarek topraklarda tekrar yazıp, internet kafeye girmek suretiyle sizlere gönderecek. Gelen yazımı üst üste 77 kez tıklayıp okumanız yeterli olacak sevap kazanmanız için! Sadece 77 kez! Ama bu rakam asgari olan sayıdır ve azaltmak günah olduğu gibi (Sizleri felakete sürükler çünkü unutmayın) çoğaltmakta büyük sevap vardır. Çoğaltırken de aynı iki veya daha fazla sayının yan yana gelmesine dikkat ediniz lütfen. Temsili misal; 77 yerine 88, 99, 111, 222, 5555, vb gibi.. Hatta 1111 rakamına ilk ulaşan arkadaşlara, yine aynı kutsal topraklardan gelecek bir sabır tesbihi de yanında promosyon olarak verilecektir.. Ve bu cinliğimi sevgili editöryamızın fark etmemesi için, bu mübarek yazım denetimden geçmeksizin, korsan yollarla ulaşacaktır sizlere..Ben editörya denetimini kırmak için gerekli hackerlık araştırmalarımı sürdürmekteyim ve bu süre için de sizlerin affınıza sığınmaktayım. Biter bitmez bulacaksınız posta kutunuzda yazımı..Ee malum! Adamlar (veya hemcinsim editörler) cin gibiler valla! Bu fikrimin, bir sonraki buluşma tertibinde verecekleri plaketi hak etmek adına, mübarek aklım tarafından geliştirilmiş bir katakulli olduğunu çakarlarsa, benim plaket işi tehlikeye giriyooo! Çaktırmayın ve yazı gelince en az 77 kerreee tıklayın, olur mu?

Plaket demişken, bir şey daha geldi aklıma.(N’aparsınız, parasızlık zor iş, habre kafa yorduyor adama böyle)..

Bir sonraki toplantıda stand-up gösteri yapmam için teklif getireceklerini duydum. Ama ücret politikasını belirlerken, rakı şişelerinde tuttuğu gibi tutmasınlar hesabı yeter! Anlaşırız neticede. Bu kadar zamandır tanışıyoruz burada, dimi ama? Yaparım bi güzellik! (Allah’ım o zamana kadar sahne fiyatlarının Euro üzerinden sekize katlanması için duacıyım..Bildiğim bütün duaları çekecem sms yoluynan sağa sola)

Neyse..
Sevabıyla, günahıyla ve tıpkı Pirmete’ye de dediğim gibi
‘’Bir hışımla geldi geçti hey heeey heeeeey!..

İlk MB buluşması da dedikoduları ve bendenizin demediğini-komadı’larıyla işte böyle geçti arkadaşlar! Size İstanbul’dan aktarabileceklerimiz şimdilik bu kadar! Bir sonraki buluşma heyecanına değin, ilk buluşmadan kalan heyecanlarınızı muhafaza etmeniz dileğiyle, sizlere hoşçakalınız diyor ve sözü diğer muhbir(!) arkadaşlara bırakıyorum..

Leyla ÖNDERRRR! Milliyet haberrrrrr! İstanbul!

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..