- Kategori
- Şiir
Geceye feryat
Sana geliyorum.
Ey gece! Ey bu gece!
Bir yorgan misali karanlıklarını çek, üstüme.
Karanlıklardır, zifiri olup aydınlık sabahları müjdeleyen.
Sen ki kimine düğün, kimine matem;
Sensin ki Şems’in gözlerinde, Mevlana’nın kalbinin derinliklerinde olan.
Gel ey gece! Ey bu gece!
Kandiller yaktık ufkumuzda,
Mahyalar boynu bükük minarelerde,
Tenhalar oldu yolumuz.
Yüreğimizdeki yangınları söndürmüyor artık göz pınarları.
Seher yeli’nden gayrı kimseler açmaz oldu kapımızı.
Ninniler, mil çekilmiş gözlerimizden uykuları alıp götürdü.
Medet! Medet ey gece! Ey bu gece!
Kapında prangalandığımız artık yeter!
Dök, üstümüze rahmet bulutlarını.
Allah’ım! Bu çağıldayan su da neyin nesi? Kurumuştu ya göz pınarlarım. Yoksa rahmet pınarları mı akıyor üstümüze? Ya bu çığlıklar? Ebabiller mi yetişti imdadımıza?
Ey gece! Ey bu gece! Ey rahmet gecesi!
Bin yıldan beridir tohumunu attığın ve yirmi üç yılda açan o nazlı Kur’an çiçeğinin kokusu hala buram buram. Nesim’i çarpıyor yüzümüze. Sinemizde avuç avuç meltem…
Ey gece! Ey bu gece! Ey rahmet gecesi!
Duydun ya feryadımızı, artık uykular haram bu gözlere… Artık; sabah olmasın, güneş doğması ne çıkar. Bana serin sularında yüzmek yeter. Zılgıtlar dolsun kulaklara. Sema etmeli meleklerle ta fecre kadar.
Ey gece!
Dualarımız bulgur bulgur alnımızda ter. Ol kudret sahibi Kadir’den medet eyle bize. Çatlayan dudaklarımıza rahmet denizinde bir damla su…
Ey gece!
Sen ki binyılın destanı… Sen ki bin ayın fermanı… Tohumu otuz bin açan bir bahçenin gülüsün. Selam sana ey nazenin!
Ve sen ey leyl!
Seninle ayrılıyor artık tüm yollar. Kavurduğun yeter artık aşkları.
O aşk ki geceye gebe. Ay, karanlık gecelerde doğar aşıkların semasına. Ve aşıklar ancak gecelerde kavuşurlar maşuklarına.
Çünkü, aşıklara vuslat da ölüm de gece yakışır.
Ve sen ey gecem! Ey bu gecem!
Gözümün nuru, nuruna dolmaya geliyorum. Aç kapılarını, sana geliyorum!