Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Gecikmiş bir yazı

Ama sen de haklısın
Sana mı kaldı kurtarmak vatanı
Sana mı kaldı uyandırmak yatanı
Sana mı kaldı duvara yapıştırmak
Bu memleketi satanı
Anasını ağlatanı... (Ahmet Selçuk İlkan)

Bir nesne çürüdüğü zaman çaresi neyse yerine getirmeye çalışılır. Ya bir yazı çürüdüğü zaman ne yapılır. Maazallah kellemizin yerinde başka bir kelle görünür. Çürümeye yüz tuttuğu zamansa işte orada durmak gerekir. Yazar olacak kelle, herhalde sevdiği bir şiiri, bir yazıyı koyar başa, döşenir yazı yazmaya...

Uzun zaman oldu tabi yazı yazmayalı... Nerden bileceksiniz ki artık medeni olduğumu... Bende artık muhabbet olsun diye saç kesimin nasıl olsun diyen berbere "sessiz olsun" veya "nasıl yendik?" diye başlayıp "pardon abi, hangi takımdandın" diye sorana "inşaat takımından" demeyeceğim. Ama şu maç muhabbeti de insanların tanışıp kaynaşmasını sağlıyor biliyor musunuz? Hani kaynaşmak için "ateşin var mıydı birader" cümlesindeki kaynaşmayla tıpatıp aynı...

3-4 aydır süren iş yoğunluğu sonrasında bir ihaleye girmek ve bir şantiye kontrolü için gittiğim İstanbul tarafında medeni oldum. Geçen hafta kazanan takımları, seyredilen dizileri, gülünecek olayları, gidilecek yerleri, hepsini hepsini öğrendim. Hatta Aliye'nin öpüldüğü yeri bile gösterdiler. Ve hatta artık benimde tanıdığım, birlikte yemek yediğim bir ünlü var diye söze başlayabilirim. Bir Adanalı şair ile tanıştım da... Zaten de severdim kendisini... Gençliğimin şairi... Maksat muhabbet olmasın mı yani...

İstanbul bir başka, İstanbul uyumayan şehir, İstanbul 15 milyon, o 15 milyonun vardır birer hikayesi, anlatacakları... Ama herkes başkalarının hikayeleri ile o kadar ilgili ki bırakmış kendi hikayesini, hülyanın yırtmacı, sedanın pabuçları ilgilendikleri... Yüksek rütbeli bir askere soruşturma mı açılmış, PKK hortlamaya mı çalışıyor yeniden, trafik canavarı savaşla, çiftçi tarlasına ne ekerse kumar oynamakla eşdeğer hale mi gelmiş kimsenin umurunda değil! Varsa yoksa hülyanın yırtmacı, sedanın pabucu, aliyenin yakalandığı yer... Televoleler, Mehmet Aliler...

Bir TV programında öne sürülen bir görüşe göre; Evin 4-5 penceresinden dışarıya bakarken kavga gürültü olan pencere daha fazla ilgi çekermiş belki gayri ihtiyari, belki meraktan... İnsanların sabahtan akşama kadar abuk subuk, seyredilmemesi gereken özel hayatların çarşaf çarşaf ortaya serilmesi, diğerlerinin para kazanma hırsını ortaya çıkarıyor.

Hele futbol... (Her ne kadar karşı çıkılacağını bilsem de bunlar tamamıyla kendime ait fikirler olduğu için aktarmakta hiçbir beis görmüyorum.) Oynamayı ve seyretmeyi bir tarafa koysam bile (bir noktadan sonra ona da karşıyım ya... Şimdi düşündümde karşı olmadığımda yok benim nerdeyse... Hep muhalif Kadir yani... (Zübük’ten)) 90 dakikalık bir maçın 90 saatlik bir yorumu yapılıyor ki akıllara ziyan... Veya İstanbul’un 2 takımı karşılaşıyor, Hakkari’deki insanımız üzülüyor veya seviniyor hala anlayabilmiş değilim. Üniversitede iken arkadaşlarımızla kavga ederdik sıra arkadaşımızla oda arkadaşımızla, üzülürdük sonra da, bu futbol yüzünden... Bir zaman sonra farkına varabildim ki haybeye yorulmuşum. Neyse, bu futbol konusu uzun... Benimse üzerindeki yorumum hep aldatıldığımız üzerinedir.

Belki atlamışsınızdır diyerek üzerinde yorum yapmayı düşündüğüm başka bir konu ise benim babam senin babanı döver diyerek başlayan ve hatta meclise bile taşınan, otobüsteki iki insanın kültür kavgası... Ne olacak bu memleketin hali dedirtecek cinsten...

Bir turne dönüşü Kültür Bakanlığı’na ait adına sanatçı dediğimiz milletimize örnek diye gösterilenler ile müdürleri arasındaki kapatın şu gavur müziğini tartışması... Her iki tarafında saygısızlığını bir kenara koyuyorum yine... Bizim, sanat-ı icra edenlerimiz, esnafımız, müdürümüz, çöpçümüz, yazarımız, çizerimiz, mühendisimiz, doktorumuz, hasılı kelam hepimiz (evet evet hepimiz) hep başkalarının kültürlerinden dem vurup onları kabul eylemeye çalışırlar. Elbette vardır bir hikmeti... Ama bu iş zaten aslımıza dayanır bilir misiniz?.. Osmanlı'ya yani... Osmanlı'nın da son zamanlarındaki, bu değişim yönünde gösterilen çaba benim gibi birinin bile yazmasını gerektirecek kadar ciddi idi. Ne diyordu Ziya Paşa;

Milliyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı frenge tebaiyyet yeni çıktı.

Sonrasında kurulan başta Kültür bakanlığı, Türk Dil ve Tarih kurumu (konumuzla alakasız ama devlet planlama teşkilatı: bu devletin planlamacısı bizim proje planlamanın planlamacısı kadar planlamadan heberi yok neredeyse) kapılarına birer asma kilit vurulmalı zincirlisinden...

Bizim kültürümüzü, dilimizi ve tarihimizi yok ediyorsunuz diye...

 
Toplam blog
: 37
: 557
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

2006 itibarıyla 36 yaşında, yolun yarısını geçmiş bir inşaat mühendisiyim. İşim ve ailem herşeyimdir..