Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '10

 
Kategori
Öykü
 

Geçmiş zamana dair çevre ve çehre hikayeleri - 4

Geçmiş zamana dair çevre ve çehre hikayeleri - 4
 

Şekerci Dede

Şekerci Dede, derlerdi ona köyde. Yetmiş yaşlarında, uzun boylu, geniş omuzlu, ak yüzlü bir ihtiyardı. Gittikçe aklaşan sakalları biçimli çenesini aşardı. Başındaki sarığı, sırtındaki kuzu postundan yapılmış ceketi, elindeki kehribar tesbihiyle bir dervişi, heybetli duruşuyla uç beylerini hatırlatırdı.

Köyün dışındaki son evlerden tezekle sıvalı, küçük bahçeli bir evde yaşardı. Sabah ezanıyla kalkar, namazını kılar, kahvaltısını yapar, bazen bahçedeki üç dört kök sebzesiyle uğraşır, bazen de dış kapının yanındaki erik ağacının dallarını budardı. Herkes severdi Şekerci Dede’yi. Hele çocuklar... Akşam dönüşlerinde evinin yolundaki ara sokaklarda sabırsızlıkla onun geçmesini beklerlerdi. Geldiğini görünce birbirlerine bağırırlardı.

-Dede geliyor.

-Sıraya geçin.

-Oyun bozanlık yok, önde bendim.

Dede çocukların bu hallerini görür, heybetli heybetli gülerdi. Ceketinin içi ceplerine ellerini götürür, ufak naylon torbalardan çıkardığı akide şekerlerini itişen kakışan çocuklara dağıtırdı. Biten şekerlerin naylonlarını atarken vücudundan umulmayan bir mutluluk duyardı. Yüzü genişler, başını belli belirsiz sallar, çöken karanlıklarla kaybolurdu sokaklarda.

Eve geldiğinde çinko tabağına yoğurt koyar, içine ekmek doğrar, iştahla yerdi. Bazen kapının arkasına asılı kuru soğan dizisinden bir baş soğan koparır, onu katık ederdi. Sonra yediklerini toplar, yıkar, yerlerine koyardı. Odasının bir bölümünü kiler yapmıştı. Oraya bir de masa koymuştu. Masanın üzerinde bir toprak tencere, küçük motifli tahta kaşıklar, bir ibrik, bir de ispirto ocağı vardı. Küçük odayı boydan boya kaplayan kilim, yaldızları sökülmüş karyola geçmiş yıllardan çok şey hatırlatıyordu ona.

...

Sıcak bir eylül günüydü. Tatilim bitmiş, öğretmenlik yaptığım köye dönmüştüm. Köyün tek kahvesine vardığımda beni herkes sevinçle karşılamıştı. Şekerci Dede’yi sorduğumda muhtar uzun bir sesle:

-Sizlere ömür, dedi.

İzin isteyerek çıktım kahveden. Demek ölmüştü Şekerci Dede. Gerçekten üzülmüştüm. Caminin yolundan evime doğru yürüyordum. Akşam olmak üzereydi. Sokaklar tenhaydı. Birkaç çocuk tezekle sıvalı evlerin önüne çökmüş, Şekerci Dede’nin ölümünden habersiz, onun gelmesini bekliyordu. Ölümü kavrayanlar artık Şekerci Dede’nin gelmeyeceğini anlatıyorlardı dilleri döndüğünce. Bir kadın küçük penceresini açarak, tezekle sıvalı duvarların önüne çökmüş, büzülmüş, kirli elleri ile soluk çiçekli basmasını buruşturan kızına seslendi:

-Hayriye, gel kızım! Bu akşam Şekerci Dede gelmeyecek, dedi ve penceresini kapattı.

Kız omuz silkti.

Acı bir gülümseme yayıldı yüzüme. Dudaklarımı kıpırdattım:

-Nur içinde yat Şekerci Dede!

Karanlığın çöktüğü sokakta hızlandırdım adımlarımı.

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..