Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '14

 
Kategori
Kitap
 

Geçmişe mazi

Geçmişe mazi
 

''Uffffff !...''dedim kapağı görünce, ''Ege bunu bana hayatta ucuza bırakmaz...''


Çukurcuma'da 'sıradan' bir çarşamba müzayedesi. Nereye gittiğini soranlara, ''Ben müzayedeye gidiyorum'' dediğinde, öyle havalara girmenin, kendine milyoner koleksiyoncu  pozları yakıştırmanın bir anlamı yok. Çünkü cebinde üç beş lirası olan ve eğlence arayan herkesin kolayca girebileceği bir mekan.


Her şey 1 (evet yazıyla bir) TL'den başlıyor ancak bazan bırakın her sürülen pey ile malın fiyatının artışını, çoğu zaman satılmaya bile fırsat bulamadan tezgahtaki yerine geri dönüp, bir sonraki müzayedeye dek raflarda beklemeye devam ediyor, onca güzel şey.


Ancak bir de herkesin hoşuna gidecek bir şey çıkmayagörsün. İşte o zaman, millet peyleri yükselttikçe yükseltiyor ve işler de kızışmaya başlıyor.


Satılması için malını getiren cebine girecek olan paradan, müzayedeyi düzenleyen de alacağı komisyondan olsa gerek, etrafa daha bir gülen gözlerle bakmaya başlıyorlar.


Hep bir liradan satış olur mu? Olmaz tabi. Satış fiyatı düşük kalmaya devam ettikçe piyasaya giren malın kalitesi de düşer ve bir süre sonra da 'çöp'lüğe döner ortalık. O yüzden de arada bir insanların heyecanlanıp fiyat arttırmaları iyidir.


Tezgahın çevresinde dolanıyorum. Ortalarda duran bir kitabın kapağı, beni yakalıyor. Turhan Selçuk'un çizgilerini tanımamam olası mı? Tüm dikkatimi tek bir noktaya yoğunlaştırdığım zaman, fiyatın artacağını bilecek kadar bir süredir bu piyasanın içindeyim.


Rusya'da köylere beraberce mal toplamaya gittiğimiz Yaşa, daha ilk günden öğretmişti bunu bana.
Bakkalın yanında, ''Tanıdık birileri gelip de üç beş ruble verse ve ben de cebimdekilere ekleyip vodka alsam'' içsesiyle bekleyen Rus'a yanaşıp, ''Ben metal hurdalarını alırım, bu arkadaş da kitap, fotoğraf, rozet falan topluyor...'' diye adama beni işaret etmişti, çingene komşum Yaşa.


Körün istediği bir göz, biz adamın ayağına gitmişiz. ''Tamam'' deyip atlayıvermişti arabaya.  Evde önüme bir albümler atmıştı ki, gözlerimin parıltısından ortalık ışıl ışıl olmuştu.


Ben geceyi gündüze çevirirken, Yaşa sinirli sinirli elimden alıvermişti albümü. Üç mü beş mi şimdi tam hatırlamıyorum, az bir şey teklif etmişti adama ki, belki onun yarısına bile dünden razıydı muhtemelen. Cebindekine ekleyip bir şişe vodka alabilmekti zaten tek derdi.


Dönüş yolunda ben bu kadar malı nasıl olup da bu kadar ucuza alabildik diye sevinirken, Yaşa fırçasını ufaktan ufağa atıyordu.


''Sen ne yaptığını sanıyorsun? Adam sana albümü verirken direkt gözlerine odaklanmış ve gözlerindeki parıltıya göre fiyatı belirlemeye hazırlanıyordu. Hiç mi ticaret yapmadın sen?''...


O yüzden kapaktaki Turhan Selçuk çizgileri kalbimin hızlı atmasına neden olsa da, 'poker face' ifademi ruhsuz bir sesle birleştirerek, ''Kaça bu?'' dedim. ''Çıktı mı bugün müzayedede, biliyorsun bugün biraz geç geldim ben.''


''Kapakta olacak fiyatı, beş lira galiba?''


Rıfat Ilgaz'ın 1. baskı Geçmişe Mazi'si, kapak Turhan Selçuk, cillop...


Bu fiyata başka nerede bulunur? Koydum hemen kenara, ayırdığım diğer malların yanına.
Eve gelip de kapağını keyifle açarken dikkatimi bir bant çekti.


''Kitabı okuduktan sonra çok rica ederim, tekrar geri bana iade edin Rıza Güler.''


Yok, Rıza beyin, 'geri iade'sine takılmadım. Sadece, kitaba neden böyle bir not eklendiğini ve üstelik de bunun yapışkanlı bir bantın üzerine daktilo ile yazılmış olabileceğini düşünüyordum.


Ben arkadaşlarıma, tanıdıklarıma hatta dostlarıma dahi hiçbir kitabımı vermem. Haydi, hiç vermem demeyeyim çünkü bir kaç tane verdim ama, daha verirken bilirim ki o giden kitap geri dönmeyecektir. İşte o yüzden de benden kitaplarımdan birini isteyen olduğunda, vermemek yönünde ciddi direnç gösteririm.


Zaten beni iyi tanıyanlar da benden kitap istemezler. Yalnız bu Rıza bey sanırım kendisini insanlara benim kadar iyi tanıtamamış ve kitap taleplerinin de önünü kesememiş olmalı ki, ciddi ciddi kart bastırıp sonra da bunları, kitaplığındaki tüm kitaplara yapıştırmak yoluna gitmiş olmalı.


Belki çok nazik birisiydi ve kendisinden kitap isteyenleri geri çeviremiyor ama sonradan da kendi kendini yiyordu. Ya da ne bileyim, ellili yıllarda çokça olan ve sonradan gittikçe sayıları azalan kitapçılardandı belki de. Kitap kiralıyor ama kitaplar geri dönmüyor da olabilirlerdi.


Bir bibliyoman, neden olmasın? Toplayıp, toplayıp bir kenara koyuyordu kitapları ama işte o arkadaşları yok mu, bir türlü rahat bırakmıyorlardı, ne onu ne de kitaplarını.


''Oooo Rızacım nereden buldun sen bu 'Geçmişe Mazi'yi? Bak vallahi de Allah seni inandırsın ben o kadar aradım, hiçbir yerde yok yok yok. Yahu n'olur versene şu sendekini, hemen okur veririm...''


                                                  ***
Bak işte Rıza ağbi kitabın bende ağbi, bir alo de ben hemen senin istediğin yere getiririm tamam mı, merak etme ağbicim, kafana da takma oldu mu?.....


Sen okumaya fırsat bulabilmiş miydin bilemiyorum ama, 'hakkaten de süpermiş be ağbi'.


Hayatta kalabilmek için tüm zorluklara direnen bir 'emekliler kahvesi'nden bunca güzel hikaye çıkartabilen Rıfat Ilgaz'ı sayende bir kez daha saygıyla andım ama keşke bir de o sonunda....


Neyse Rıza ağbi, okumamışsan hani, sonunu anlatıp da işin keyfini de kaçırmayayım.


Saygılar benden ağbi, kal sağlıcakla.

 

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..