Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '07

 
Kategori
Güncel
 

Geçmişi doğru değerlendirmek...

Geçmişi doğru değerlendirmek...
 

TRT INT televizyonunda yayınlanan bir programda 29 Mayıs 2007 akşamı Hüseyin Avni Ulaş vardı. Tarih konusunda pek çok araştırmalar yaptığım için adını biliyorum, değerini de takdir ediyorum. Gerçekten yurtsever ve gerçek bir kurtuluş savaşçısıydı ve haksızlığa uğramıştı, hakkı yenmişti.

Bütün bunlar doğru. Ama, Hüseyin Avni Ulaş beyi ekrana getirmek için niye bu kadar yıl beklediniz arkadaşlar? Bu programı Mustafa Kemal’ e karşı yaptıkları o kadar belli ki, insan tiksiniyor. Çoğu yerde adını vermeden, kimi zaman da adlı adınca Mustafa Kemal’den söz edilerek yağıp gürlüyor, arkadaşlar.

Ne o günün koşullarını hesaba katan var. Ne kendisini Mustafa Kemal’in yerine koyan var. Sıcacık yataklarından çıkıyor, sıcacık çalışma odalarında görüşlerini üretiyor, sonra da adlarının önünde yer alan o “de re’li prof’lu” unvanların ardına sığınarak konuşuyorlar.

Kimi gerçekler var ki, biz bu gerçekleri bin yıl geçse açık açık konuşamayacağız. Şimdi ben buradan şöyle bir iddiada bulunsam okuyanlar beni taşa tutarlar. “Efendim, Ulusal ordu oluşturulurken bin kişi silah altına alınıyordu, bunun sekiz yüzü kaçıyordu.”

Şimdi bu koşullar altında İstiklal Mahkemesi kurmaz da ne yaparsınız? Mustafa Kemal İstiklal Mahkemesi kurdurdu da, anasına kötülük edenleri mi yargılattı? İstiklal Mahkemesi Çankırı’ya da geldi. Yargılayacak bir tek kişi bulamadı. Hayır, bir tek kişi buldu, o da Hristiyan bir din adamıydı ve beraet etti.

Siz vatana ihanet etmezseniz asılmıyorsunuz. Ne yani 1930 yılında Menemen’de 24 yaşında bir subayın hem de öğretmen olan bir subayın başını keserek gövdesinden ayıracaksınız ve asılmayacaksınız. Nerede öyle bir ülke var?

Bizim insanımızın düştüğü büyük yanlışlardan biri de şu: Bir film çevrilmiş. Bu filmde bir meslekten bir kişi kötülük ediyor. Haydaa! O meslekten ne kadar kişi varsa ayağa kalkıyor, “Olmaz, bunu bize yapamazsınız..” Kardeşim size ne oluyor? Türkiye’deki bütün sizin mesleğinizden olanlar için bir şey söylenmedi ki...

Ya da cezaevine girerken Avukat arkadaşım üstünün aranmasından rahatsızlık duyuyor. Niçin? Çünkü o Avukattır. Üstünün aranması onu küçük düşürür. Uçak personeli uçağa girerken aranmaya kalkışıldı, kıyamet koptu. “Olmaz, olamaz... biz Peygamber soyundanız..”

Oysa görüyoruz ki, yeryüzünde bakanlar bile rüşvet alıyor, ya da aldıkları sanılarak yüce divanda yargılanıyor. Doktor var, hastasına kötülük ediyor. Şu günlerde Danimarka’nın başı sahte doktorlarla dertte. Dünyanın her yanında bu böyle.

Avukatlar cezaevine cep telefonu sokarken yakalanıyor. Bir yandan “Şu kişi hakkındaki tecrit kalksın” diye kampanyalar yürütülüyor. Öte yandan da o kişi dünyanın her yanına yayılmış yandaşlarını yıllardır tıkıldığı delikten yönetiyor.

Kimsenin aklına “Bu nasıl tecrittir?” sorusu gelmiyor.

“Türkiye zehirliyor, ” diyorlar.. Sekiz yıldır bu Rasputin’e Türkiye’nin zehiri işleyemedi.

Bir de şöyle bir yanılgı var. Önce olaya bakalım. 1930 yılında Menemen’e sabahın köründe beş altı serseri gelmiş, önce camiden üzerinde kelime-i tevhid bulunan sancağı çıkarmışlar. Bu sancağın altında bütün kasaba halkını toplamışlar. Ağızlarından çıkan laflar “Allahu ekber” ve benzeri dini söylemler..

Din adına kalkıştıklarını öne sürüyorlar. Hatta Kubilay’ın askerleri kuru sıkı mermilerle kendilerine ateş ettiklerinde vurulmadıklarını görünce ermiş olduklarına da inanan bir takım kaçıklar.. Vahşiliklerini o kadar ileri götürüyorlar ki, Kubilay’ın başını kör bir bağ bıçağı ile gövdesinden ayırıyorlar. Bayrak direğinin tepesine bağlıyorlar. Bağlamak için ipi Menemenli biri bulup getiriyor. Ve bütün kasabalı adamların peşi sıra haykırarak höykürerek dolaşıyor.

Besbelli ki, bu hareket İslam dini alet edilerek, islam adına yola çıkılmış gibi gösterilerek Cumhuriyete kafa tutma hareketidir. Gencecik cumhuriyet de kendisini koruma adına bu canileri asıyor. İnsanları insafa davet ediyorum.. 24 yaşında oğlunuzu okutup öğretmen etmişsiniz. Askere yollamışsınız, birileri onun kafasını kesiyor. Bu gencecik öğretmenle evlenmişsiniz. İki buçuk yaşında oğlunuz kucağınızda.. Kocanızın kesilen kafasını direğin tepesinde tutundurabilmeleri için canilere ip bulup getiren bir kişi var.

Bu kişiler size verilse ne yaparsınız?

Bir arkadaşım diyor ki: “Her yıl Menemen’de islama sövülüyor.”

Bir insan nasıl bu kadar acımasız olabilir? Kardeşim, kim, islama niye sövsün.. Bugün dünyanın hiç bir yerinde müslüman olmayanlar arasında bile islama söven yok. Ama bu adamlar islam adına hareket ettiklerini söylediler.. İnsanların tepkisi bunadır. İslamı kullanarak kendi kirli emelleri için suç işlemekten kaçınmayanlara insanlar tepki gösteriyor. Ama kimileri de “Madem ki müslümandır, o zaman ne yapsa yeridir, ” diyorsa islam bu değildir, bunu biliniz.

Sözgelimi, Çankırılı biri benim için “Kendisini bir psikologa gösterse iyi eder, ” demiş olsa... Ben de kalkıp bu arkadaşa “şöyle deseydin, böyle demeseydin” diye laflar edecek olsam, şimdi ben Çankırılılara mı laf ediyor olacağım. Ne ilgisi var? Ben kendim Çankırılıyım.

Lafı dağıttım mı? Hoşça kalınız.

 
Toplam blog
: 49
: 774
Kayıt tarihi
: 19.11.06
 
 

Ben uzun zamandır yazıyorum. Türkiye'den epey uzakta oturuyorum. Üç çocuğun babası ve pek çok çocuğu..