Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '16

 
Kategori
Sinema
 

Geçmişin İzleri - The Railway Man

Geçmişin İzleri - The Railway Man
 

Gerçek yaşamdan alınmış ibret verici bir film.


Bu hafta ailece televizyon başına geçip Beyaz TV’de yayınlanan “Geçmişin İzleri”, orijinal adıyla “The Railway Man” filmini izledik.

Genelde şiddet içeren filmleri izleyen biri değilim ama bu film “gerçek bir hikâyeden alındığı” ön bilgisi ile başlıyordu ve başrol oyuncuları Colin Firth ve Nicole Kidman’ın aynı kompartımanı paylaştıkları romantik bir tren sahnesiyle devam ederek insanı içine çekiyordu.

O büyüyle devam ettim. Evdeki diğerlerine de "haydi, birlikte bir film izleyelim" dedim. 

Film savaş sonrası İngiltere’sinde savaş gazilerinin devam ettiği bir lokalde başlıyor, oradan geriye dönüşlerle haberleşme ile görevli bir grup İngiliz askerinin Birinci Dünya Savaşı esnasında esir düşüp Japonların inşa etmekte oldukları Thai-Burma demiryolunda çok ağır koşullar altında çalıştırılmaları esnasında yaşadıklarının savaş sonrası dönemdeki yansımalarını anlatıyordu.

Çalışma kampında sağdan soldan bulduklarıyla yaptıkları basit bir radyonun Japonlar tarafından ele geçirilmesi çok ciddi işkencelere kapı aralıyor, o işkencelerin yansımaları da savaş sonrası yaşamlarında aradan yıllar geçmiş olsa da askerlerin peşini bırakmıyordu.

Geçmişin izlerini silemeyen kahramanımız Collin Firth’in (Eric Lomax) o kamptaki ve işkence süreçlerindeki konuşmalarını Japon subaylarına tercüme eden kişi rolündeki Tanroh Ishida (Nagase)’nin içinde olduğu kâbus dolu rüyaların etkisinden kurtulamıyordu.

Filmin kahramanı Eric Lomax, o trende karşılaşıp sonradan evlendiği eski hemşire eşi rolündeki Nicole Kidman’ın (Pati Lomax) kendisine savaş sırasında musallat olan geçmişin izlerini silmek için harekete geçip diğer gazi arkadaşlarıyla görüşmeye başlamasıyla farklı bir boyuta taşınıyor, olumlu ve olumsuz yeni gelişmelerin yolunu açıyordu.

Bir savaş gazisi arkadaşının Stellan Skarsgard (Finlay) eline geçen gazetede Eric Lomax’ın dünyasını altüst etmeye devam eden Nagase’nin yaşadığına ilişkin bir haber vardır ve o bu haberi Eric’e verme konusunda olumsuz sonuçları olur kaygısıyla kararsızdır. Eric’in eşi Pati’nin devreye girmesiyle ve bir tesadüf sonucu Eric gazeteyi görür. Kâbuslardan kurtulmak ve savaş anılarının olduğu bölgede yaşamakta olan Nagase’den intikam almak için yola çıkar.

Ne var ki, bu birinci yolculuğu eşi Pati ile yapacağı bir ikincisi izler ve film ibret verici bir sonla biter.

Film gerçek yaşamdan alınmış olmasıyla da, içeriğiyle de çok sayıda anlamdı mesajı içinde taşımaktadır.

Yönetmenliğini Jonathan Teplitzky’nin yapmış olduğu orijinal fikrinin gerçek Eric Lomax’tan geldiği, 1 saat 48 dakikalık filmin vizyon tarihi internet sitesinde 20 Haziran 2014 olarak kayıtlı.

Ben şahsen pek çok yönüyle yaşama değen, farklı anlamlarda ilhamlar veren bir film olduğu için “Geçmişin İzleri’nin” izlenmeye değer olduğunu düşünüyorum. .

Savaşların ne kadar kötü ve doğal koşullarda dupduru olan insan ruhunu ne kadar karartıcı, kanatıcı, yaralayıcı süreçler olduğunu anlamamız açısından önemli bir film. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile günümüzde de dünyanın çeşitli yerlerinde süregelen savaşların insan ruhunu nasıl örselediğinin örneklerinden sadece biri.

O savaşlara muhatap olan insanların askeriyle siviliyle,  genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla her insanın ruh dünyasında ne tür fırtınalara neden olabileceğini, hangi sonuçları doğuracağını düşünebilmemiz için bizi uyaracak bir çalışma.

 Filmin kendisini izlemeye harcanacak zamanın karşılığını fazlasıyla vereceği kanısındayım.

 

 

14.07.2016 12:42

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..