Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '07

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

Geçmişinden kopan geleceği nasıl inşa edecek?

Geçmişinden kopan geleceği nasıl inşa edecek?
 

Temmuz ayının ilk gününü Osmanlı Devletinin ilk başkenti olan Bursa’ya ayırıyor ve sabahın erken saatlerinde Yeşil Bursa’ya doğru yola çıkıyoruz. Yeşil dokusu, kaynak suları ve şifalı kaplıcaları nedeniyle yıllar boyu Yeşil Bursa olarak dilimizde yer edinen bu kente her gittiğimde ayrı bir keyif almışımdır. Yine keyifli bir gezinin hayalini kurarken rehberimizden “15 dakika sonra Bursa şehir merkezinde olacağız” müjdesini işitiyorum.

Gezimizin ilk durağı Bursa manzaralı terasında keyif çatıp çayınızı yudumlayabileceğiniz Yeşil Konak. Geziye birlikte katıldığımız 25 kişilik kafileyle terasta bizim için ayrılmış olan yere geçiyor ve zengin kahvaltı menüsünden tatmaya başlıyoruz. Uzun zamandır böyle güzel bir kahvaltı etmediğimi itiraf etmeliyim. Bursa’ya sabah saatlerinde yolunuz düşerse mutlaka Yeşil Konak’ta kahvaltı etmeden güne başlamayın derim. Bize servis yapan personelin güler yüzünü ve ilgisini de unutmamak lazım.

Kahvaltı sonrasında Yeşil Konak’ın hemen arkasında kalan Yeşil Camii ziyaretiyle tarih yolculuğuna ilk adımı atmış oluyoruz. Konusunda uzman olduğu hemen hissedilen rehberimizi dinlerken daha önce defalarca gezmiş olduğumuz Yeşil Camii hakkında hiçbir şey bilmediğimizi de anlıyoruz. Rehber eşliğinde gezmenin önemini anlamam için yaşımın biraz daha kemale ermesi gerekiyormuş sanırım. Son iki senedir rehber eşliğinde katıldığım bütün gezilerden çok şey öğrendim ve her yeni gezide de tarihimizi gerektiği gibi bilmiyor olmanın mahcubiyetini yaşadım. İşte şimdi de rehberimizden Bursa’yı dinledikçe her yeni öğrendiğim bilgi yüzüme bir şamar gibi çarpıyor ve utancımdan kızarıp bozarıyorum. Elin ecnebi milletlerinin bizim tarihimizi bizden daha iyi bilmelerinin dayanılmaz acısını hissediyor ve hüzünleniyorum.

Rehberimiz Yeşil Caminin hemen kenarındaki çinileriyle ünlü Yeşil Türbenin o ünlü çinilerinin bir Fransız mimar tarafından nasıl çalınıp Fransa’ya kaçırıldığını anlatırken ben de yıllar öncesine orta okul yıllarında katıldığım bir başka Bursa gezisinin hayaline dalıyorum. Neden bugün öğrendiklerimiz bize o gezide de anlatılmamıştı? Neden benim aklımda o günden sadece altında çay içtiğimiz tarihi çınardan başka bir şey kalmamıştı? Japonların her okul çağına gelen çocuğu Hiroşima’ya götürdüklerini ve geçmişini öğrenip ders almasına büyük özen gösterdiklerini duymayanımız kalmamıştır sanırım. Japonların tarihimize duyarsızlığımızı görüp hayrete düştüklerini anlatan e-postalardan eminim size de gelmiştir. Bir tarafta tarihinden kopmamış ve dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü haline gelmiş bir Japonya ve diğer tarafta kendi tarihinden bihaber olan, AB kapılarında kabul edilmeyi bekleyen, itibarını kaybetmiş bir Türkiye. Bilmem bu tablo size bir fikir veriyor mu ama ben izninizle kendi adıma bir itirafta bulunayım: “600 yıl dünyaya hükmetmiş büyük bir devletin şanlı tarihiyle ilgili çok az şey biliyorum ve bundan da hicap duyuyorum”

Yeşil Camii ile başlayan tarihe yolculuk dünyanın en büyük açık hat müzesi olarak gösterilen Ulu Camii ve Osmanlı Sultanlarının hürmette kusur etmediği Emir Sultan’ın Camii ve türbesini ziyaretle daha da güzelleşiyor. Muradiye Camii, Yıldırım Beyazıt Camii, Saat Kulesi ve Osmanlı Sultanlarının türbelerinin ziyaretiyle son bulan bu enfes seyahatin tadına doyamıyoruz. Bu eşsiz tarihi eserleri gezmek için yurdun dört bir yanından gelmiş insanlarımızın da bizim gezi ekibine katıldıklarını ve büyük bir hayret ve ilgiyle rehberimizi dinlediklerini görmek bizleri de mutlu ediyor. Son dönemde İlber Ortaylı gibi usta tarihçilerin kitaplarının da çok satanlar listesinde zirveyi zorluyor olması toplumumuzda tarihimize olan ilginin giderek artmaya başladığını da gösteriyor.

Çok zengin bir tarihi mirasa sahip olan Bursa’yı bir günde tamamıyla gezebilmek mümkün olmasa da gün bitiminde vaktimiz nispetinde en önemli tarihi mekanları gezebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Fakat gezimiz boyunca pek çok soru zihinlerimizi meşgul ediyor ve bizleri ümitsizliğe sevk ediyor:

Sizce yüzlerce yıl önce inşa edilmiş olan ve bugün ziyaret eden yabancı turistlerde hala büyük hayranlık uyandıran camilerinden tarihi eserleri çalınan bir memleket gelişmiş bir ülke haline gelebilir mi?

Eşsiz çinilerinin üzerindeki işlemeleri acaba çakı ile kazınınca çıkıyor mu merakıyla yok edilen bir ülke büyük bir medeniyeti tekrar küllerinden canlandırabilir mi?

Bırakınız yüzyıllar öncesine ait ve o devrin ihtişamını bütünüyle bizlere yansıtan tarihi eserlere benzer yeni eserler inşa etmeyi var olan tarihi mirasına sahip çık(a)mayan memleket sizce adam olur mu?

Bu soruları kendi kendimize sorup çözümlerini de bulmaya başladığımız vakit ümitlerimiz de bir nebze olsun yeşermeye başlayacak. Geçmişinden ders ve ibretler alacak bu toplum ancak o zaman istikbalini de inşa etmeye başlayacak.

 
Toplam blog
: 24
: 860
Kayıt tarihi
: 01.11.06
 
 

1977 yılında Sakarya'nın Kaynarca ilçesinde dünyaya geldim. 1998 senesinde Yıldız Teknik Üniversites..