Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '14

 
Kategori
Anılar
 

Geçmişten geleceğe

Geçmişten geleceğe
 

BU MUTLULUK TARİF EDİLEMEZ YAŞANIR


      Çocukluğumu hatırlıyorum, birde güne bakıyorum ne kadar yara alıyorum anlatamam. O zamanlar büyümek için günlerin çabuk geçmesini isterdim. Ya şimdi, elimde fırsat olsa o dakikaları yıllar gibi yaşamak isterdim inanın.

    Yılı tam hatırlayamasamda aylardan kış olduğunu iyi hatırlıyorum. Ortaokulun bahçesi o zamanlar duvarla çevrili değil, okulun altındaki asfalt yol ise fazla kullanılmayan şose yol anlatacağım kış ayından bir veya iki sene sonra asfalt yapıldı. Şimdiki zaman gibi bir karış kar yağdı mı okullar tatil edilmezdi o zamanlar.

        Kar diz boyu da yağsa sabahcı iseniz sabah kalkılır, yarım yamalak kahvaltı yapılır, Siyah önlük giyilir, beyaz yakalık takılır (genelde benim yakalığın kopçasının biri kopuk olurdu), babamın Fransadan getirdiği eski bont tipi yumuşak vilneksten sonradan valizlerin bağlandığı lastikle sırt çantası yapılmış çantamı sırtıma alıp,elimize de taşıyabileceğimiz kadar odunu alarak Komşu kızımız Bilgi ile Hacıgırandaki beş sınıflı şu anda yerinde yeller esen hayallerimdeki önü kaydıraklı, sınıfları ahşap döşenmiş, yerden toz kalkmasın diye yanık yağla boyanmış sınıflara gider beş saatlik ders sonunda koşarak düşe kalka evimize gelirdik. 

   Muhtemelen Cumartesi veya Pazar bir gündü çünkü bayağı kalabalık gençler Ortaokulun bahçesinde kara lastik çizmelerle Yadigar KURBAN'ların evine bakan guz yerde kıypacak alıştırmışlar. yer ayna gibi. Orada kaymayı o kadar çok istiyorum ama biraz da genç abilerden çekiniyorum. Yukarıdan kendni bıraktın mı ta yola kadar kayıyorsun hatta dengeyi korursan yola bile hoplayabiliyorsun. Anama pazardan bana da çizme almasını söylememe rağmen çizme almıyorlar, botumun altı da kar tuttuğundan kayamıyorum bu ise beni mahvediyor. Aklıma hinlik geldi. Ablama alınmış, ama giymediği altı kaygan fermuarlı sizyah bir çizmesi var. Onu evdekilere çaktırmadan alıp, kayılan yere kadar gelip, orda kaymanın zevkine varacağım. O zamanlar herkesin evi bizim ev gibi kara örtü dedikleri damı toprakla örtülü en fazla 3 odası olan kocaman bir hayat denilen açık yeri olan yüklük diye bilinen ambar üstü önü örtülü bir yatak yorgan koyma yeri hemen yanında da hamamlık denilen küçük bir bölüm vardı. Kışları orada banyo yapılmadığından anam oraya kullanılmayan malzemeleri ve elbiselerin konulduğu kelteri koyardı. Kelterin yanında ıvır zıvırlar vardı. ışığında az girdiği yer olduğu için ablamın çizmelerini el yordamıyla arıyorum, nihayetinde buldum. hemen kalın çorap giydim üzerine de ablamın çizmelerini çorap üşümemek için değil çizme ayağımdan çıkmasın diye. Evde kimsecikler yok nasıl sevinçliyim, nasıl mutluyum koştur, koştur kıypacağa, abilerde izin verdi oh değmeyin keyfime düşe kalka ta yola kadar kayıyorum hatta yola bile uçabiliyorum. Akşam oluncaya kadar kaydık. akşam olunca benim çizmeler su aldı, ayağım donuyor ama kimin umrunda eğlenmişim. Eve gelince tüm işler değişti. Ablamın o güne kadar ayağında görmediğim çizme değerlendi, sen benim çizmemi nasıl giyersin, eline aldı ben anamın arkasına kaçtıkça ablam vuruyor, neyse bizim dayak fazlı bitti, kızgınlıklar geçti, okul zamanı geldi çattı o tatil günü eğlenen sen misin? aldı beni bir öksürük. Anam dayanamaz, Mustafa amcama seslenilir, amcamda dayanamaz Cemal'ların dolmuşuyla Şevket doktora gidilir, iki şurup en az beş iğne verilir doğruca köye. rahmetli Ese dayı veya Selim dayı iğneleri bağırttıra bağırttıra vururlar bir hafta sonra ayaklanırım. Keçinin işi gibi iyileşince çocukluk ya tekrar sokağa çıkma hevesi başlardı.

    O acıları bile yeniden yaşamak isterdim, Çocukluğu bu kadar güzel yaşamak bizim neslin özlelliğiydi sanırım. 

 

 
Toplam blog
: 26
: 157
Kayıt tarihi
: 09.01.14
 
 

Ben, 1971 yılının Kasım ayının 20'sinde Uşak ili Eşme İlçesi Yeleğen Kasabasında doğdum. İlk ve o..