Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '09

 
Kategori
Deneme
 

Geldiğimiz yer

Geldiğimiz yer, bir orman yangınının küllerine alıcı kuşların, cesetlerine leş kuşlarının konmasıdır.

Geldiğimiz yer, bereketli Anadolu toprağının çatlağını çaresiz büyümüş gözlerle avuçlamaktır.

Geldiğimiz yer, karı yağmuru masal kuşlarının kanatlarına yükleyip, terden ve sıcaktan dinlenecek bir serin yere hasret kalmamızdır.

Geldiğimiz yer, babayiğit delikanlıları birbirine kırdırıp, çakalın çukalın arkasından erkin emellerine adım adım yürümektir.

Geldiğimiz yer, bilim insanlığını ulemaya teslim edip, totaliter bir labirentte demokrasi çıkışı aramak gibi bir safdilliliktir.

Geldiğimiz yer, eşarbın göndere çekilmesini Amerikan marka gözlüklerle seyretmektir.

Geldiğimiz yer, insanının güzel günler görmesi için canını dişine takanların gölgesine ırgat cesetleri gömmektir.

Geldiğimiz yer, bir avuç insancığın dünyayı avuçlamasına karşın, dünya kadar insanın çaresiz ve umutsuz bir avuç kalmasıdır.

Geldiğimiz yer, çağcılların ilkel muamelesi görmesine karşın, ilkellerin kurtarıcı yerine konulmasıdır.

Geldiğimiz yer, yer değil, yeryüzü lanetlileri cehenneminin dibidir!

Güney Amerikanın küçük insanlarının mangal yüreklerini avuçlayıp Olympos tanrılarının sunağına yerleştiriyorum, belki patlamaya yol açar diye, ütopya bu ya!

“Ahırda bir inek oldukça yaşlı/ Titrek, bir deri bir kemik, inleyip durur./ Gelir alır ineği oradan aşçı/ Ve arka avluya doğru sürükler götürür. // Bıçak ve satır sesleri arasında, / Burnunun dibinde harlı ateş, / Et kütüğünün önünde diz üstü çöker/ Ve gözlerinden iki damla yaş düşer toprağa./ Başını uzatıp göğe doğru, / uzunca bir ah eder:/ -Ne garip adam benim sahibim!/ Ben gençken/ O yoksulun yoksuluydu./ Tahsildar vergileri koparmak için uğraşırdı, / Eksik olmazdı alacaklıları kapısından./ Gece gündüz demeden, bir an dinlenmeden, / Doğudaki tarlayı sürer dururdum, / Ta güzün, pirinç toplanınca, / Kurtarabilirdi yakasını belalılarından./ Tencerede pirinç azalınca da, / Kalmayınca ocakta odun, / Benim sütümle beslenir/ Ve ısınırdı bana sokularak./ Gece yarısı soğuk rüzgâr ıslık çalarken/ Ağlardı iki gözü iki çeşme beni okşayarak/ Ve bütün ömrü boyunca/ Beni hiç terk etmeyeceğini söylerdi.// Zengin olunca bugün, / Nasıl olur eskiden verdiği sözleri?// Su kaynar kazanda, / Gümüş parçası gibi parıldar satır./ Boynunu uzatırken zavallı inek derin bir iç geçirir./ Nereye kaçacağını bilemez korku içinde.// Dünyaya bir daha gelişinde bağa ve kabukla/ kaplı bir yaratık olmayı diler;/ Yo, insanlardan öfkesini çıkarmak için değil, / Hiç olmazsa kendini korumak için insanlardan.” ( Zavallı İnek, Hüang Çien Çü)

 
Toplam blog
: 55
: 383
Kayıt tarihi
: 27.01.09
 
 

1975’te Ankara’da doğdu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü’nü bitirdi. Şiirleri..